Filiz Gazi – 23 Eylül 2020
Mahkeme: İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2016/ 325 Esas
Berkin Elvan, Gezi Parkı eylemleri devam ederken 16 Haziran 2013’te İstanbul Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesi sonucu ağır yaralandı. 269 gün komada kalan Berkin Elvan 11 Mart 2014’te yaşamını yitirdiğinde 15 yaşındaydı. Berkin Elvan’ın ölümünden 3 buçuk yıl sonra tamamlanan iddianame, 20 Aralık 2016’da İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi. Davanın ilk duruşması ise 6 Nisan 2017 tarihinde gerçekleşti. İddianamedeki tek sanık olan ve hala Van’da görev yapan polis memuru Fatih Dalgalı’nın TCK 82/1 maddesi kapsamında “olası kastla öldürme” suçlamasıyla tutuksuz yargılandığı davanın 17. duruşması, 23 Eylül 2020’de İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma Öncesi ve Duruşmaya Katılım
Duruşma saati 10:00 olarak duyurulmuştu. Duruşmanın yapılacağı salon önünde geldiğimizde, koronavirüs önlemleri kapsamında sınırla sayıda izleyicinin salona alınacağı söylendi. Birçok basın mensubu içeriye giremediği gibi girenlerden de sarı basın kartı istendi.
Pandemi olmasına rağmen Berkin Elvan duruşmasına gelenlerin sayısı az değildi. İçeriye alınmayan kişiler duruşma boyunca salon önünden ayrılmadı.
10:15 gibi duruşma salonuna girebildim. Elvan ailesi ve avukatları salonda yerini almıştı. Aynı şekilde sanık avukatları da hazırdılar. Duruşmayı 20-25 kişi izledi.
Duruşmayı izleyenler arasında CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu bulunuyordu.
Duruşmanın Seyri
Tanık olarak ifadesi alınan polislerin duruşmada dinlenmesi planlanıyordu ancak gelmedikleri için heyet bu karardan vazgeçmeyle ilgili tarafların görüşünü sordu. Salona girdiğimde polislerin ifadeleri okunuyordu. İfadelerin okunmasının adından heyet başkanı, esas hakkındaki beyanlarını almak için sözü taraflara verdi.
Sami Elvan: “Bu Dava Siyasi Bir Davaya Dönüştü, Lütfen Hür İradenizle Karar Verin”
İlk olarak Sami Elvan söz aldı ve şunları söyledi:
“7 yıldır adalet arıyoruz. Vatan Emniyet’e gittiğimizi belirtmiştik. Meğersem çocuğumu ölüme götürmüşüm. Vatan emniyete girince şaşırdım. Benim polisle, devletle o güne kadar hiç işim olmadı. Oğluma birkaç soru sordular. Bir cümle söylemedi. Biz niye geldik? Baba bilmiyorum. Nezaketen teşekkür ettim. Oğluma akıllara gelmeyecek sorular sordular. Fakir olduğum için mi beni seçtiler? Üç kuruşla sustururuz diye. Aradan 10 gün geçmedi. Evimin arka sokağında çocuğumu vurdular. 13 yaşında bir çocuk nasıl terörist olabilir?”
“Bir emniyet müdürü devlet bakanına “Berkin Elvan’ın illegal fotoğrafları servis edildi” diye mail yolluyor. O emniyet müdürü tutuklu. Belki çıkmıştır, bilmiyorum. Dönemin başbakanı ailemi yuhalattı. Hangi vicdana sığar bu? Var mı böyle bir şey? Bize edilen hakaretlerin bini bin para. Eren Bülbül de benim çocuğum. Biri devlete çalışırken, biri de terörist diye karşılaştırılıp ağza alınmayacak hakaretler ediyorlar bize. Bu terörist kelimesini aklamanız gerekiyor. Açık söylüyorum. Benim çocuğumu Alevi çocuğu diye öldürdüler. Benim çocuğum özellikle seçildi. Hiçbir olay yokken benim çocuğumu bu ekrandaki katil, tetikçi vurdu. 13 yaşındaki bir çocuk nasıl terörist olabilir? Bunu bana açıklasınlar.”
