Ankara Davası İzleme Raporu – 16 Eylül 2022

Esra Koçak Mayda, Esra Kılıç, İdil Özcan -16 Eylül 2022

Mahkeme: Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi

1993-96 yılları arasında Ankara’da Altındağ Nüfus Müdürü Abdülmecit Baskın’ın da aralarında bulunduğu zorla kaybedilen veya yasadışı keyfi infaz edilen 19 kişiye ilişkin ilk soruşturma 2011 yılında başlatıldı. 20 Eylül 2013 tarihinde zamanaşımı riskinden dolayı Abdülmecit Baskın cinayetiyle ilgili iddianame düzenlenirken, 19 Aralık 2013 tarihinde düzenlenen yeni iddianameyle Namık Erdoğan, Metin Vural, Recep Kuzucu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Hacı Karay, Adnan Yıldırım, İsmail Karaalioğlu, Yusuf Ekinci, Ömer Lutfi Topal, Hikmet Babataş, Medet Serhat, Feyzi Aslan, Lazem          Esmaeili, Asker Smitko, Tarık Ümit, Salih Aslan ve Faik Candan cinayetleri de yargılamaya dahil edildi. Sanıklar Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın, Ayhan Akça, Ziya Bandırmalıoğlu, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Enver Ulu, Uğur Şahin, Alper Tekdemir, Yusuf Yüksel, Abbas Semih Sueri, Lokman Külünk, Mahmut Yıldırım, Nurettin Güven, Muhsin Korman’ın “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçlarından yargılandığı davada beraat ve düşme kararları verilmesi neticesinde yapılan istinaf incelemesi sonucu verilen bozma kararının ardından ilk duruşması 15 Ekim 2021 tarihinde görülmüştü.

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nin (BAM) bozma ilamı sonrası yeniden görülmeye başlayan davanın bugünkü duruşmasını Eski milletvekili Abdullah Zeydan, HDP milletvekili Kemal Peköz, Fatma Kurtulan, Abdullah Koç’un yanı sıra  ÖHD, ÇHD, İHD, Öztürk Türkdoğan, Toplumsal Bellek Platformu, İHD Ankara, Af örgütü gibi hak örgütleri ile Mezopotamya Haber Ajansı, Gerçek Gündem, Evrensel, Bianet, Gazete duvar ve ArtıTV muhabirleri de takip etti.

Duruşma Öncesi 

Duruşmadan yaklaşık 2 ay önce değişen ve tamamını genç kadınların oluşturduğu yeni mahkeme heyeti saat 14.10 gibi yerini aldı. Heyet gelmeden Katılan taraflar ve sanık müdafileri tutanağa yazıldı.  Katılan avukatları SEGBİS  ile kayıt yapılmasını istedi.

Davayı çok sayıda katılan avukatı takip etti. Katip hepsinin söz alıp almayacağını sordu. SEGBİS bağlantısı kurulduktan sonra heyet yerini aldı.

25 kişilik salon mahkeme için küçük ve oldukça havasızdı. Avukatların bazıları, gazeteciler ve izleyiciler davayı ayakta takip etti. Avukatlar dava esnasında bu duruma itiraz etti.

Duruşmanın Seyri 

İlk sözü alan katılan vekili Avukat Yusuf Alataş, “Sayın mahkemeye sormak istiyorum, Yargıtay’ın bozma kararından sonra mahkeme heyeti kendi görüşlerini yansıtan yazılı görüş bildirdi. Bu yazılı görüşe karşı siz ne diyorsunuz? Çünkü bu görüş çok açık ihsas-ı reydir” dedi.

Heyet başkanı “Görüş bildirmek zorunda değiliz. Yargılamaya devam ediyoruz” diye yanıt verdi.

Alataş beyanına şöyle devam etti:

“Bozmadan sonra yargılama yapılmadı ki, mahkeme zaten düşüncesini açıklamıştı, bozmanın hukuka aykırı olduğunu, katılmadıklarını söylemişti. Bunu söyleyen bir mahkemenin yeni delil ihtiyacı duyması mümkün değil. Sadece duruşmalarda ileriki tarihe duruşma verildi ve gittik. Gerçek bir yargılama sözkonusu değil. Başından beri değildi.

