Filiz Gazi– 6 Eylül 2024
Mahkeme: Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2021/273
31 Mayıs 2011’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gezileri kapsamında Artvin’in Hopa ilçesinde düzenleyeceği miting öncesi, Hopa Cumhuriyet Meydanı’nda çay üreticilerinin sorunları ve bölgede yapılması planlanan hidroelektrik santral (HES) projeleriyle ilgili basın açıklaması yapmak isteyenlere polis müdahale etti.
Müdahale sırasında kullanılan kimyasal gaz nedeniyle emekli öğretmen Metin Lokumcu hayatını kaybetti.
Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan’ın da aralarında olduğu 13 kişiye taksirle ölüme neden olma suçundan 6 yıla kadar hapis istemiyle dava açtı.
Metin Lokumcu’nun olaylar sırasında kullanılan biber gazı nedeniyle hayatını kaybettiği ifade edilen iddianamede, gaz kullanma yetkisine sahip 9 polis memuru ile dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfun Vardarlı, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve Erzurum Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli Müdür Yardımcısı Erol Darcan şüpheli olarak yer aldı.
Lokumcu’nun ölümünden yaklaşık 10 yıl sonra dava açıldı ve 9 polis memuru ile dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfun Vardarlı, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve Erzurum Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli Müdür Yardımcısı Erol Darcan yargılanmasına başladı.
Davanın, Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşen ikinci duruşmasında mahkeme görevsizlik kararı vererek ve dosyayı Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Davanın Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki 11. ve karar duruşması 6 Eylül 2024 tarihinde görüldü.
Duruşma Öncesi
Adliyenin girişi, önceki duruşmalarda olduğu gibi polis bariyerleriyle kapatılmıştı. Keza adliye çevresinde de yoğun güvenlik önlemleri alınmıştı. Salonun önünde ve duruşma salonunda üniformalı polis yoktu. Saat 09:30’da başlaması gereken duruşma için saat 10.15’te salona alındık. Salona girişte herhangi bir engellemeyle karşılaşmadık ancak salon tamamen dolduğu için daha büyük salona ihtiyaç olduğu dile getirildi. Duruşma başladığında salonda yaklaşık 70-80 kişi vardı.
Duruşmaya Katılım
Sanık müdafileri Av. Görkem Ünsal ve Av. Murat Atıf Yıldız salonda hazır bulunurken; diğer sanık müdafileri Avukatlar Sercan Yakupoğlu, Ülkü Yüksel, Aylin Aktan, Sibel Türk, Ercan Akçe ise duruşmaya SEGBİS aracılığıyla katıldı.
Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu, kardeşleri Nilgün Lokumcu, Mete Lokumcu, Neşe Gürhan, Ayşe Bekar, Şengül Çiçekoğlu duruşmada hazırdı. Katılan vekilleri Av. Oya Meriç Eyüboğlu, Av. Haktan Özkan, Av. Nagihan Bulduk, Av. Sercan Aran, Av. Mert Ekinci, Av. Özgür Urfa ve Artvin Barosu’nu temsilen Av. Bedrettin Kalın salonda hazır bulundu.
CHP Rize Milletvekili Tahsin Ocaklı, Sol Parti PM üyesi Alper Taş, Fındıklı Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu, Hopa Belediye Başkanı Utku Cihan, DEM Parti Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun, Halkevi Genel Başkanı Nebiye Merttürk, DEM Parti Meclis üyesi Zeyno Bayramoğlu duruşmaya katılanlar arasındaydı.
Duruşmayı Anadolu Ajansı, ANKA, Bianet, BirGün gazetesi ve Hafıza Merkezi izledi.
Duruşmanın Seyri
Salonun dolması sebebiyle ayakta olanlar dışarı çıkarılmak istendi. İtirazlar üzerine salona ek koltuk getirildi. Fakat yine de salon kapısı önünde ayakta kalanlar oldu ve duruşma süresi boyunca kapı önünden duruşmayı izleyebildiler.
Duruşma, SEGBİS bağlantılarının yapılmasının ardından yoklama ile başladı. Avukat Oya Meriç Eyüpoğlu olay yeri keşfi talebinde bulunarak şunları söyledi:
“Mahkemeniz; adaletli, hakkaniyetli bir karar vermesi açısından olayın geçtiği yeri görmesi gerektiğini bize gösterdi. Heyetiniz ve sizden önceki aşamalarda bu talebimizi değerlendireceğini söyledi ve nihayetinde reddetti. Ancak mütalaa bize gösteriyor ki, duruşma savcıları tarafından aslında o alanın ne büyüklükte olduğu, dolayısıyla o kadar metrekare alana ne kadar gaz gelip gelmediği meselesi özümsenememiş, anlaşılamamış.
Sayın hakim, sayın heyet karar duruşmasına geldiğimizi biliyoruz. Söyleyeceğimiz tevsii tahkikat taleplerinin reddedilme ihtimalinin olduğunu biliyoruz. Olay mahalinin kafanızda yerleşkesi çıkarılmadan sanıkların ‘Aslında ben Metin Lokumcu’nun olduğu yerde değildim, ben İş Bankası’nın önündeydim’ dediği alanla Metin Lokumcu’nun bulunduğu alan arasında 10 metre olduğunu anlamanız, orayı bilmediğiniz için mümkün olmayacak. Sanıkların fiilleri değerlendirilirken eksiklik olacak, mahkeme yanılgıya düşecek.