“Benim polisim destan yazdı, dedi. O zaman katil sensin. Oğlum hastanedeyken bizi bir devlet görevlisi aramadı. Oğlum ölmeden bir gün önce Abdullah Gül aradı. Tek bir ricada bulundum. Cenaze töreninde bir şey olmasın, kimsenin burnu kanamasın. İkinci isteğim öldüren kişinin bulunmasıydı. Egemen Bağış ‘ölü sevinci’ diye tweet attı. Sonra arayıp, özür diledi. Benden dilemeyin dedim. ‘Çık kamuoyuna kendini akla.’ Devlet Bahçeli taziye gönderdi. Şimdi soruyorum. Bu çocuk teröristse bu insanlar beni arayıp başsağlığı diler miydi?”
“İsterseniz beni idam edin ama söyleyeceğim. Ben zaten yaşayan ölüyüm. Benim çocuğumun katili bu ülkenin cumhurbaşkanıdır. Açıkça söylüyorum. Ne olursa olsun! İki kızım var. Biraz gözyaşı dökerler, unuturlar. Hür iradenizle karar vermenizi istiyorum. Çok zor vereceksiniz bu kararı. Bu dava siyasi bir davaya dönüştü. Onun için çok iyi düşünün. Evinize gittiğinizde torunlarınıza, çocuğunuza bakarak karar verin.”
Gülsüm Elvan: “Çocuğum İçin Adalet İsteyenler Yargılanıyor”
Söz hakkı Gülsüm Elvan’a verildi. Elvan konuşmasına ölüm orucunda ölen Ebru Timtik’e anarak başladı. Kimi bağırarak kimi isyan ederek sözlerine devam etti:
“17 duruşmadır oğlumun suçsuzluğunu kanıtlıyorum. Biri emir verdi, biri vurdu. Bu katili aklamaya çalışıyorlar. Her şey açıkça ortada. Öldürülen çocukların suçlusu adaleti sağlamayanlardır. Öldüren kimseye ceza verilmediği için kadınlar, çocuklar öldürülüyor. Katilleri salıyorlar. Polis demiyorum, maganda diyorum ben. (Mahkeme başkanı ‘maganda’ sözcüğü için ‘hakaret etmeyin’ diye uyardı) Benim çocuğumu Türkiye devleti mağdur etti. Oğluma ‘terörist’ diyorlar. Terörist buysa ben onur diyorum. Kimseyi öldürmedim, hırsızlık yapmadım. Ben meydanlarda yuhalandım. Acımı bana yaşatmadılar. Çocuğumu o katil aldı benden.”
“Ben yaşamıyorum, nefes alamıyorum. Bayramları kutlamıyorum. Devlet benim çocuğumun üzerinde oynadı. Soruyorum o katile: Çocuğu baba dediğinde benim çocuğumu hatırlıyor mu? Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldü. Annesi, ‘Keşke tek kurşunla vursaydınız’ dedi. En baştan beri çocuklar ölmesin, analar ağlamasın dedim. ‘Adalet mülkün temelidir’ diyorlar ya o adalet bizde yok. Adalet sağlanmış olsaydı çocuklar ölmeyecekti. Siz öldürün diye doğurmadım ben çocuğumu. Sofraya otururken ben hala Berkin’i çağırıyorum. Alışamıyorum. 7 yıldır uyuyamıyorum. İlaç kullanıyorum. Çocuğum için adalet isteyenler yargılanıyor. Çocuğum için türkü söyleyenler yargılanıyor. Benim çocuğum neymiş? Adım gibi biliyorum, yargılamayacaksınız. Benim çocuğum 14 kilo kalmıştı. 14 kiloyla sizi yargıladı. Mahkemenize, her şeye isyan ediyorum. İster yargılayın ister yargılamayın. Hepiniz evlat sahibisiniz. Neden benim çocuğumu öldürdüler? Elinde silah olsa bile bana getirecektiler. Bakamıyorsun diyecektiler. Öldürmek değildi.”