Bu yargılama, sanıkları yargı eliyle aklamaktı. ‘Suçsuz bulundu’ denilerek aklanmış olacaklardı. Savcı hiçbir kez bir sanığa soru sormadı ya da mahkemeden delil toplanmasını istemedi. Savcının tek talebi, tutuklanmayan sanığın duruşmadan vareste (bağışık) tutulmasıydı.

Hayatımda heyet tarafından sorulmadıkça savcının hiçbir şekilde bir sanığın duruşmadan vareste tutulmasını talebini duymamıştım. Bu davada bu da oldu. Bu davada yargılama yapılıyormuş gibi yapılıyor.

Bizim talebimiz, bu yargılama süreci içinde bir şeylerin ortaya çıkarılmasına yönelikti. Ama ne yazık ki bizim yetkimiz olmadığı için bunu mahkemeden bekledik. Ama bu mahkeme bunu yapmadı. Bu dava bizzat devletin yargılandığı bir dava çünkü öldürülenler devlet kararıyla, MGK kararıyla öldürüldü.

İnsanlığa karşı suç kavramı tek davada uygulanacaksa o da bu davadır. Çünkü siyasi niyetle belli bir kimliğe yönelik cinayetler işlenmiş. Ama dava insan öldürmek suçundan açılmış. Çünkü öldürme suçunda zamanaşımı işliyor. Bugün bile karar verseniz Yargıtay aşamasıyla zamanaşımı zaten doluyor. Davanın zamanaşımından bu suçlamalarla kurtulma şansı yok. Bu haliyle gerçek bir yargılamaya dönüşme şansı yok.

İstinaf kararında ne diyor? Karar denetime elverişli değil, gerekçeden yoksun, inandırıcı gerekçelere dayanmıyor diyor. Bu açık bozma nedenidir. En somut delil olarak Ayhan Çarkın’ın yer göstermesi var, bu diğer delillerle desteklenmediği için kabule şayan görülmedi, deniyordu kararda. İstinaf bunun diğer delillerle birlikte tartışılmadığını söylüyor.

Ayrıca sanıkların kimliklerine, siyasi konumlarına bakıldığında cinayetlerin belli amaca yönelik siyasi cinayetler olduğu görülüyor. Cinayetler arasındaki irtibat hiç araştırılmadı. Suç işlemek için örgüt kurma yönünden kesinleşmiş cezası olan sanıklar olmasına rağmen… Ama bu örgüttekilerle ilgili kişilerin devletle ilişkisi üzerinde hiç durulmadı. Oysa soruşturma aşamasında yer gösterme yapıldı ve beyanlarla karşılaştırılıp savcının beyanlarla uygun olduğuna dair kararı var.

Devlet neden bu dava üzerinde duruyor? Bundan önceki yargılama aşamasında da Adalet Bakanlığı savcılık ve mahkemeden bilgi istedi. Niye istiyor? Bakanlık niye başka bir cinayet davasıyla ilgili bilgi istemiyor?”  

Bu sırada sanık Mehmet Ağar müdafii müdahale ederek “Onlarda da istiyor.” Dedi. Alataş cevap vermeden beyanına devam etti.

“Mahkeme de her duruşma sonrası Bakanlığa rapor verdi. Savcı zaten burada Adalet Bakanlığının temsilcisi değil mi? Niye Bakanlık mahkemeye yazı yazıyor?

Bunların tamamını yargılama aşamalarında söyledik. Bu, devlet kararının uygulandığı bir cinayet serisinin davası. Eğer devlette geçmişle yüzleşme iradesi yoksa mahkemenin yapabileceği bir bir şey yok. Ama savcı olarak yargıç olarak hukukçu kimliğiyle dosyada olabildiği kadarıyla gerçeğe ulaşma çabasının gösterilmesini bekliyoruz. Bu ülkede mahkemeye güvenmeyeceksem o zaman yargılamanın anlamı kalmaz.