Mekânın bilinmemesi, mütalaadan da anlaşılacağı üzere önemli bir eksiklik. Keşif talebimiz var. Uygun bulunmaması halinde Hopa’daki mahkemeden talep edilebilir. Bu da uygun bulunmadığı halinde o zaman bir bilirkişi görevlendirebilir. Kendisi gidip olay yerinde ölçümleri yapıp, mahkemeye bu konuda bilgi verebilir. Biz aslında amatör olarak kroki çıkardık ama nihayetinde bizim yaptığımızı belki meslektaşlarımız yeterli bulmayabilir.”
Burada bir hatırlatma yapmakta fayda var. Dava dosyasına sunulan bütün delillere rağmen 11 Haziran’da Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesindeki son duruşmada savcı; esas hakkındaki açıkladığı mütalaada yargılanan 13 polis için ayrı ayrı beraat talep etmişti.Mütalaada ölümün kalp krizi nedeniyle gerçekleştiği, bunun biber gazından olduğu anlamına gelmediği belirtilmişti.
Avukat Eyüpoğlu: Bilirkişiler, ‘Bu Gaz Öldürür’ Dedi Ama Savcılık Üzerinde Durmadı
Avukat Eyüpoğlu, karar duruşmasına gelene kadar geçen 13 yıllık süreci anlattı ve kullanılan gazın Metin Lokumcu’nun ölümüne sebebiyet verdiğinin raporlarla kanıtlandığını hatırlattı:
“9 yıl 5 ay sonra bu iddianame düzenlendi. Fakat savcılık soruşturması bu kadar uzun sürdüğü halde çok özensiz, baştan savmaydı. Türk Tabipleri Birliği tarafından hazırlanan uzman raporu ışığında biz aslında Metin Lokumcu’nun ölümü ile kullanılan kimyasal gazlar arasında doğrudan bağlantı olduğu kanaatindeyiz. Yargılamanın en başından, 2011’den bu yana böyle düşünüyoruz.
Ancak mütalaa bize bir kere daha gösterdi ki aslında bizim bu açıklıkta gördüğümüz hususu duruşma savcısına biz anlatamamışız. 27 Haziran 2017 tarihli bir raporu ilginize sunmak istiyorum. Süleyman Polat adlı bir bilirkişi. Kimya mühendisi, patlayıcı madde uzmanı diye geçiyor sıfatı. Soruşturma savcısı, bu raporda işaret edilen hususları incelemedi. Bunlardan bir tanesi huzurunuzda tanık olarak dinlendi: Recep Demirci. Hastane bahçesinden maruz kaldığı 7 adet gaz kovanlarını topluyor ve bunları savcılığa veriyor. Bilirkişi diyor ki, son kullanım tarihi geçen bu gazların tehlike sınırı artmaktadır. Yine bu bilirkişi, bu gazların (CS ve OC) fazla kullanıldığı takdirde hayati tehlike yaratacağını söylüyor.”
Avukat Eyüpoğlu: Bize Gönderilen Görüntüler Üzerinde Oynanmıştı
Eyüpoğlu, kendilerine Emniyet tarafından gönderilen görüntülerin incelenmediğini ve kaldı ki bu görüntüler üzerinde oynandığının tespitinin yapıldığını söyleyerek sözlerine devam etti:
“Hopa’dan önce ‘görüntü yok bizde’ cevabı geldi. Aynı gün ‘6 klasörü gönderiyoruz’ cevabı da verildi. Heyetinizin bu 6 klasörü incelemesi mümkün değil. Beraber de izlemedik. Görüntüler üzerinde oynanmıştı, görüntüler birbirini takip etmiyordu.
Bu kadar uzun yıldan sonra, büyük bir kayıptan sonra tabiki maddi gerçeğe ulaşalım istiyoruz. Biz Türkiye’de yargının ne durumda olduğunu elbette biliyoruz. Bu kararı vermenin kolay olmadığını da biliyoruz ama heyetinizden umudumuzu kesmedik. Bu korkunç hatalı mütalaaya rağmen hala adalet var mı acaba, Trabzon’da adaleti bulur muyuz diye, bir umutla geldi bunca insan. O yüzden tevsii tahkikate ilgili hususları değerlendirmenizi istiyoruz.”
Avukat Eyüpoğlu’nun sözleri üzerine salondaki sanık vekilleri “Görüntüler zaten ayrıntılı olarak incelenmiştir. Tevsii tahkikat talebimiz yoktur” dedi. SEGBİS aracılığıyla bağlanan Avukat Sercan Yakupoğlu, “Tevsi tahkikat talebimiz bulunmamaktadır. Katılan tarafın talebinin reddini talep ediyoruz.” dedi. Mahkemece tevsii tahkikat talebi, olay yeri keşfi talebi reddedildi.
Ulaş Lokumcu: Babam Biber Gazından Dolayı Öldü
Taleplerin reddinden sonra Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu söz aldı ve şunları söyledi:
“Bugün son duruşma olacak anladığım kadarıyla. Önce not aldım sonra vazgeçtim. Çünkü savcının mütalaasını okudum. Hazırlıksız bir şekilde anlatayım dedim. Şimdiye kadar buraya çok geldik. Taşkınlık, saygısızlık yapmadık. Sizin de bu konuda bize iyi niyetli davrandığınıza inanıyoruz. Bunun için katılan arkadaşlara, sanık avukatlarına teşekkür ediyorum. Çünkü bunu ben kendime bir borç biliyorum. Benim babam 25 sene bu devletin memuruydu. Polis, savcı olmak üzere birçok öğrenci yetiştirdi. Ona saygımdan kelimeleri seçmeye çalışacağım.”
Ulaş Lokumcu, olay tarihinde 22 yaşında, Ege Üniversitesi’nde öğrenci olduğunu hatırlatarak sözlerine devam etti:
“13 sene geçti. Evlendim, 4 yaşında çocuğum var. Benim babam Eğitim-Sen kurucularındandır. Hiçbir zaman ben babamdan şöyle bir cümleyi duymadım: ‘Oğlum ben böyle bir saldırı görmedim. Bunların ne yaptığını bilmiyorum.’
