JİTEM, Musa Anter ve Ayten Öztürk Davası İzleme Raporu – 24 Haziran 2020

Esra Kılıç – 24 Haziran 2020

Mahkeme: Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 
2015/64

JİTEM örgütüne ilişkin 1999 yılında hazırlanan 11 sanıklı iddianame ile 2005 yılında hazırlanan 5 sanıklı iddianamenin 2010 yılında birleştirilmesiyle JİTEM Ana Davası olarak anılmaya başlayan ve Musa Anter’in öldürülmesine ilişkin 2013 yılında başlatılan dava ve Ayten Öztürk’e işkence edilerek öldürülmesine ilişkin 2019’da başlatılan davayla birleştirilen Musa Anter ve JİTEM Ana Davası’nın 25 Mart 2020 tarihinde görülecek 24. duruşması, Covid-19 salgını önlemleri kapsamında dosyada tutuklu sanık olmadığından taraflar olmaksızın yapılarak ertelenmişti. 25. Duruşma Ankara 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 24 Haziran günü gerçekleşti.

Duruşma Öncesi

Saat 13:25’te duruşma salonu önünde hazır olundu. Sanık Savaş Gevrekçi de beklemekteydi. İlerleyen dakikalarda Mezopotamya Ajansı muhabirinin geldiği görüldü. Sanık Hamit Yıldırım müdafi Avukat Kaya Yelek, sanık Savaş Gevrekçi’nin yanına gelerek duruşmaya dair bilgi veriyordu. Anter ailesi vekili Avukat Selim Okçuoğlu da bekleme salonunda bir köşede duruşmaya hazırlık yapıyordu. Her duruşmaya Batman’dan gelen katılan Dicle Anter’in gelmemiş olduğu görüldü. Avukat Selim Okçuoğlu’na sorulduğunda Dicle Anter’in uçak kullanmak istemediğini kendisinin de araçla geldiğini ifade etti. Sanık Savaş Gevrekçi’nin Mezopotamya ajansı muhabirinin yanına gelerek konuşmaya çalıştığı görüldü. Muhabirin beyanına göre Savaş Gevrekçi kendisine “Benim suçum yok. 13 yıldır boş yere gelip gidiyorum. Yapanlar gitti, bize kaldı” demişti.

Duruşma saati olan 14.00 gelmiş olmasına rağmen öğleden önce görülmesi gereken bir duruşmanın bitmediği, duruşma salonunun kapısında bir “kapalı duruşma” yazan kağıt asılı olduğu görüldü. Kapalı duruşmadan sonra 14.10 saatinde heyet öğle arası verdi. Sanık müdafii Av. Kaya Yelek’in Avukat Selim Okçuoğlu’na baro odasını tarif ettiği görüldü. Aranın ardından 14.45’te mübaşir tarafları duruşmaya çağırdı. Sanık Savaş Gevrekçi’nin müdafii Avukat Hikmet İşler oldukça neşeli bir ifadeyle “merhabalar” diyerek salona girdi. Kâtibin duruşma hazırlığı yaptığı anda Av. Hikmet İşler mahkeme heyeti başkanına “Başkanım herhalde siz salgın hastalıktan korkmuyorsunuz. Maske bile takmamışsınız.” dedi. Başkan cevaben “Hayat her an korku verici ve riskli zaten. Biz rapor bile kullanmadık. O gruptan değiliz. Dişi ağrıyanlar bile rapor kullandılar. Askerler ile hâkim-savcıların mazeret hakkı olmamalı” dedi ve duruşmayı başlattı.

Bu celse de Jitem Ana Dava ve Ayten Öztürk davalarından kimse gelmemişti.

Taraflardan katılan Anter ailesi vekilleri Av. Selim Okçuoğlu, Sanık Hamit Yıldırım’ın avukatı Av. Kaya Yelek, Sanık Savaş Gevrekçi ve avukatı Av. Hikmet İşler hazırdı.

Duruşmayı izleyenler ise yalnızca Mezopotamya Ajansı muhabiriydi.

Duruşma salonunun içinde ya da dışında herhangi bir güvenlik görelisi ya da kolluk görevlisi bulunmuyordu.

Duruşmaya Dair

Başkan duruşma salonuna girer girmez avukatlara yönelerek “Süphan Mete’nin ifadesini ne zaman okuyalım? Sanırım Selim Bey yok.” dedi. Avukat Selim Okçuoğlu oturduğu yerden orada olduğunu söyledi. Heyet ve avukatlar gülüştüler, Başkan “Değişmişsiniz, tanıyamadım.” dedi.