MGK’da karar alınmış, işin içinde Çiller (Tansu) var Mesut Yılmaz var. Başta tanık olarak dinleneceklerdi, sonra yargılama aşamasında vazgeçildi. Defalarca söyledik, burada gerçeğe ulaşma yönünde bir yargılama yapılıyormuş gibi yapılıyor. Mehmet Ağar duruşmaya getirilmedi. Kimsenin olmadığı bir salona getirildi, başkan odasında ifadesi güya alındı, ‘yapmadım, bilmiyorum’ diye bir paragraf ifadesi alındı. Neymiş, rahatsızmış.

Ne yazık ki bu ülkede sıkıyönetimden tutun özel yetkili mahkemelere, DGM’lere kadar hepsinde avukatlık yaptım. Bu mahkemelerin gerçeğe ulaşma iradesini hiçbir zaman ortaya koymadılar.

Normal bir yargılamada savcıya yardımcı olmamız gereken bir konumdayız. Ama iddia makamı ortaya iddia koymadığı için biz hem iddia makamı hem yardımcısı konumunda olarak mahkemeyi araştırma yapmaya iknaya çalışıyoruz.

Bu davada yargılama yapılmadı. Gerçeğe ulaşma yönünde bir yargılama faaliyetine tanık olmadık. Biz de bu ülkenin vatandaşı, hukukçusu olarak bu durum bizi yaralıyor. Burada birçok insanın katli sözkonusu ama geçiştirildi…”

“Devlet Faili Bulamıyorsa Fail Bellidir”

Yargılamanın başından beri usulsüz ilerlediğini dile getiren katılan vekillerinden Av. Mehmet Celal Baykara da şunları söyledi:

“Sanıkların tamamı daha önce örgüt oluşturmaktan ceza almışken, Meclis raporları da dahil bir sürü rapor varken, Çarkın’ın itirafları varken halen sanıklarla ilgili sonuca varılamıyor. Burada devlet cinayetin failini bulamıyorsa onun faili bellidir. Bu sanıkların hepsi devletten aldıkları talimatla cinayetleri işlemişlerdir. Yine de adalet arayışına sözcü olmak istiyoruz. Davayla ilgili yargılamayla ilgili verilecek karar, ülkenin demokrasisini insan haklarını etkileyecek bir karar. Adalete güvensizliği belki biraz azaltacaktır. Bu sebeple sanıkların cezalandırılmasını talep ediyorum.”

“Devleti Suçlayan Şahıs Ya Delidir Ya Yalan Söylüyordur”

Davada hem katılan vekili hem de katledilen Yusuf Ekinci’nin oğlu katılan Av. Sertaç Ekinci de beyanlarında şunlara değindi:

“Mahkemenin yaklaşımı hukuki değil, siyasidir. Siyasiden kastım, bir taraf seçmek ve mahkeme bizim aleyhimize olan bir tarafı seçmiştir. Çok açık ifadeler var, babam hakkında da… Haymana’da ölüsü bulundu, bu olayda dahli olmayan bir insanın, Ayhan Çarkın’ın tam olarak öldürülme yerini bilmesi mümkün değildi. Bu itiraf çok önemliyken şahsın akli durumunun araştırılmasını istedi. Bunun açıklaması yok. Onbinlerce yargılama yapılıyor Türkiye’de, hiçbirisinin akli melekeleri araştırılmıyor. Bu önyargılı bir karar: ‘Devleti suçlayan bir şahıs ya delidir ya yalan söylüyordur.’ Üçüncü duruşmada bütün sanıklar duruşmalardan vareste tutuldu.

19 kişinin öldürüldüğü bir dava, Türkiye’nin bir dönemi aydınlatılacak diye yola çıkılan bir dava ama sanıklar gelmiyor. 27 duruşma boyunca dosyaya giren delilleri sanıklara soramadık. Dosyaya birçok insanın ifadesi girdi, Kutlu Savaş’ın raporu, birçok gazetecinin ifadesi girdi. Bu şahıslar 90’lı yıllarda Türkiye’de rafa kaldırıldığını, sanıkların örgütsel davranışla bu eylemleri işlediğini ifade ettiler ama soramadık.