22 yaşındaydım. ‘Baba dikkat et’ dedim. ‘Bu olay başka bir şey’ dedi. Benim babam eylemciydi ama iki tarafa da zarar gelmesin diye uğraşıyordu. ‘Sen biber gazı sıkma’, ‘sen taş atma’ diyordu. ‘Yapmayın’ diyordu. Bu olay öyle bir saçma şekilde orantısız güce dönüyor ki, ben anlam veremiyorum. Sürekli görüntüler konuşuluyor. Bu görüntüler polislerden geldi. Ne hikmetse bu inşaattan bir görüntü, bir taş, bir yaralanma göremedim. Siz görebildiniz mi? Sonrasında babamın herhangi bir şekilde birine saldırmaya çalıştığını, hani diyor ya, ben göremedim. (Dönemin Başbakanı olan Erdoğan’ı kast ediyor) Görebilen biri var mı aranızda? 13 senedir söylüyorum. Benim babam baş ağrısı için bile ilaç kullanmamıştır. Hiçbir şekilde sağlık problemi yoktu. Siz mütalaaya ne koydunuz?
Benim 13 polisin beraatinde gözüm yok. Benim babam biber gazından dolayı öldü. Hepsinin beraati hiç umrumda değil. Ama siz, vicdanlı olarak bu sisteme karşı bir duruş sergilemek zorundasınız. Öyle bir mütalaa sunamazsınız. Vallahi de billahi de sunamazsınız. Bu adam sağlıklıydı. Okuyorum, gerçekten anlamıyorum. Deli saçması bir şey. 52 klasör dosya var ve ne hikmetse bizim sunduğumuz bir şey yok.”
Lokumcu: ’Bu Sistem Kötülerin Yanında Olmasın’
Lokumcu, mahkeme heyetine binaen “Biz haklıyız. Bu sistem kötülerin yanında olmasın. Bu sistem halkı için bir şeyler yapmaya çalışan insanların yanında olsun” diyerek sözlerine devam etti:
“Başkanım; ben babamı kaybetmişim, annem eşini, kardeşleri kardeşlerini kaybetmiş. Biz Adli Tıp Kurumu’na sunuyoruz ki, ya bu biber gazı ölüme sebebiyet vermiş midir diye… Türk Talepleri Birliği’ne yalvarıyoruz ki oradan rapor çıkıyor. Ondan sonra ne diyor Adli Tıp Kurumu? Evet ölüme sebebiyet verir. Mütalaada sanki bu olay hiç yaşanmamış, olmamış.
Şimdi biz adalete nasıl inanacağız? Ben de çocuk yetiştiriyorum. Biz gelecek için, hukukun, adaletin üstünlüğü için çabalıyoruz. Buna bizim inancımız olmalı. Ben bugün burada adaleti kaybedersem, bazı insanlar gibi olurum ya da buradaki birçok insan. Sistem buna itmeye çalıştıkça, bir avuç insan bu sistem korumaya çalışır.
Bakın iki gün önce Hopa’da gariban bir köylü, bir tane tetikçi yüzünden öldürüldü. (Artvin’in Borçka ilçesine bağlı Cankurtaran bölgesinde, “mesire alanı” projesi için ağaç kesimini engellemek isteyen yerel halkın üzerine ateş açıldı. Açılan ateşte, 46 yaşıdaki Reşit Kibar hayatını kaybetti, Ersan Koyuncu ve Gökhan Koyuncu yaralandı.) Niye? Ağaçlarını savundu. Reva mı ya? Üç tane çocuğu var. İki gündür kendime gelemedim. Bir tane tetikçi adamcağızı öldürdü. Ne olacak şimdi? O tetikçiye cezayı vereceksiniz, arkasındakilere ne olacak?
Sinan Ateş’de de aynısı oldu ki siyasi görüşümüz komple farklı. Gene söylüyorum, dünya bakışımız hiç aynı değil. Kadın (Sinan Ateş’in eşi) ne dedi? Bizden özür diledi. Çünkü biz haklıyız. Biz haklıyız! Bu sistem kötülerin yanında olmasın. Bu sistem halkı için bir şeyler yapmaya çalışan insanların yanında olsun. Benim babam da onun için o gün oradaydı. Benim derdim adalet. Ben babamı çok iyi tanıyorum. Kalp rahatsızlığı vardı söyleyemezsiniz. Böyle bir şeyi hayatta kabul etmem. Umarım vicdanlı ve mantık çerçevesinde bir karar verilir. Ben gerçekten söylüyorum. Beraat benim hiç umurumda değil. O işin tamamen vicdan ve adaletiyle ilgili.
‘Erdoğan Elimde Görüntüler Var Demişti’
Ulaş Lokumcu sözlerini şöyle bitirdi:
“Benim ceza aldırmak istediğim tek kişi var. Çünkü o gün televizyonlarda bas bas bağırdı, o gün emri ben verdim, orayı dağıtın dedi. Benim babam iki taraf için oradaydı, olay daha da büyük olabilirdi. Olmasın diye kendisini feda etti orada, öldü. Kendisi dedi (Erdoğan kast ediliyor), ne görüntülerim var, basına vereceğiz dedi, 13 sene geçti, hala bir görüntüsü yok. Ben bunlara karşı sizin dik duruşunuzu istiyorum.”