Maktul Musa Anter’in evlatlığı Süphan Mete, Musa Anter öldürüldükten sonra savcılık aşamasında olayla ilgili tanık sıfatıyla ifade vermiş, kovuşturma aşamasında ise tanıklıktan çekilme hakkını kullanmış ve ifade vermek istemediğini beyan etmişti. Ceza usul kuralları gereği duruşmada ifade vermeyen tanığın ilk ifadesi duruşmada okunacaktı. Birkaç celsedir dosyadan bulunması beklenen ifade nihayet bulunmuştu.

Başkan “Arkadaşlarımız dosyadan Süphan Mete’nin ifadesini ve kitapçığın fotokopisini buldu, çıkardı. Öyleyse bu celse okuyalım” dedi.

Bu sırada geçen celseden bu yana yapılan ve yapılmayan işleri yazdırdı;

  • Abdulkadir Aygan için yurt dışı istinabe işlemleri için Adalet Bakanlığı’ndan cevap verilmediği,
  • Bazı tanıkların dinlenmesi için işlemlerin yapıldığı ya da yapılmadığı,
  • Ogir kod Cemil Işık’ın öldürülmesine ilişkin yurt dışı ile yapılacak yazışmaya dair Adalet Bakanlığı’ndan cevap verilmediği,
  • Yakalama emirli sanıklar hakkında cevap verilmediği,
  • Bazı avukatların mazeret dilekçesi sundukları,
  • Katılan Orhan Miroğu vekili Avukat Serhat Menzcilcioğlu’nun dinlenmesini istediği tanık Nuri Sınır’ın SEGBİS sistemi ile Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nde hazır olduğu tutanağa geçirildi.

Tanığın dinlenmesine geçildi. Tanık Nuri Sınır’a başkan “Sizi dinletmek isteyen avukat şu an yok. Biz ne konuda dinletmek istediğini bilmiyoruz. Hangi konuda, ne biliyorsunuz, neye şahitsiniz” diye sordu.

Tanık Nuri Sınır beyanında, “Ben Musa Anter ile tanışırım. 1990 tarihinde Diyarbakır Cezaevi’nden tahliye olduğunda Orhan Miroğlu ile birlikte onu bizim eve getirmiştik. Yemek yemiştik. Orhan Miroğlu ile lisede birlikte okuduk. Uzun süredir arkadaşlığımız var. Musa Anter’i en son 1990’da görmüştüm. Olayın vuku bulduğu tarihten bir gün önce Diyarbakır’da parkta kitap imzalama durumunda gördüm. Gençlerle sohbet ediyordu. Geçmişten gelen tanışıklık olduğu için yanına gidip selam vermeyi düşündüm. Ancak nasıl olsa sonra da görüşürüz diye bölmek istemedim. Parka girmeden devam ettim. Olay günü sabahı Orhan beni aradı. Musa Amca’nın Diyarbakır’da olduğunu, Büyük Otel’de kaldığını, akşam yemeğe götüreceğini söyledi. “Gel birlikte otelden alalım” dedi. “Tamam” dedim. Sonra öğlen saatlerinde eşimin haber vermesi ile akşam başka misafirlerimin yemeğe geleceğini öğrendim. Orhan’ı arayıp “Otele gelemem ama yemekten sonra misafirler gidince eve (Orhan Miroğlu’nun) gelirim” dedim. Akşam misafirlerle yemek yedikten sonra saat 20.30 civarıydı telefonum çaldı. Diyarbakır Eski Belediye Başkanı Mehdi Zana,”Musa Anter ve Orhan öldürülmüş, çabuk gel beni al” dedi. Kendi aracımla önce Mehdi Zana’yı aldım. Birlikte devlet hastanesine gittik. O kötü gecenin şartları itibariyle etraf özel harekât polisleri tarafından kuşatılmıştı. Yüzleri maskeliydiler. Hastaneye zor girebildik. Morga indik. Orada sadece Musa Anter’in naaşını mermer lahit üzerinde gördük. Belediye çalışanlarından bir iki kişi vardı. Biri Samet isimli biriydi. Diğeri Kültür Müdürü Nevin Hanım idi. Ağlıyorlardı. Orhan’ı sordum. Abi dediler onu fakülteye götürmüşler. Fakülteye gittiğimizde Orhan acildeydi ve yaralıydı. Ameliyat bekliyordu. Yanına gittim şuuru açıktı. Konuştum. Olayı da sordum. PKK itirafçıları ve JİTEM’e mensup kişilerin tezgâhladıklarını söyledi. Sonra o gün koşullarında mahkemeniz açısından sakıncanız yoksa içinde bulunduğumuz şartların vahametini belirtmek için söyleyeceğim. Herkes korkudan evlerine çekilmişti. Baskı çok fazlaydı. Şehir bomboştu. Biz de korktuk Orhan’ı fakülteden alıp devlet hastanesine götürdük babası İsmail Miroğlu ile birlikte. Devlet hastanesinde ilk ameliyatı yapıldı. Mehdi Zana ve ben sabaha doğru 3’te hastaneden ayrıldık. Mehdi Zana’yı evine bıraktıktan sonra kendi evime doğru giderken peşime takılanlar oldu. Takip edildim. Eve gidemedim. Korktum. Bağlar ilçesinde rastgele bir evin kapısını çaldım. Sabaha kadar mecburen orada kaldım. Tanımadığım bir evdi. Sabah tekrar araca binip hastaneye geldim. Orhan Miroğlu ile tekrar olayı konuştuk. Anlattığına göre otelden çıkıyorlarmış. Birileri gelmiş, onları götürmek için görevli olan şahıs Silvan yolunda ikisini de taramış. Öncesinde de otelde yanlarına birileri gelmiş. Dijwar kod adlı Hamit Yıldırım’mış bu. Zaten Orhan Miroğlu’nun kitabında da yazıyor” dedi.