Daha da maddi delillere gelelim.. Benim babam Uzi marka silahla öldürüldü, Medet Serhat da aynı silahla öldürüldü. Balistik raporu sabittir. Mahkeme, 9 mm ile başka tabanca da atıyor, Uzi olmayabilir, dedi. Ama balistik raporunda aynı silahtan çıktığı sabittir. Bu gerçeği de İbrahim Şahin’in yargılandığı başka bir dosyadan biz ortaya çıkardık. 6. Asliye Ceza dosyası. İsrailli bir şirketten hibe edilen silahlar var, gümrükten girişi yapıldıktan sonra Ankara’ya geliyor bu silahlar. İbrahim Şahin imzalı yazıyla silahlar Antalya’daki bir eğitim kampına envantere kaydedilmeden gönderilmesi emrediliyor. Silahlar sonra nereye gidiyor, bilmiyoruz. Benim babam bu silahlardan biriyle öldürüldü. Gümrükten giren 100 silahtan 90’ı kayda giriyor, 10 silah ortada yok. Aynı şekilde Glock marka silahlar da var, bunlardan biri Susurluk Kazasında Abdullah Çatlı’nın içinde bulunduğu araçtan çıkıyor. Abdullah Çatlı’ya Mehmet Ağar’ın pasaport çıkarttığını, bu sebeple yargılanıp ceza aldığını da biliyoruz. Ama beraat kararı veriliyor. Bunların hepsi hukuki vakıa.

Niye Uzi’ler önemli? Son dönemde Sedat Peker sosyal medyada konuştu, kardeşi Atilla Peker’i, Kutlu Adalı’nın öldürülmesi için Korkut Eken’in bir plan yaptığını, daha sonra Eken’in kendisine o işi biz hallettik dediğini anlattı. Kutlu Adalı 1994 yılında Uzi marka silahla öldürüldü. Balistik raporunu Kıbrıs’taki mahkemeden istedik, bekliyoruz.

“Mahkemenin Tavrı Siyasaldır”

“Mahkemenin tavrı siyasaldır, en temel hukuki kriterlerin üzeri çiğnenmiştir. Bu dosyanın sadece bir cinayet dosyası olarak değerlendirilmesi mümkün değil. Hikaye çok önceden başlıyor. Dolayısıyla ben burada siyasi bir savunma yapacağım.”

Ekinci’nin bu sözleri üzerine mahkeme başkanı sözünü keserek “Burası siyasi arena değil siyasi savunma yapamazsınız. Lütfen yerinize geçin” dedi.  Diğer avukatlar savunma hakkını hatırlatıp itiraz edince Ekinci devam etti.

Ekinci savunmasında şunları söyledi: “Neden Türkiye devleti elemanlarının hukuk dışına çıkmasına icazet verdi. Devlet aklı Türkiye’de tasfiye üzerine çalışıyor: Karşıma bir yapı çıktı, bu yapıyı nasıl ortadan kaldıracağım? Bu dosyada 15 kişi var. Ama onbinlerce cinayet var ve bunların mağdurları devletin adalet sistemine karşı yabancılaşmış durumda. Devlet de kendi vatandaşına karşı bir taraf. Cinayet yargılamasında bile hukuki kriterler yerine getirilmiyor.

15 yaşındaydım, Cuma akşamı okuldan evime geliyorum, babamın öldüğü bilgisi geliyor. Ne yaparsınız? İntikam ateşiyle yanarsınız ve intikam, intikamı doğurur. Devletin, ‘Biz bu kişileri öldürdük ve sorundan da kurtulduk’ demesini anlarım. Ama sorun bitmiyor, daha da katmerlenip geliyor, sürekli kan dökülüyor. Bu kanların hesabı sorulmadığı sürece, siz bizi karşınızda gördüğünüz sürece de devam eder. Böyle adalet olmaz. Biz sizden adalet istiyoruz.”