Metin Lokumcu’nun kardeşi Ayşe Bekar şu ifadeleri kullandı: “Biz nasıl adalete inanalım? Soruyorum; çayına, doğasına sahip çıkmanın bedeli bu mu? Kendinizi bizim yerimize koyun. Ellerini vicdanlarına koysunlar, Türkiye sizi alkışlasın. Doğasına sahip çıkan birinin cezası ölüm müdür?”
Neşe Gürhan: Geride Sağlık, Huzur Bırakmadılar
Metin Lokumcu’nun kardeşi Neşe Gürhan ise mahkemede şunları kaydetti:
“Burada bizimle oyun oynar gibi ‘görmedim, duymadım, tanımadım’ diyorlar. Ya nasıl tanımıyorlar? Ben şu anda ilkokul arkadaşlarımın numaralarını söyleyebilirim. 65 yaşındayım. Her şeyi konuştular, yalan yanlış. Ağır konuşsak da Metin Lokumcu ölmüş, toprak olmuş. Biz onun peşini bırakmayacağız. Aile adına herkese teşekkür ediyoruz, bizi yalnız bırakmadıkları için. Metin Lokumcu öldü ama ailesini çok büyük hastalıklarla bıraktı. Bizi tutuklasınlar, isterlerse bizi öldürsünler. Korkmuyoruz! Ama çözüm bu değil, biz Türkiye’de adalet istiyoruz. Öldürülmeden önce üç gün peş peşe çay topladı. Sırtında öyle ağır yük olurdu ki… Aramızda 2,5 yıl yaş farkı var. Artık gücümüz yok. Buradaki insanlardan cesaret alıyoruz. Geride bir şey bırakmadılar. Huzur bırakmadılar, sağlık bırakmadılar.”
Şengül Çiçekoğlu: Sonra Pişman Olmayın, Adaletli Karar Verin
Metin Lokumcu’nun kardeşi Şengül Çiçekoğlu ise şu sözleri kullandı:
“Hopa savaş alanına döndü. Biber gazı orantısız kullanıldı. Çok insan zarar gördü. Suçlular yargılasınlar dedik. Aslında abim kasten öldürüldü. Buna da inanmadılar. Adaletli karar vermenizi talep ediyorum. Aileden bir büyüğümüzü, liderimizi kaybettik. Yarın öbür gün pişmanlık yaşanmasın, keşke bu kararı verseydik, böyle olmazdı dememek için vicdanlı karar vermenizi istiyorum.”
Mete Lokumcu: Onu Morgdan Aldığımda Erdoğan Hopa’ya Gelmemişti
Metin Lokumcu’nun kardeşi Mete Lokumcu mahkemede şöyle konuştu:
“Aklımda bir sürü soru var. Metin Lokumcu elinde limonla mücadele etti ama söylentiler oldu. Ruşen Çakır’ın canlı yayınında şunu söylemişti: ‘Bir emekli öğretmenin Başbakan’a taş atması çok olumlu mu?’ (Dönemin Başbakanı Erdoğan kast ediliyor) Ben Metin Lokumcu’yu morgdan aldığımda Başbakan daha havaalanına inmemişti. Bu yalanlar söylendi.
Hopa bulutun içindeydi. Ben Hopa’yı tanıyamadım. İnsanlar nefes alamıyordu. Kaç kişi hastaneye gitti. Bence çok önceden planlanmış bir şeydi. Ağzından tek kötü bir şey çıkmıyor. Yapmayın, etmeyin dedi. Bu olayların yaşanmaması için, ibret olsun diye adaletli karar verin.”
Metin Lokumcu’nun kardeşi Nilgün Lokumcu ise “Bunlar keşke yaşanmasaydı, buralara gelinmeseydi. Ne diyeyim? Adalet istiyoruz. Birilerinin daha canı yanmasın istiyoruz” sözlerini kullandı.
Avukat Sercan Aran: ‘Mütalaaya Göre Yasaya Uygun Ölüm Oluyormuş’
Metin Lokumcu ailesinin beyanlarının ardından Avukat Sercan Aran söz aldı. Aran, “Bir birey kanunlara uygun olarak öldürülebilir. Biz bu mütalaadan bunu anlıyoruz” diyerek şunları söyledi:
“Sanıkların ‘bize böyle saldırdılar, şöyle yaptılar’ diye anlattıkları var. Metin Lokumcu fenalaşıp, ambulansa bindirildiği ve sonrasında ölüm haberi kitleye ulaştıktan sonra yaşananlar var. Olayları sanki her şey aynı anda gerçekleşmiş ve 15 dakikada her şey olmuş ve Metin Lokumcu da bu olayların içindeymiş gibi anlatmak gerçeğe aykırı. Gerçeğe aykırı bir durumun mütalaaya dönüşmesini kabul etmemiz olanaksız.
Sanık, tanık sorgularına iştirak edemediniz. 13 yıl içinde sanki bu yargılamanın sanığı gibi kendimizi anlatmaya çalıştık.
Yargılamanın başında beri anlatmaya ve ispat etmeye çalıştığımız şey şu oldu ve şu soruyu sorduk: Yasaya uygun bir ölüm olur mu? Mütalaaya göre oluyormuş. Bir birey kanunlara uygun olarak öldürülebilir. Biz bu mütalaadan bunu anlıyoruz. Ancak bu durumu kabul etmiyoruz. Avukatlar ve yakınları 13 yıldır bunun için mücadale ediyoruz. Bugün ümit ediyoruz ki, adalet tesis olur ve hak yerini bulur. Metin Lokumcu’nun ölümü hak ve ekoloji mücadelesi tarihinde yarattığı acının büyüklüğü kadar bizleri geleceği yaratma gücünün de umudu olacaktır.”