Başkan “Bakın doğru düzgün anlatın. Sizin zihninizi okumak zorunda değilim. Kitabı da okumak zorunda değilim. Orhan Miroğlu size ne dediyse onu anlatın. Bu şekilde tanık olunmaz. Atıf yapma anlat.” dedi.

Tanık Sınır bu tepkiye karşı “Siz beni 25 yıl sonra tanık olarak çağırıyorsunuz. Zor hatırlıyorum zaten.  Ben bir Kürt insanıyım. Bölgemde zulüm altındayız. Ben bu şehirde olup acıları yaşayan bir insanım. Eğer siz olayı aydınlatmak istiyorsanız bu kitabı okumak zorundasınız. Bunları da bilmek zorundasınız. Ben hukukçu değilim, ne hatırlıyorsam onu anlatıyorum” diye yüksek sesle karşılık verdi.

Başkan ise “Bölgede yaşadığın sana özgü, anlatmaya devam et. Şov yapma” dedi.

Tanık Sınır cevaben “Benim şova ihtiyacım yok. Ne biliyorsam anlatıyorum” diyerek anlatmaya devam etti. Başkan bu sırada tanığa soru sordu: “Az önce Hamit Yıldırım dedin, ondan önce de PKK itirafçıları demiştin. Çelişiyor, bunu açıkla” dedi. Sanık avukatları bu sırada birbirlerine bakarak Başkan’ın ifade ettiği çelişkiyi onayladılar.

Tanık Sınır devam etti: “Orhan o zaman adının Hamit Yıldırım olduğunu bilmiyordu. Hamit Yıldırım dememişti, Dijwar kod adlı bir kişi demişti. Daha sonradan adını hepimiz öğrendik. Zaten Orhan Miroğlu kitabının adını da Dijwar koymuştu. Bu genç gün boyu iki üç defa gelmiş otele. Orhan da otelde bekliyormuş. Bu genç Musa Anter ile görüşmüş. Musa Anter Orhan’a bir arazi davasından dolayı Çınar Bölgesinde yaşayan iki aileyi barıştırmak için gideceğini söylemiş. Akşam Hamit Yıldırım onları otelden almış. Bir yere götürmüş. Gideceğimiz yer burası deyip arabadan indirmiş sonra onları taramış.”

Avukat Kaya Yelek sordu: “Hastanede polisler Orhan Miroğlu’ndan eşkâl alırken yanında mıydınız?” Tanık “Evet fiziki özelliklerini anlatmıştı. Ama ismini söyleyip söylemediğini hatırlamıyorum. Dijwar kod adlı kişi demişti. Hamit Yıldırım’ın adını bilmiyordu.”

Avukat Hikmet İşler: “Olay tarihinde ne iş yapıyordunuz?”

Tanık Sınır, “Benim dış ticaret şirketim vardı. Orhan Bey de şirketimin müdürüydü. 89-91 döneminde müdürlük yaptı. Cezaevinden çıktığında ona kendi binamda ev tutmuştum. Daha sonra Ofis denen bölgeye taşındı. Olay sırasında da bizim herhangi bir iş arkadaşlığımız yoktu.”