Özge Elvan: “Anneme Sarılamıyorum, Annemi Öpemiyorum”
Elvan ailesinin çocuklarından Özge Elvan konuşmasına gözyaşlarıyla başladı. Çok az konuşabildi. Sözlerine devam edemedi. Konuşabildiği anlarda şunları söyledi:
“9 ay boyunca neler yaşadığımı anlatsam yetmez. Annemin gözüne her baktığımda evladının acısını yeniden yaşamaması için ona sarılamıyorum, onu öpemiyorum. Bu salonda biz yargılanıyoruz. Berkin’in masumiyetini anlatmaya çalışıyoruz. Bu çok ironik.”
Elvan ailesinin diğer kızları Gamze Elvan’da gözyaşlarını tutamadığı için konuşamadı. Elvan ailesi avukatlarından Can Atalay’ın, Gamze Elvan’ı sözlerine devam edebilmesi için teskin etmeye çalıştığı görüldü. Ancak Gamze Elvan konuşmasına devam edemedi.
Mahkeme başkanı bu esnalarda “Konuşamıyorsa sonra alalım” dedi.
İki kardeş de ağlayarak danışman eşliğinde salondan dışarıya çıktılar.
Avukat Can Atalay: “Atışın Yapıldığı Anda O Sokakta Toplantı, Yürüyüş Yok”
Elvan avukatlardan Av. Can Atalay söz aldı. Olay günü polislerin sokağın başındaki hareketlerine ilişkin video kayıtlarının izlenmesini istedi. Bu yüzden ailenin dışarı çıkmasını rica ettiğini söyledi. Atalay söz almadan aile dışarı çıkmıştı.
Atalay, izlenen görüntülerde herhangi gösteri, yürüyüş, taşkınlık olmadığının altını çizdi. Toma görüntülerini kast ederek “Vuracak insan gözlüyor. Pusu atmak ne? Gösteri yok” dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Atış yapan polis bu toplantı ve gösteri yürüyüşüne usulüyle müdahale etmemeye karar veriyor. 80 metre kala atış yaparak kasten vuruyor Berkin’i. Kasıt olduğu açık. Bilirkişi raporları da atış yapan polisin Fatih Dalgalı olduğunu ortaya koyuyor. Keşif sırasında jandarma ve polis arasındaki kavga nedeniyle jandarma dosyadan çekildi. Ben şahit oldum, meslektaşlarım şahit oldu. Bu yüzden keşif raporu yok. Görüntülerle hedef gözeterek atış yapıldığı ortada. Dosyada hiç bir tespit yok. İndirim nedeni düşünülemez. Atışın yapıldığı andan önce sanık bir karar veriyor. Hedef gözeterek atış yapıyor. Atışın yapıldığı anda o sokakta bir toplantı ve gösteri yürüyüşü yok ama olsa bile Yargıtay içtihatlarına göre polisin önce uyarıda bulunması gerekirdi.”