Mert Ekinci: Polisin Anonsu Mütalaadaki Anlamıyla Kabul Edilemez
Avukat Mert Ekinci ise mütalaada polisin kitleyi uyardığının altının çizildiğini ama bu uyarının alt metninin ‘öldüreceğiz’ anlamı taşıdığına vurgu yaptı:
“Bir anons olduğu iddia ediliyor ve deniyor ki, burada kalp hastalığı olanlar ve benzeri hastalıkları olanlar terk etsin. Bu niye yapılır? Biraz sonra ben size öyle bir gaz kullanacağım ki, çekin gidin, burada bulunmayın, çünkü ben size öldürücü seviyeye gelebilecek bir gazla müdahale etmeye başlayacağım. Anons bu anlamı taşır. Mütalaada bahsedildiği anlamın çıkması mümkün değildir. Bir polisin de böyle bir uyarı yapması kabul edilemez. Bak ben sana saldıracağım, ölebilirsin, kalp krizi geçirebilirsin aman burada durma! Niye? Çünkü bir yerde problem var. Bunu biz kesinlikle kabul etmiyoruz.”
Ekinci: Bu Dosya Olası Kastla Öldürme Dosyasıdır
Ekinci, dosyanın olası kastla öldürme cezasına uyduğuna işaret ederek şöyle açıkladı:
“O miktarda gaz bombası kullanıldığında, kişilerde meydana gelebilecek sonuçlar hakkında bilgili insanlar bunlar. Bunlar alelade yoldan geçen herhangi bir insan değil. Bunlar bunun eğitimini almış, gaz kullanmaya yetkili kılınmış, belirli mevzuatı bilen insanlar. Bildikleri için de bir takım uyarıları yapıyorlar. Yani burada bir sorun olacağı öngörülebilir. Sonuç öngörülmüş ama ne olmuş? Umursanmamış. Tartışılması gereken temel mesele olası kastla öldürmeye sebebiyet vermektir.
Bu kadar rahat kullanılmasının sebebi nedir? Cezasızlık politikası. Yandaşa cezasızlık politikası diyelim. Cezasızlık politikası herkese uygulanmıyor. Bu dosya olası kastla öldürme dosyasıdır.”
Ekinci son olarak “Bu dosya sadece Metin Hoca’nın ailesinin menfaatlerinin korunması değil. Artık bu Metin Hoca’nın ailesinden de çıkmıştır. Artık Türkiye halklarına mal olmuş bir dava haline gelmiştir. Burada verilecek karar, yarın öbür gün Ege ormanlarını ranta aça kişiler için de uygulanması gereken bir karardır” dedi.
Ekinci’nin sözlerinin ardından saat 12:00’de duruşmaya ara verildi. 12:35 gibi tekrar salona alındık. SEGBİS bağlantıları kurulduktan sonra 12:55 gibi duruşma yeniden başlatıldı.
Avukat Haktan Özkan: Bu Dosya 2911 Yargılamasına Sıkıştırıldı
Duruşmada konuşan Avukat Haktan Özkan; mütalaada, 13 sayfa boyunca gösterinin barışçıl olup olmadığının tartışıldığına dikkat çekerek şu ifadeleri kullandı:
“Bu mahkemeden çıkacak olan karar aynı zamanda bu bölgedeki bütün çevre ve yaşam savunucularının önümüzdeki yıllardaki kaderlerini tayin edecek. Heyetin böyle bir yükümlülük altında olduğunu ifade ederek başlamak isteriz. Zira belki de Reşit Kibar yargılaması da, artık neler oluyorsa Hopa’da, belki güvenlik kaygısı nedeniyle buraya taşınacak. Sizler göreviniz nedeniyle buralarda olur musunuz bilmiyoruz ama eğer bu çeteler, şirketler bizlerin de canına kast etmezse bizler burada olmaya devam edeceğiz.
Buradan çıkacak karara göre birileri bir karne belirleyecek. Bu yargılamaların bundan sonra nerelerde devam edeceğine karar verecekler. Örneğin bu yargılamada bir cezalandırma kararı çıkacaksa emin olun ki Reşit Kibar dosyası buraya gelmeyecek. Bir beraat kararı çıkarsa bilemiyoruz. Ülkemizin yargı mekanizmasının bu yönde ne tavır sergileyeceğini az buçuk kestirebiliyoruz. Bu dosya savcılık mütalaasında gördük ki 2911 yargılamasına sıkıştırılmak istendi. Biz bu yargılamada savunma yaptık aslında. Oysa katılan vekiliyiz. İsterdik ki savunmayı savunma makamı yapsın ama 2911 üzerinden değil. Niye savunma yapıyoruz? Çünkü mütalaada, uzun uzun 13 sayfa boyunca gösterinin barışçıl olup olmadığı tartışması yapılıyor. Çok fazla şey söyleniyor, sadece bir mesele hakkında iki kez cümle kuruluyor. Nedir o mesele? Korzay İnşaat’a asılan pankartlar. Mütalaadaki iddiaya göre deniyor ki, bu pankartlardan Adalet ve Kalkınma Partili grup tahrik olmuş. Böyle bir ihbar yok. Olay yerindeki güvenlik görevlileri pankartları indirmek üzere müdahale etmeye başlamış. Pankartın içeriğine, ifade özgürlüğüne dair birçok beyanda bulunduk. Polis burada tahrik olduğuna kanaat getirmiş. Kendisi tahrik oluyor, bu anlama geliyor.”
