Lice’de iki kişinin işkence yapılarak öldürülmesiyle ilgili bir asker infazı ve köy yakmaları itiraf etti. Ancak Anayasa Mahkemesi itirafları görmedi, failleri korudu.
Hayri Demir
Lice’de 1994’te askerlerce gözaltına alınan Ferman Cingöz ve Edip Tanrıverdi, işkence edildikten sonra infaz edildi. Başlatılan soruşturma dosyası 19 yıl boyuncu tozlu raftan hiç inmedi. 2013’te infazın tanığı bir asker savcıya, yargısız infazı kimlerin, ne zaman ve nasıl gerçekleştirdiklerini itiraf etti. Askerin anlattığı vahşete rağmen dava açılmazken, Anayasa Mahkemesi’ne taşınan dosya, zaman aşımı gerekçesiyle kabul edilemez kararıyla kapandı.
Diyarbakır’ın Lice ve Hazro ilçesine bağlı köylere 20 Mart 1994’te korucuların da katılımıyla büyük bir askeri operasyon başlatıldı. Operasyonda sırasında askerler Dolunay (Zengê) köyünden Ferman Cingöz’ü (16) ve Ortaç (Nenyas) köyünden de Edip Tanrıverdi’yi (22) gözaltına aldı.
‘GÖREVİMİZ KÖY YAKMAKTI, 30 KÖYÜ YAKTIK’
İşkencelerden geçirilen Cingöz, Ortaç (Nenyas) köyünde gözaltına alınan Edip Tanrıverdi’yle birlikte yargısız infaz edilir. Cingöz ve Tanrıverdi aileleri o dönem İnsan Hakları Derneği’ne başvuruda bulunur.
Ancak tanık köylülerin anlatımlarına rağmen soruşturma dosyasında yıllarca herhangi bir gelişme yaşanmadı. 2013 yılında ise Cingöz ve Tanrıverdi’nin öldürülmesine tanıklık yapan ve o günlerde görevli askerler arasında bulunan bir asker, olayın nasıl gerçekleştiğine dair ifade verdi. Güvenlik gerekçesiyle gizli tanık sıfatıyla ifade veren asker, Cingöz ve Tanrıverdi’nin işkenceyle öldürülmesini en ince ayrıntısına kadar anlattı. Dönemin Diyarbakır Cumhuriyet Savcısı Osman Coşkun’a ifade veren gizli tanık, 1990’lı yıllarda bölgedeki köyleri yakmakla görevli taburda yer aldığını da itiraf etti. Gizli tanık asker, 1994’te Diyarbakır’ın Hazro ilçesine geçici görevle geldiğini belirterek, “Bizim taburumuza verilen görev köyleri yakmaktı, orada kaldığımız süre içerisinde Hazro, Lice, Hani ve Kulp ilçelerine bağlı yaklaşık 30 köyü yaktık. Köylere girince komutanlarımız askerleri ikişer, üçer kişi olarak evleri yakmakla görevlendiriyordu, evlere girip dışarı çıkın yakacağız diyorduk” diyerek, o günlerde yaşananları anlattı.
GÖNÜLLÜ OLARAK HAZRO’YA GEÇİCİ GÖREVLE GELDİ
Askerliğini İstanbul 66. Zırhlı Tugay Baştabya, 1. Mekanize Piyade Taburu’nda yaparken 1994 yılı Şubat ayında 1. Taburdan gönüllü olarak seçilip Diyarbakır Hazro ilçesine geçici görevle getirilen askerler arasında olduğunu belirten asker, Cingöz ve Tanrıverdi’nin infaz edilmesi olayına ilişkin şu ifadeyi verdi: “Ferman Cingöz’ün siması sıradan bir Kürt vatandaşının siması şeklindeydi. Ayırt edici bir özelliği yoktu. Ancak Edip Tanrıverdi’nin gözleri Tatarlara benzer çekikti, yüzü bembeyazdı, belki korkudan da olmuş olabilirdi ancak kâğıt gibi beyazdı. Fotoğrafını gösterdiği şahıs kesinlikle odur. Biz köye girdiğimiz yerden sonradan isminin Ferman olduğunu öğrendiğim çocuk koşarak bir eve girdi.”