Avukat Çiğdem Akbulut: “Emniyet’ten Aylarca Akıllara Ziyan Yanıtlar Aldık”
Elvan avukatlarından Av. Çiğdem Akbulut tüm dava boyunca delillerin nasıl karartıldığını anlatacağını söyleyerek sözlerine başladı:
“Soruşturma aşamasında bu dosyada toplanabilen bütün deliller ya da karartılamayan bütün deliller bugün bu salonda tutuklu oldukları veya hayatta olmadığı için bulunamayan meslektaşlarımın ısrarlı talepleri sonucunda toplanabilmiştir. Neydi bu karartılan deliller? Soruşturma aşamasıyla başlayalım. Biz 16 Haziran 2013 sabahında Okmeydanın’da bir çocuğun vurulduğunu haberini aldığımızda kaldırıldığı hastaneye gittik. 25 Haziran 2013 tarihinde suç duyurusu yaptık. İlk talep ettiğimiz şey 16 Haziran sabahında Okmeydanı, Mahmut Şefkat Paşa Mahallesi’nde görevli olan kolluk personelinin isim listesiydi. Olay yerinde bulunan mobese görüntülerinin tespit edilerek dosyaya gönderilmesini istedik. Dönemin siyasi iktidarı yapılabilecek en barışçıl eylemlere karşı artan bir polis şiddetiyle karşılık verdi. Yaralanmaların, ölümlerin ardı arkası kesilmiyordu. Yapılması gereken her bir olay için ayrı bir soruşturmanın yürütülmesiydi. Ancak 25 Haziran 2013 tarihinde ilk suç duyurusu dilekçemizle başvurumuzu yaptığımızda dosyada yapılan ilk işlem 28 Haziran 2013 tarihinde Gezi olayları esnasında gerçekleşen bütün yaralamaların, ölümlerin çatı dosyada birleştirilmesi oldu. Etkin soruşturmanın yürütülmeyeceği daha bu etapta, yüzlerce dosyanın birleştirilmesinden anlaşılıyordu zaten. Yaklaşık 6 ay sonra, 12 Kasım 2013’te tek başına bir soruşturma dosyası üzerinden işlemler yürütülmeye başlandı. Bundan sonra nelerle karşılaştık? İlk talebimiz Okmeydanı, Mahmut Şefkat Paşa mahallesinde görevli olan kolluk personelinin isim listesiydi. Defalarca talep ettik. Sürekli olumsuz cevaplar aldık. Olumsuz cevaplar en kusurlusundan başlamıştı. Gittikçe anlamlı hale gelmeye başladı. Aldığımız ilk cevap belirtilen tarihte Okmeydanı gibi ‘teröristlerin yuvası olarak’ değerlendirilen yerde, Gezi olayları sırasında 15-16 Haziran tarihlerinde hiçbir polisin görevlendirmesinin yapılmadığıydı. İlk cevapları buydu. İkinci kez tekrar sorduk. Bütün bir Okmeydanı görev listesini istedik. Bu kez bir liste gönderildi. Beyoğlu’ndan Kadıköy’e her yerin görev listesi varken dalga geçer gibi Okmeydanı’nda görevli polisler yine yoktu.”
“Emniyet uzunca bir süre yanlış gün ve yanlış saatlerde Okmeydanı’nda görev yapan polislerin listesini gönderdi. Biri varki, gerçekten hakkını vermek isterim. Dosyanın eski soruşturma savcısı Faruk Bildirici, emniyete isyan eder gibi yazdığı bir yazısı var. Bu mektubunda, “Bana olayla ilgili olmayan kolluğun listesini göndermeyin, bu hususlara dikkat etmezseniz hakkınızda gerekli yasal işlemleri yapacağım” diyor. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, görevli polis listesini göndermeyerek kasıtlı olarak dosyayı sürüncemede bıraktı. Diğer talebimiz kamera kayıtlarının teminiydi. Olayın yaşandığı sokakta MOBESE kamerası olmasına rağmen kamera olmadığını bile yazdılar. Çevik Kuvvet Müdürlüğü ise ‘Bölgede mobese kamerası var ama Gezi olayları esnasında göstericiler tarafından çalıştırılamaz hale getirildi” diyerek yanıt verdi. Doğru olabilecek bir yanıttı. İlkinde de böyle olabilirdi. Mart 2014 ve Nisan 2014 tarihlerinde keşif talep ettik. Olayın olduğu yerin koordinatlarının bilinmediği gibi bahaneler ileri sürülerek yapılamadı. Dava kamuya mal olduğu için korkuldu. Soruşturma savcısı keşif talep ettiğinde Sulh Ceza Hakimliği talebi “Şu aşamada keşif zaruri değil, kovuşturma aşamasında keşif zaten yapılacak. Hukuki bir yararı yok. Gereksiz keşif yaparak, haksız menfaat sağlamak ve devleti zarara uğratma gibi hareketler görevi kötüye kullanma suçu içerisinde değerlendirilebilir” diyerek akıllara zarar gerekçelerle keşif talebini reddetti. Savcının olayla ilgili ismine ulaşılan ilk polisin nerede görev yaptığına ilişkin sorusuna bile bir yıl sonra yanıt verildi. Görüntülerde ismine ulaşılamamış bir ZET’çi (gaz fişeği tüfeği) polis daha var. Sanık Fatih Dalgalı’ya ve diğer polise atış emri veren bir amir var. Gezi eylemlerinde polisi kışkırtan bir siyasi iktidar var. Bu isimler soruşturulmadı.”