Avukat Özkan: Bu Karar Suç Organizasyonu Faaliyetlerine Moment Oluşturmasın
Özkan, duruşmadan iki gün önce öldürülen Reşit Kibar’a değinerek “Devletin gaz bombasıyla insan öldürdüğü bir yerde maden şirketinin tetikçisi niye öldürülmesin?” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Kolluk kuvveti doğrudan silahlı müdahale geçiyor. Tazyikli su ile yapılan müdahale gaz müdahalesi ile birlikte başlıyor. Kitle üzerinde deneysel çalışma yapıyorlar. ‘Öyle atılmaz böyle atılır!’, ’Dik atacaksın, ayağına sıkacaksın’ diye tartışma yapıyorlar aralarında Bunların görüntüleri var. Ne yazık bu mahkemede tartışılmadı. Bir ağır ceza yargılamasında 2911 sayılı mevzuat konusu olamaz ki… Tahrik meselesine tekrar dönmek isterim. Gerçekten kolluk kendisi tahrik olmuş olabilir. ‘AKP defolsun’ sloganından örneğin. Gelsinler burada haksız tahrik altında bu suçu işledik desinler. Hepimiz tartışalım ama gelsinler ifade etsinler.”
Avukat Özkan; son olarak ’13 yıl sonunda beraat çıkacaksa zaten bu karar 13 yıl önce verilmişti’ dedi:
“Çok önemli bir karar vereceksiniz. Devletin gaz bombasıyla insan öldürdüğü bir yerde maden şirketinin tetikçisi niye öldürülmesin? Üç gün önce olan vakanın yargılamasında suç organizasyonunun arkasındaki bütün ilişkilerin üstü örtülecek. Bu karar da o faaliyetlere bir moment oluşturacak eğer beraat kararı çıkarsa. Bu yargılamada beraat kararı çıkarsa, cezasızlık algısı böyle devam ederse, 5 yıl sonra önünüze bir vaka daha getiririz Arhavi’den, Hopa’dan, Rize’den. 13 yıl süren adalet mücadelesinde karar, savcının mütalaası gibi olacak ise biz bu kararı 13 yıl önce zaten vermiştik. Çünkü o sıra bir şey yapılmamış oluyor. Biz 13 yıl süreci niye yürüttük? 13 yıl süren bir mücadele sonucunda bu mütalaaya benzer karar çıkarsa bu insanlar yaşam hakkının güvence altına alınıp alınmayacağını emin olmadan yaşayacaklar.”
Özkan’ın beyanından sonra duruşmaya 14:10’de beş dakika ara verildi.
Avukat Oya Meriç Eyüpoğlu: 13 Yıl Sonra Dosya İlk Günkü Kıvamında
Aradan sonra Avukat Oya Meriç Eyüpoğlu söz alarak şunları söyledi:
“Ruşen Çakır ki kendisi de Hopalıdır. Bir programında Metin Hoca’nın ölümünden bahsediyor. Erdoğan bunun üzerine ‘Bir kişi öldü. Adını anmak istemiyorum’ diyor. Çakır ‘Ama efendim öldü”’ diyor. Eşkiyalar lafı ordan geldi.
13 yıl 3 ay 6 gün bir kayıbın üzerinden geçen zaman olarak da çok zaman. İnsan hayatı açısından da çok zaman. Hukuki mücadele açısından da çok zaman. Keşke bu hisle konuşmasam. Keşke biz aralarda ‘zaten sonuç belli’ demesek birbirimize.
Türkiye’de uzun bir süredir faillerin yargılanmadığı bir süreçle karşı karşıyayız. Bana tebliğ edilen ilk karar arka arkaya soruşturma izni verilmemesiydi. Biz şikayetimizi dönemin Başbakanı’na, İçişleri Bakanı’na bir hiyerarşik silsile içinde yaptık. Vali, Kaymakam vesaire… Bunu yaptığımız günlerde, biz yedi ilden görevlendirme olduğunu bilmiyorduk. Bir ara saydım, yedi tane ayrı dosya oluşmuş.
Bana tebliğ edilen ilk karar 9 yıl 3 ay sonraydı. O kadar özensizdi ki aynı isimler birkaç kere yazılmıştı. 13 yıl 3 ay 6 gün geçmiş. Bunca yıl sonra gelinen noktada dosya ilk günkü iddianame kıvamında. Nasıl umut duyalım? Kendi aramızda ne çıkacağı belli zaten diye konuşmayalım? Bizim yerimize kendinizi koyun. Böyle bakınca da aslında hukuki bir tartışma yapmanın manasız kaçtığı bir aşamaya geliyorsunuz.”
Olay Yeri Keşfi Reddedildi, Avukatlar Kroki Üzerinden Anlattı
Avukat Oya Meriç Eyüboğlu, mahkeme heyeti, hem önceki duruşmalarda hem de görülen duruşmada olay yeri keşif talebini kabul etmediği için Hopa’da olayların geçtiği meydanın resmini çizdikleri krokileri mahkemeye sundu. Bu görseller üzerinden olayın detaylarını anlattı ve Metin Lokumcu’nun durduğu yeri ve polislerin gaz kullandığı alanı gösterdi. Aradaki mesafeyi gösteren Eyüboğlu, “Bu krokiye göre, Hopa halkının polislere zarar vermemesi imkansız, bu kısacık mesafede kullanılan gazların insanları etkilediği ortada” dedi.
Avukat Bedrettin Kalın: Emekli Olmayı mı Bekliyorsunuz?
Yeşil Artvin Derneği Yönetim Kurulu Üyesi, Artvin Barosu Avukatı Bedrettin Kalın, ülkenin maden şirketlerine ‘peşkeş çekildiğini’ anlattıktan sonra Arhavi’deki maden şirketlerine karşı açtıkları davada emekli bir hakimin kendilerine yardımcı olduğunu söyledi. Ve hakime ‘Siz de emekli olmayı mı bekliyorsunuz?’ dedi. Mahkeme Başkanı bunun üzerine “Sizin baktığınız konumdan bizi görmeyin. Burada konuşmalara müdahale etmiyorum ama bu doğru değil” şeklinde cevap verdi.