BİNBAŞI KAFASINA SIKTI
İfadesinde Cingöz ve Tanrıverdi’yi yanlarına alarak gittikten bir süre sonra Ali binbaşının “Bu çocukları ne yapacağız?” diye telsizden tabur komutanı İsmail Ercan’a soru yönelttiğini, Ercan’ın da “Gereğini yapın” talimatı verdiğini aktaran asker, şöyle devam etti: “Ben ne yapacaklarını merak ettim. Timimden ayrılıp hızlanarak bu çocukların olduğu yere gittim. Timimle yaklaşık 200 metre mesafeyi aştım. Yürüdüğümüz yer meşelik bir alandı. Hava henüz kararmamıştı. Ancak akşama yakın bir saati. Ali binbaşı çocuklardan birisini kenara çekmiş ve silah doğrultmuştu. ‘Arkadaşların nerde konuş yoksa seni öldüreceğim’ diyordu. Çocukta ben ‘PKK’li değilim bilmiyorum diye cevap veriyordu. Diğer çocuk 5 metre kadar yan tarafta diz çökmüş vaziyette bekliyordu. Ali binbaşı aniden ateş edip çocuğu başından vurarak öldürdü. Herkes şaşırıp kalmıştı. Kimse ateş edeceğini beklemiyordu. Korkutmak için silah doğrulttuğunu düşünüyorduk. Silah sesini duyan tim komutanlarından üsteğmen Erhan koşarak geldi ve Ali binbaşı ile tartışmaya başladı. ‘Neden öldürdün? Bu yaptığın suç seni şikayet edeceğim’ diyerek bağırıyordu. Ali binbaşı da küfür ederek karşılık veriyordu. O sırada Erhan üsteğmen yanındaki askerlere ‘çocuklar beni koruyun’ demişti. Timindeki askerlerden yaklaşık 10 kişi de kurma kolunu çekip yanında durmuşlardı. Bunun üzerine tabur komutanı İsmail Ercan ile bir grup askerin ‘isyan ettiğini, sıkıntı olduğunu’ söyledi. Konuştuğu komutan da nasihatler verip ‘aranızda halledin, sakin olun, askerleri sakinleştirmeye çalışın’ demişti.”
TEĞMEN ‘ÇORBADA TUZUM OLSUN’ DİYEREK KAFASINA ATEŞ ETTİ
Telsiz konuşmalarını yakında olduğundan dolayı duyduğunu söyleyen tanık asker, Tanrıverdi’nin katledilmesine ilişkin de şunları söyledi: “Bu sırada Ali binbaşı diğer gence de ‘sen de onun yanında geç’ deyip yerde yatan cesedin yanına gitmesini istedi. Sonra da ona da silahını doğrultu ‘arkadaşların nerde yerlerini söyle’ çocukta ‘bilmiyorum ben PKK’li değilim’ diye cevap verdi. Ali binbaşı askerlere ‘bunun gözlerini bağlayın’ dedi. Gençte eliyle işaret ederek ‘bağlamayın lan’ dedi. Sonrada Ali binbaşıya küfürler etti. Ali binbaşı da ateş ederek göğüs bölgesinden vurdu. Çocuk yere düşüp çırpınırken, 1. Bölük 2. Tim komutanı olan soyadını hatırlayamadığım Tarkan teğmen yerde yatan gencin yanına gidip kafasına ateş ederek ‘çorbada bizim de tuzumuz olsun’ dedi. Sonra cesetlerin üzerini yapraklarla örtüler ve o bölgede sabahladık. Bu çocukların öldürülmesinden kısa bir süre sonra çok şiddetli bir yağmur başladı. Hatta kendi aramızda ‘Allah belamızı veriyor’ diye konuştuk. Sabah olunca da oradan ayrıldık.”
DÜZMECE TUTANAK TUTULDU
İnfazın ardından 4-5 ay sonra soruşturma açıldığını da ifadesinde söyleyen asker, “Komutanlar arasında çok sıkıntı olmuştu. Aralarında bir tutanak tutmuşlar. Tutanakta bu iki genci sorguladıktan sonra serbest bıraktıklarını bir iki saat sonra da silah sesi duyduklarını ve silah sesinin geldiği yöne gittiklerini ancak kimseyi göremediklerini yazmışlar. Erhan üsteğmen bu tutanağı imzalamamış, imzalaması için çok baskı yapılmış, kurmaylık sınavına gönderilmemekle tehdit edildiğini anlatmıştı” ifadeleriyle, yargısız infazın üstünün nasıl kapatıldığını da itiraf etti.
Savcı Çoşkun’un huzurunda ifade veren asker, ifade verdiği sırada da o dönem yanında görev yapan iki askeri de telefonla arayarak, olaya ilişkin kimi ayrıntılar sordu. Askerlerden birisinin olayı hatırladığı yönündeki beyanları ve “Bunları bir yere anlatıp ta başını belaya sokma, ortalığı karıştırma” ifadesi tutanakta yer aldı.
VAHŞETE RAĞMEN TAKİPSİZLİK VERİLDİ
Askerin yargısız infazı itiraf ederek, iki gencin nasıl katledildiğine dair somut anlatımlarına rağmen dosyaya dair 20 Mart 2014’te zaman aşımı gerekçesiyle takipsizlik kararı verildi.
Savcılığın zaman aşımını gerekçe göstererek takipsizlik kararı vermesine İHD avukatları itiraz başvurusunda bulundu. Lice Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunulan itiraz dilekçesinde, savcılığın olaya ilişkin hiçbir inceleme ve araştırma yapmaksızın zamanaşımını gerekçe göstererek kararı verdiği ifade edilerek, takipsizlik kararının hukuken kabul edilebilir olmadığına yer verildi. Ancak bu girişimden de sonuç alınamadı.
Bunun üzerine avukat Rahşan Bataray Saman, 2015 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptı. Mahkeme, başvuruyu geçtiğimiz günlerde karara bağladı. Kararda, zaman aşımını gerekçe gösterilerek, kabul edilemez kararı verildi. AYM’nin bu kararıyla bir faili meçhul dosyası daha failler ve olayın tüm detayları dosyada mevcut olmasına rağmen cezasızlıkla sonuçlandı.