“Berkin Elvan’ın cebinden maytap çıktı, çıkmadı… Maytaptan bahsediyoruz. 14 yaşındaki bir çocuğu öldüremezsiniz. Kimseyi öldüremezsiniz. Bunun arkasına sığınamazsınız. Bunu gerekçe yaparak hiç kimseyi öldüremezsiniz. Berkin Elvan davası kamuya malolmuş bir davadır. Bu dava kamunun adil yargılanma talebidir. Siz sanığı hiç görmediniz. Soru sorulduğunda nasıl tepki verdiğini hiçbirimiz göremedik, siz de göremediniz. Terledi mi, gözlerini kaçırdı mı siz de göremediniz. Sanık Fatih Dalgalı’nın duruşmaya katıldığı ekranda gözlük ve bıyık taktığını gördük. Çünkü teşhis yapılacaktı. Bıyığı iki gün önce bıraktığını söylemişti. Oysa memur olması sebebiyle yasak. Gözlüğünü aksesuar olarak taktığını söylemişti. Küçücük ekranda gördüğünüz yüzünü bir de bu aksesuarlarla kapattı. Sanığın cep telefonu sinyallerine ulaşıldı. Berkin’in vurulduğu anda Fatih Dalgalı’nın telefonu atış yapılan yerden sinyal verdi. Dosya sürekli müdahale görmeye devam ediyor. Delilleri karartmak istiyorlar çünkü öldürülen bir halk çocuğuysa, öldüren devletin imkanlarını kullananlarsa karşılaştığımız hep cezasızlık. Kolluğun öldürdüğü çocuklar için adalet sağlanmadığından çocuklar öldürülmeye devam ediyor. Bir polisten hesap sorulursa diğer polislerden de hesap sorulur ve devletin otoritesi sarsılır diye düşünüyorlar. Berkin’in katili cezalandırılmazsa çocuklar öldürülmeye devam edecek. Yakın tarihte Uğur kaymaz, Ceylan Önkol, Cemile Çığırga… Bunlar bildiğimiz isimler. Emri ben verdim diyen bir iktidar karşımızda. Bu duruşmayı Berkin’in tutuklu avukatlarından ve Ebru Timtik’ten bahsetmeden bitiremem. (Bu esnalarda avukat Çiğdem Akbulut’un sözlerine devam etmekte zorlandığı görüldü.) Ona yöneltilen suçlamalardan biri sanık duruşmaya getirilsin diye açlık grevi yapmasıydı. O açlık grevi eyleminin sonrasında dosyada hareketlilik başladı. Ebru Timtik, Berkin Elvan’ın avukatıydı. Bütün halk çocukları için adalet sağlansın diye ölüm orucu tutarken öldü.”
Avukat Deniz Özen: “Sanık Rapor Sonucuyla Dalga Dahi Geçebildi”
Elvan avukatlarından Av. Deniz Özen söz aldı:
“Sonda söyleyeceğimi başta diyeceğim. Fatih Dalgalı peruk da taksa, bıyık da taksa Berkin Elvan’ı vurmuştur. Raporlarda bu kanıtlanmıştır. Sanık Fatih Dalgalı dalga geçerek ‘% 70 bensem yüzde 30 başka olma ihtimali var’ diyebilmiştir.”