Duruşmaya 15:56’da yarım saat ara verildi. 16:30 gibi tekrar salona alındık.
Sanık Avukatı Görkem Ünsal: Barışçıl Bir Gösteri Değildi, Taş ve Sopa Kullanıldı
Sanık avukatı Görkem Ünsal, konuşması boyunca müteveffa Metin Lokumcu’dan “Metin Hoca” diye söz etti. Sözlerine başlamadan ailenin acısını paylaştığını, üzgün olduğunu söyledi.
Avukat Uysal’ın beyanının çoğunu tanık ifadeleri oluşturdu. İsim isim tanık ifadelerini okurken, Hopa’da barışçıl bir toplanmanın olmadığı iddiası üzerinde durdu.
İddianamede yoğun gaz kullanımı ile Metin Lokumcu’nun ölümü arasında yeterli şüphe görülerek kurulan illiyet bağının şüpheyle oluşturulduğunu söyledi. “En son genel kurulun verdiği raporda kişinin kalp-damar hastası olduğu tespiti mevcut. CS gazına maruz kaldığını mahkeme karar verecek. Delil olmadan şüpheyle hareket edilemez. Şüpheden sanık yararlanır” dedi.
Uysal, Hopa’da barışçıl bir gösteri olmadığını, saldırgan bir tavır içinde olunduğunu iddia etti. Tanık ifadelerine göre; kitlenin taş, sopalarla, şişelerle saldırdığını anlattı. Dükkan camlarının kırıldığını, polislerin üzerine tuğla, kaldırım taşları atıldığını söyledi. “Demir çubuklar ve kalaslarla saldırıldı” dedi.
Avukat Uysal: Metin Hoca’nın Etrafı Sakinleştirdiği Görülüyor
Uysal şöyle konuştu:
“Yaşam hakkı hepimiz için var. Türkiye Cumhuriyeti’nde herkes toplantı ve gösteri yürüyüş hakkına sahip ama orada bir belirleme var: Silahsız ve saldırısız gösteri. Kamu düzenini korumak adına gerekse vatandaşların günlük yaşamlarını etkilememek adına bunun daha önceden bildirimle yapılmasına ilişkin düzenlemeler var. Somut olayda bir bildirim yapılmamış.
O gün seçim öncesinde, dönemin Başbakanı miting yapacak. 10:30 civarlarında bile 5 bin kişiye yaklaşık bir kalabalık grubun miting alanında toplandığı olay tutanağında mevcut. Gene aynı şekilde 250- 300 kişiye yakın bir gösterici grup da kendilerini ifade etmek için orada ama sonrasında öyle olmadığını görüyoruz.
Metin Lokumcu’nun olduğu her kare değerlendirildi ve tespiti yapıldı. Bu karelerde değişik açılardan etrafını sakinleştirmeye çalıştığı, ‘taş yok, taş yok’ diye ısrarla bağırdığı, ‘ayrılmayın, biz buradayız’ dediği görülmekte. Yani saldırıyı bu sözlerden de anlıyoruz.”
Avukat Ünsal: Göstericiler Yangın Söndürücü, Kalas, Demir Çubuk Kullandılar
Ünsal, uzun uzun tanık ifadelerini okudu ve bunlara binaen konuştu:
“Olay tutanağı ve tanık ifadeleri birbirleriyle örtüştü. Barışçıl bir toplantı olmadığını açıkça görüyoruz. Şu değerlendirmeyi kendi adıma kabul etmem mümkün değil. ‘Alan küçük, dolayısıyla gaz yoğun geldi. Alan geniş dolayisiyla karşı tarafa ulaşma imkanları yok’ gibi bir açıklamayı bizim kabul etmemiz mümkün değil.
Halil Çelik Kayımlar verdiği ifadesinde inşaattan bahsederek ‘İndirmek isteyince bu pankartları tuğla atmaya başladılar’ diyor. ‘Böyle olunca da olaylar başladı. Özellikle çevik kuvvetin üzerine tuğla, kaldırım taşları atılmaya başlandı.’ Megafonla uyarı yapıldığını da söylüyor. Bir başka tanık, ‘Gazla uyarı yapılacağı hususunda defalarca uyarı yapıldı ama maalesef vatandaşlar buna riayet etmediler, ben buna şahidim’ diyor. Burada barışçıl bir gösteri olmadığını daha nasıl ifade edebiliriz. Sefa Çolak ifadesinde şunu söylüyor: ‘Kaldırım taşları toplandı, çantalara koyuldu. Biz bunları gördük.’ Demir çubukla polis yaralanmış. Öyle bir saldırganlık söz konusu. Bir başka tanık ‘Yangın söndürücü, kalas, demir çubukla saldırıyorlardı’ diye anlatmış.”
Avukat Ünsal: Gaz Kullanmak Yasak Değil
Ünsal, son sözlerinde orantılı ya da orantısız konusuna girmeden polisin gaz kullanmasının yasal olduğunu söyledi:
“Polisin gaz kullanımı kolluk görevlilerinin toplumsal olaylara müdahale etmesi sırasında bir araç olarak kabul edilmiştir ve bu yasaldır. Hem ulusal hem uluslararası mevzuat çerçevesinde yasak değildir. Polis- Çevik Kuvvet Yönetmeliği’nin 25. Maddesinde nasıl müdahalede bulunulacağı ve göz yaşartıcı gazlarla ilgili düzenlemeler mevcut. Toplumsal olaylara müdahale eden polisin koşulları gerçekleştiğinde, grubun dağılmasını sağlamak ve gösteriyi orantılı bir şekilde sona erdirmek için kullanması yasaya uygundur.”