“Burada Adaleti Arayan Bir Yargılama Faaliyeti Yok”

Ekinci’nin ardından Candan ailesi vekili Av. Levent Kanat söz aldı:

“Bu dosyadaki sanıklar 19 kişiyi taammüden öldürmekle suçlanıyor. Hiçbir ağır ceza mahkemesinde 19 kişiyi öldürmekle suçlanan ve haklarında ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan hiçbir sanığın tutuksuz yargılanması mümkün değildir. Ayhan Çarkın’ın tutuklu kalması da buna delildir. Davanın açılmasına yol açan beyanları veren şahıs tutuklanarak bunları neden söyledin, diyerek cezalandırıldı.

Mahkeme bu yargılamada pozitif hukuk kurallarını dahi uygulamadı. Sanıklarla ilgili dosyada ciddi deliller vardı. Mehmet Eymür çok ciddi beyanlarda bulundu. Başka bir cinayet dosyasında sanıkları cezalandırmaya gerekçe olacak beyanlardı. Devamında gazeteciler ciddi beyanda bulundu. Dosyaya Susurluk raporu geldi, Kutlu Savaş da beyanlarda bulundu, ciddiye alınması gereken beyanlardı. Bunların hiçbiri önemsenmedi ve bir karar verildi, sonuçta karar istinaftan geri döndü.

Dosyada Faik Candan’la ilgili olarak Yıldıray Soysal isimli eski Astsubay’ın beyanları var, faili meçhul değil faili belli olaydır, diyor, yakalandıkları halde Ankara Emniyetinde serbest bırakıldıklarını, İstanbul’dan bir Emniyet görevlisinin kendisine ‘Sana failleri bulmanı isteyen oldu mu, bırak dosyanın peşini’ dediği ifadesi var. Bu bir devlet görevlisinin ifadesi.

Ben yine beraat kararı verileceğini düşünüyorum. Zaten sanıklara karşı hiçbir zaman sanıkları yargılamayacağını söylemedi. Ağar “Siz kimsiniz, ben ayağınıza gelmem” dedi ve gelmedi. Çiller ve Mesut Yılmaz çağrıldı, ikisi de gelmedi. Burada adaleti arayan bir yargılama faaliyeti yok.”

“Artık Yasımızı Tutalım”

Maktul Abdülmecit Baskın’ın oğlu Av. Eren Baskın ise savunmasında şunlara değindi:

“Benim babam öldürüldü. Yıllarca hiçbir şey yapılmadı, bizim üzerimizde de psikolojik etkileri oldu, ben sırf bunun için avukat oldum. Babamdan sonra sadece bu acıyla değil ir de korku iklimiyle baş etmeye çalıştık. ‘Babanın öldürüldüğünden bahsetme.’ Dendi bana. Yıllar sonra gazetede bir fotoğraf gördüm, kutucukların içinde 11 kişinin fotoğrafı vardı. ‘Abdülmecit Baskın’ı öldüren şahıs’ yazıyordu. Bu fotoğrafla devlet bize umut verdi, bu umut için savaşmaya başladık. Öncesinde Cumartesi Anneleriyle birlikte babamın katilini arıyordum. Fotoğrafı görmemizle mücadelemiz başka bir şeye evrildi. Gelinen 10 yıllık süreçte bütün sanıklar hakkında beraat kararları verildi. Cezalar bozulunca yine umutlandık. Hep umutlanıp hep düşüyoruz… Ailem yasını bile tutamadı. Sizden istediğim, adil bir yargılama yapılıp karar verilecekse yapılsın, beraat edeceklerse de çabuk yapılsın ki artık yasımızı tutalım.”

Devamında söz alan İHD Eşbaşkanı  Av. Öztürk Türkdoğan sanık Mehmet Ağar’ın “bir tuğla çeksem duvar yıkılır” sözünü hatırlatınca sanık avukatı “Onun öyle bir sözü yok” diye itiraz etti. Türkdoğan da kendisini vicdana davet etti ve “O duvar çürüdü, yakında yıkılacak” dedi.