Avukat Hikmet İşler: “Mehdi Zana ile ne bağlantınız var?”

Tanık: “77 seçiminden sonra üç yıl belediyede yanında çalışmıştı. 12 Eylül’de birlikte gözaltına alınmıştık. Tutuklandık, birlikte yargılandık, uzun süren arkadaşlığımız var” dedi.

Bu sırada Avukat Hikmet İşler Başkana yönelerek tanığın tutuklandık cümlesini vurguladı.

Avukat Hikmet İşler sordu: “Hangi suçtan yargılandınız?”

Tanık: “Mehdi Zana zaten belediye başkanıydı. 12 Eylül hukuk anlayışında ben İstanbul’da iken kimliğimde Diyarbakır yazmasından dolayı gözaltına alındım. Bir örgüt ile bağlantılandırmaya çalıştılar. O günkü hukuk düzeninde öyle oldu. Sonra elbette beraat ettim.”

Avukat Hikmet İşler: “Musa Anter’in kitaplarını sever, fikirlerini benimser miydiniz?”

Tanık Sınır: “O ayrı bir konu. Musa Amca’yı 1960’ta Kımıl hikayesi ile tanıdık. Yazılarını da hep okurdum. Bir Kürt aydınıydı. Gerçekleri dile getiren bir insan olduğu için onaylıyordum tabi.”

Avukat Hikmet İşler: “Elbette öyle biz de o şekilde tanırız zaten. Peki sizce Musa Anter şiddet yanlısı mıydı, barış yanlısı mıydı?”

Tanık: “Asla hiçbir zaman şiddeti tasvip etmedi. Şunu da söyleyeyim Musa Amca PKK tarafından tehdit ediliyordu.”

Avukat Hikmet İşler: “Tam ben de bunu soracaktım. Teşekkür ederim kendiniz cevap verdiğiniz için, samimi bir insansınız. Siz bölgeyi iyi bilen bir insansınız. Musa Anter katledildikten sonra Diyarbakır halkının düşüncesi ne yöndeydi?”

Tanık Sınır: “O dönem hesap sorulamayanlar vardı. İnsanlar kaçırılıyordu. Her gün faili meçhuller oluyordu. Halkın üzüntüsü büyüktü. Mesut Yılmaz Başbakan iken Musa Anter’in öldürülmesi yanlıştı diye demeç vermişti.”

Avukat Hikmet İşler: “Sizce bu ölümden kim yararlanır bunu yorumlar mısınız?”

Tanık Sınır: “35 yıldır süren savaş var. Bu savaş birilerinin ekmeğine yağ sürüyor. Devletin içinde de savaşın devamından yana olanlar sorunu çözmemek isteyenler var. Yani PKK de devletin içindeki savaştan yana olanlar da Musa Anter’in öldürülmesinden yararlandı.”

Avukat Selim Okçuoğlu: “JİTEM’le ilgili ne biliyorsunuz?”

Tanık Sınır: “Vedat Aydın benim arkadaşımdı. Gözaltına alındı. Öldürüldü. O dönem düşünen, yazan, hatta gazete satanlar bile kaçırıldı. Öldürüldü. Cesetler dere boylarında köprü altlarında bulundu. Diyarbakır cezaevi ile ilgili ben de kitap yazdım. O vahşeti ben yaşadım. Ölene kadar unutamam. Diyarbakır İç Kale’de JİTEM’in merkezi vardı. Oraya giren sağ çıkamazdı. JİTEM ile beraber hareket eden PKK itirafçıları bunları gerçekleştiriyordu.”, dedi.

16.20’de tanık ifadesi sona erdi.