Sanık müdafileri Avukatlar Sercan Yakupoğlu, Ülkü Yüksel, Aylin Aktan, Sibel Türk, Ercan Akça tek tek söz olarak mütalaa doğrultusunda beraat talebinde bulundular.
Karar
17: 38’de duruşmaya bir saat ara verildikten sonra karar açıklandı.
Mahkeme, yargılanan 13 polise ayrı ayrı beraat verdi.
Mahkeme Başkanı, kalp krizi nedeniyle yaşamını yitiren Metin Lokumcu’nun ölümüyle polisin biber gazı kullanımı arasında ‘illiyet bağı bulunmadığını’ ifade etti.
Kararın gerekçelerini şu sözlerle açıkladı:
“Olayı heyet olarak iki veçhede değerlendirdik. Ölen Metin Lokumcu dosya kapsamı dahilinde fiziki bir darbede bulunulmadığına göre burada tartışması gereken husus var: Biber gazı kullanımı. OC ya da CS olarak nitelendirilen gazların ölümcül mahiyette olup olmadığı, aslında bu yargılamada somutlaşmış hali buydu. Müdahale edilirken mutlak şekilde ölüme sebebiyet verecek bir müdahale hukuk ve insan hakları babında cevaz verilir mi? Sercan Bey’in dediği gibi, ‘Yasaya uygun ölüm hali var mıdır?’ Bu tartışıldı.
Tıbbi teşhis ve tedavi sözleşmesi üzerine yüksek lisans yapmış bir insanım. OC ve CS gazında olduğu gibi insan bedeninin ve metabolizmasının bunlara vermiş olduğu reaksiyonun her bünyede etkisi aynı değildir. Bunla ilgili de çalışma yapmış bir insanım. Yargılama boyunca kimi imalara maruz bırakıldım ama heyet olarak dosyayı titizlikle inceledik.
Adli tıp raporunda yakın mesafeden yoğun gaza maruz bırakılması durumunda mevcut damar-kalp rahatsızlıklarında tehlikeli olur deniyor. Burada ölüm ile eylem arasında illiyet bağı yoktur. Bu nedenle ölüm açısından beraat kararı verdik.
İkinci vechesi; yaralama. Heyetimiz yapılan müdaheleyi orantılı, haliyle biber kullanımını da hukuka uygun buldu. Bu sebepler açısından da beraattir.”
Mahkeme Başkanı sözlerini bitirdikten sonra “Çok saygılı bir yargılamaydı. Benden de aynı saygıyı gördüğünüzü umuyorum. Kimsenin sözünü kesmedim. O yüzden de teşekkür ederim” dedi.
Duruşma Sonrası
Kararın ardından duruşma salonundan çıkanlar adliye koridorlarında “Metin’den Reşit’e herkes için adalet”, “Metin Lokumcu ölümsüzdür”, “AKP halka hesap verecek” ve “Her yer Hopa her yer direniş” şeklinde sloganlar attı.
Adliye önünde yapılan açıklamada Eğitim Sen Trabzon Şube Başkanı Muhammet İkinci şu ifadeleri kullandı:
”13 yıl deresine doğasına çayına sahip çıkan Hopalılara eşkıya denmişti. 13 yıl sonra Hopa’da gerçekleşen olaylarda aslında eşkıyanın kim olduğunu herkes gördü. Eğer bu ülkede insanını sevmek, ormanını taşını deresini sevmek yönetenlerce eşkiyalıksa sadece Hopa değil tüm Karadeniz eşkıyalar diyarıdır”
Ulaş Lokumcu: Hukuk, Güçlülerin Yanında Olmaya Çalışıyor
Basın açıklamasında son söz Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu’ya bırakıldı. Lokumcu, konuşmasına yutkunarak ve gözyaşlarına hakim olmaya çalışarak başladı.
Lokumcu şöyle konuştu:
“Belki çoğumuz sonucun böyle olacağını biliyordu. Ama biz son ana kadar bir umut bekliyorduk. Karalamaya çalıştılar, babamı hasta ilan ettiler. Bile bile hukukun bugün sınıfta kaldığını izledik. Üzüldüğüm nokta, gerekçeli kararda, o kadar biz, 13 yıldır anlatmamıza rağmen bizi hiç dinlememişler. Kendi kafalarına göre zaten kararı netleştirmişler. Bizi buraya getirtip, sizi bu adliye koridorlarında süründüreceğiz lafını, 13 yıl boyunca biz bunu yaşadık. Gelinen noktadaki karar benim gönlümde yok hükmünde. Ben çünkü babamın çok sağlıklı, gücünün yerinde olduğu, o gün orada haklı bir mücadele verdiğine inanıyorum. Ve bunu da kamuoyunun gördüğüne eminim. Öfkeliyim, cümleleri seçemiyorum. Sinirime yenik düşmek istemiyorum. Çünkü hala biz bu coğrafyada yaşıyoruz. Her gün üstümüze daha da baskıyla geliyorlar ama bir yerde bir kırılma noktası olursa maalesef bu ülke çok başka yere gidecek. Biz inatla adalete, hukuğa inanmaya çalışıyoruz. Maalesef yargı da bizi inatla uzaklaştırmaya çalışıyor. Güçlülerin yanında olmaya çalışıyor ama hiçbir zaman haklının yanında olmaya çalışmıyor. Biz haklıyız. Bu sonucu hiçbir şekilde kabul etmiyorum. Takdiri kamuoyuna bırakıyorum.”