Türkdoğan sözlerine şöyle devam etti:

“Sanıklara soru sormalıyız, belki de aklanacaklar ama soru soramıyoruz ki… Tanık sorgulama hakkında yararlanabilmeliyiz. Usuli gerekler yerine getirilsin ki delilleri tartışalım. Yargılama bir türlü usule uygun yapılmadığından gerçeğe ulaşamıyoruz. Ben faillerin gerekli cezayı alacağına inanıyorum, yaşadıkları sürece bu yargılamalardan kurtulamayacaklar. Aileler de adalet mücadelesinden asla vazgeçmeyecek.”

Türkdoğan sanıkların tutuklanmasını ve tanıkların duruşmaya getirilmesini talep etti.

“Çarkın’ın Söylediği Her Şey Doğruydu”

Avukat Mehmet Emin Aktar Diyarbakır’dan SEGBİS ile bağlanarak beyanda bulundu:

“Buradan adil bir karar çıkacağına inanmıyorum. Dün de Musa Anter’in katledilmesiyle ilgili duruşmayı izledik. Sonraki duruşma tarihi, zamanaşımının dolduğu günün bir gün ertesine, 21 Eylül’e verildi.

Ceza yargılamasının esas sujesi sanıktır. Bu dosyada karşımızda sanık görmedik. Ayhan Çarkın dedi ki, ‘Bu cinayetleri biz işledik’. Meclis Komisyonu ‘Uzi silahlar kayboldu’ dedi. Eren Baskın babasının bu silahlarla öldürüldüğünü söyledi. MGK’da karar alınıp cinayetlerin bu şekilde işlendiği söylendi. Çarkın itirafta bulundu diye Adli Tıp’a gönderdiniz, akıl sağlığına bakılması için. Söylediklerinin tümü de doğruydu, fazlası vardı eksiği yoktu. Normalde böyle bir davada sanıklar tutuklu yargılanırdı. Duruşma salonunda sanık yok. Bu siyasi cinayetleri işleyenlerin tümü devlet koruması altında.”

Avukat Turen Ece, Van Barosu adına katılma talebinde bulundu ve şunları söyledi:

“Yürütme erkini temsil eden Çiller’in söylemediği söz üzerinden yargılamanın esasını konuşuyoruz. Çiller devlet için ölen-öldüren kavramını kullandı. Bu beyana göre kamu görevlisi devlet adına da suç işleyemez. 1930’lardaki suçlar mahkum edilmediği için 90’lardaki suçlar yaşandı, bugün bu suçlar mahkum edilmezse gelecek daha karanlık olacak. Bu sebeple sanıkların cezalandırılmasında ısrarcıyız.”

Sanık İbrahim Şahin’in müdafii Av. Basri Aydın, Van Barosu’nun katılma talebinin reddine karar verilmesini istedi. Sanık Mehmet Ağar’ın müdafi Av. Abdulkadir Toluç da “Ayhan Çarkın itiraflarında bir tane bile somut bilgi vermemiştir. Çarkın’ın Adli Tıp’a gönderilmesinin nedeni de uyuşturucu kullandığını söylemesiydi” dedi. Sanık Korkut Eken müdafi Av. Gökhan Kılıç ise “Benim müvekkilim 3-4 celse duruşmalara katıldı ama istenmeyen olaylar olunca müvekkilim de duruşmalara katılmadı” diye konuştu.

Savcı mütalaasında Van Barosu’nun katılma talebinin ve tutuklanma taleplerinin daha önce karar verildiği için karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesini istedi.

Mahkeme heyeti verdiği 10 dakikalık aranın ardından ara kararlarını açıkladı.

Ara Kararlar

1-Van Barosu’nun suçtan doğrudan zarar gören sıfatı bulunmadığından katılma talebinin reddine,

2- Dosyanın kapsamlı oluşu, geçirdiği safahat ve heyet değişikliği sebebi ile dosyanın incelemeye alınmasına,

3- Katılan tarafın tevsi tahkikat taleplerinin ve tutuklama talebinin dosya incelemesi tamamlandıktan sonra heyetçe değerlendirilmesine, bu aşamada tutuklama talebinin reddine karar verildi.

Bir sonraki duruşma 20 Ocak 2023 günü saat 09.30’da görülecek.

Yayınlanma tarihi

22 September 2022

Kategori Listesi

Etiket Listesi