Musa Anter’in evlatlığı Süphan Mete’nin emniyet ifadesinin okunmasına başlandı. Özetle: “Ben Mardin Akarsu nahiyesinde doğdum. Orada yaşarken okulu bıraktığım için aileme yardım ediyordum. 14 yaşıma geldiğimde uzak akrabam olan Musa Anter’e evlatlık verildim. Benden evvel dayımın oğlu ondan sonra da abim Musa Anter’in evlatlığıydı. Musa Anter’in ailesi İsveç’te yaşıyordu. Eşi Hale Anter ile arası iyi değildi. Dindarlık ve temizlik konusunda anlaşamıyorlardı. Musa Anter’in Akarsu nahiyesinde 1500 dönüm arazisi vardı. Köyde bir düşmanı yoktu. PKK Musa Anter’den 5 milyon vergi istedi. Vermeyi kabul etmeyince 20 milyon ceza kestiler. Yaşlı bir kadını göndermişlerdi. Elinde not getirmişti. Musa Anter notu açmadan küfür edip kadını geri gönderdi. PKK Musa Anter’i ‘TC işbirlikçisi’ olarak ilan etti. Bir bildiri dağıttılar. Musa Anter bölge valisi Hayri Kozakoğlu ile birlikte içki içiyormuş dediler. Musa Anter hakkında ölüm kararı verilmişti. PKK pusula göndermişti. ‘ARGK tarafından mal ve can varlığına el konuldu’ yazıyordu. Bundan dolayı İstanbul’a kaçtık. Ayda 1 milyon karşılığında Yeni Ülke gazetesine yazıyordu. Ben 90 yılında askere gittim. Sonra döndüm. Olay zamanı Diyarbakır’da Kültür Festivaline davet ettiler. Musa Amca Beni Diyarbakır’a gönderdi. Orada karşıla beni dedi. Fakat Diyarbakır’da iken korkuyordu. Dışarı çıkmıyordu. Sadece bir kere Gazi Köşkü’ne imzaya gitmişti. Olaydan üç gün önce Büyük Otel’de saat 14-16 saatleri arasında bir telefon geldi. Normal bir Türkçe ile Dijwar isimli biri konuştu. Musa Anter onunla konuştuktan sonra morali bozuldu. Sordum. ‘Yine onlardı, PKK’lilerdi. Yarın Çınar’a gideceğiz. Kimse gelmesin şoförsüz araç iste, PKK’liler beni oraya istediler dedi.’ Ertesi gün sabah 11-12 arası beni uyandırdı, lobiye indik. Telefon geldi. Dijwar’dı. Bu kez Kürtçe konuştu. Musa Amca konuştuktan sonra ‘Oğlum gitmemize gerek kalmadı. Onlar gelecek dedi.’ Biz otelde iken belediyeden gelenler oldu. Oturduk, yemek yedik. Yine telefon geldi. Aynı kişiydi. Musa Amca telefondakine kızdı. ‘Niye geç kaldınız?’ dedi. Yanımıza geldiğinde ise ‘Bizi alacaklar siz yemeğinizi yiyin. Bu gece gelemeyeceğim Orhan’a gidiyorum.’ dedi. Biz Samet ile lokantaya gittik. Otele döndüğümüzde Nevin Hanım gelmişti ve bize haberi verdi. Morga gittik. Gazeteciler fotoğraf çekmek istediler. Ben sadece Hürriyet ve Milliyet’e izin verdim. Çocuklarına haber verdim. Belediye zabıta verdi. Sabaha karşı işlemler bitti. Mardin’e götürdük. Bir süre sonra PKK beni kaçırdı, 18 gün işkence etti. Musa Anter’in ölümünü sen üstleneceksin dediler bana.

Başkan taraflara beyanlarını sordu.

Avukat Selim Okçuoğlu: “Yargılama sekiz yıldır sürüyor. Bu dava zamanaşımına iki ay kala açılmıştı. Şimdi de ceza zamanaşımına iki yıl var. Adalet talebimiz hala sonuca bağlanmadı. Yerel mahkeme kararından sonra istinaf ve temyiz aşamaları var. Bizim dosyamızla birleşen iki ayrı dosya oldu. Üstelik Ayten Öztürk davası yargılamanın daha başında. Dolayısıyla makul bir süre içinde hükme erişme hakkımızın dikkate alınması gerekiyor. Abdulkadir Aygan kaçak. Bakanlıktan cevap gelmiyor. Kulağının üstüne yatmışlar. Bu nedenlerle Savaş Gevrekçi ve Hamit Yıldırım bakımından dosyamızın tefrik edilmesini ve esasa ilişkin mütalaa için savcıya tevdiini istiyoruz. Ayrıca Latif Şimşek’in Yeşil’e ilişkin ciddi beyanları vardı. Ama huzura gelmeye niyeti yok. Kendisi hakkında zorla getirme müzekkeresi yazılmasını istiyoruz” dedi.

Sanık Savaş Gevrekçi bir diyeceğinin olmadığını söyledi.

Avukat Hikmet İşler: “Ne yazık ki meslektaşımın beyanlarına katılamıyorum. Hepiniz şahitsiniz başından beri söylüyoruz. İtiraz ediyoruz. Burası meclis araştırma komisyonu değil dedik. Olur olmaz herkesi tanık yaptı. Dosyayı uzatan meslektaşımın kendisidir. Bu noktada kendisinin beyanlarının samimi olmadığını düşünüyorum. Tefrike muvafakatimiz yoktur. Baştan beri söyledim. 15-20 yıldır ben bu davalarda görevliyim. Bu dava da Süphan Mete’nin bilgisi altında çözülecek dedim. Bakın bu duruşmada her şey ortaya çıktı.”

Avukat Selim Okçuoğlu araya girdi: “Süphan Mete’nin ifadesi bu duruşma ortaya çıkmadı. 92’de verdi bu ifadeyi 28 yıldır dosyada duruyor. Siz dosyayı incelememişsiniz” dedi.

Avukat Hikmet İşler: “Neden müdahale ediyorsunuz beyanıma, neden bölüyorsunuz. Çünkü haklı olduğumu siz de biliyorsunuz. Neden alınıyorsunuz söylediklerimden, çünkü avukatlık stratejisi olarak yanlış yaptınız. Bakın Süphan Mete örgüt üyeleri tarafından kaçırılmış, bir mağarada 18 gün tutulmuş. Sen üstlen bu cinayeti demişler. Bu olaydan faydalanan kimdir? Konsepti kuran kimdir? Örgüt şiddet sayesinde beslendi. Kandan beslendi. Bu sayede militan topladı. Bu cinayetten yararlanan PKK’dir. Bu duruşma ifadelerinden sonra CMK 223’e göre derhal beraat talep ediyorum” dedi.

Avukat Kaya Yelek: “Süphan Mete huzurda dinlenmeyecek ise ve bu ifade yeterli ise biz inceleyip beyanda bulunacağız. Müvekkilim Hamit Yıldırım çiftçidir. COVİD-19 salgını nedeniyle imza tedbirinde zorlanmaktadır. Bu nedenle kaldırılmasını ya da hafifletilmesini talep ediyorum.”

Avukat Selim Okçuoğlu: “Çelişkiye düşen Hikmet beydir. Madem bir an önce davanın bitmesini istiyorlar. Şimdi neden tefrik talebimize karşı çıkıyorlar. Baştan beri maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için delilleri mahkemenin dikkatine sunmaktan başka bir şey yapmadık. ”

Avukat Hikmet İşler: “Bir cümle söyleyeceğim. Kıdemli bir avukat olarak siz bu davanın zamanaşımı süresini bilmiyor muydunuz? Kusura bakmayın başka şeyler hesap ettiniz ama olmadı avukat bey.”

Avukat Selim Okçuoğlu: “Siz Süphan Mete’nin ifadesini 28 yıldır okumamışsınız. Benden ise Yeşil’i bulmamı bekliyorsunuz herhalde” dedi.

Başkan araya girerek “bu tartışma bitmez” dedi ve savcıdan mütalaasını sordu.

Savcı, adli kontrol hükümlerinin ölçülü olduğundan devamına karar verilmesini mütalaa etti.

Ara Kararlar

  • Mazeret sunan avukatların mazeretlerinin kabulüne,
  • Sanık Abdulkadir Aygan’ın yurtdışı istinabesi ile savunmasının tespiti için Adalet Bakanlığına yazılan yazımızın tekit olunmasına,
  • Ayten Öztürk davası tanıklarının işlemlerinin yapılmasına,
  • Tanık Latif Şimşek’in zorla getirilmesine,
  • Yakalama emirlerinin devamına,
  • Yeşil Kod Mahmut Yıldırım hakkındaki Kırmızı Bülten uygulamasının devamına,
  • Süphan Mete’nin soruşturma aşamasındaki ifadesinin okunulması ile yetinilmesine,
  • Hamit Yıldırım hakkında uygulanan adli kontrolün devamına, talebin reddine,
  • Dosya esasında süren yargılamada başlangıçtan itibaren Abdulkadir Aygan’ın verdiği ifade dairesinde hakkında yargılama yürüyen sanıklardan Hamit Yıldırım açısından yoğun şüphe oluşturan cümlelerin bulunması ile birlikte yurt dışında bulunan Abdulkadir Aygan’ın halen savunmasının alınamamış olduğu, delillerin toplanmaya muhtaç bulunduğu dikkate alındığında davanın tefrik edilmesi hususundaki talebin reddine,

Karar verildi.

Bir sonraki duruşma, 21 Ekim 2020 günü saat 14.00’te görülecek.

Yayınlanma tarihi

2 July 2020

Kategori Listesi