Avukat Özen, Berkin Elvan’ın vurulduğu günle ilgili detayları, tanık anlatımlarıyla görüntülerin birebir örtüştüğünü yerleri anlattı:
“Keşif yapan, etrafı gözleyen, nişan alan kimliğini bilmediğimiz polis memuru 1. ZET’çi polis memuru olarak geçiyor. Kolu sargılı, aşağıya doğru yürümeye başlayan, atış yapan ve Berkin’in ölümüne neden olan kişi de 2. ZET’çi. Neyseki kolunda sargı varmış, tespiti ancak bu şekilde mümkün olabildi. Jandarma Kriminal Raporu’nun yaptığı yüz karşılaştırmasıyla bu tespit yapılabildi.”
Avukat Akçay Taşçı: “Silahın Öldürücü Olmadığına İlişkin Raporların Hükmü Yoktur”
Elvan avukatlarından Av. Akçay Taşçı, ZET silahının kullanımıyla ilgili teknik bilgileri anlattı:
“Uzmanlar tarafından üç farklı fişek tipleri olduğu söylendi. Bunların etki alanları farklı. Bizim elimizde hangi fişeğin kullanıldığı yok. Bu dosyayı en başta sakatlayan şeylerden bir tanesi budur. Biz hangi fişekten bahsettiğimizi bilmiyoruz. Bu sebeple hangi fişek tipine göre değerlendirme yaptığımızı da yazmadılar. Ne yaptılar? Üç farklı fişek tipine göre bir örneklem yapmaya çalıştılar. (…) Her bir kapsülün nereye düştüğünü gösteren fotoğraflar var raporda. Atış yaptığınız silahla vuramıyor olduğunuz bir şey ifade etmiyor. Her biri çok yakınından geçiyor. Avantajlı bir silah olup olmadığını tartışmıyoruz biz burada. 100 atış yapmıştır, birinde vurmuştur. Artık bu benim için yargılama konusudur. Nihayetinde bu atış neticesinde bu çocuk öldü. Bu silahın öldürücü olmadığına ilişkin raporların bir hükmü yoktur. Bu silah pek çok olayda kafa travmalarına neden oldu ve eğer iyi kullanılırsa birini de öldürebilir. Bu kadar hedef alınarak yapılan atış kasti olarak yapılmıştır. Olası kast ortadan kalkmıştır. Sanık doğrudan kastla karar vererek Berkin’i öldürmüştür.”
Avukat Can Atalay: “Erdoğan Hakkında Suç Duyurusunda Bulunulmalıdır”
Elvan avukatlarından Av. Can Atalay ikinci kez söz aldı:
“Bu dosyada Berkin Elvan’ın inancı ve ailesinin kökeni nedeniyle delil karartıldı. Berkin Elvan’ı kasten öldürdüğü için sanığın cezalandırılmasını talep ediyoruz. Sorumluluğu bulunan tüm sıralı amirlerle ilgili suç duyurusunda bulunulmasını istiyoruz. Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, İçişleri Bakanı Muammer Güler, ‘Emri ben verdim’ diyen dönemin Başbakanı Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulunulmalıdır.”
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden Av. Ayşenur Demirkale, sanığın cezalandırılmasını ve soruşturmanın derinleştirilmesini talep ederek davaya müdahil olma talebini tekrar etti.
Sanık polis Fatih Dalgalı’ya söz verildiğinde rahat konuştuğu gözlendi. Hatta Elvan avukatlarından Can Atalay’ın sözlerine ilişkin “Bilmiyorsa, öğrensin” dedi.
Sanık Dalgalı: “İspatlanmış Doğru Düzgün Bir Şey Olduğunu Sanmıyorum”
Sanık Dalgalı şunları söyledi:
“Baştan beri karşı tarafın avukatlarının söyledikleri standarttır. Konuştukları varsayım ve hayalidir. Keşif esnasında polis ve jandarmanın kavga ettiğini söylüyorlar. Bunu da ispat edemiyorlar. Bu şunu dedi, o bunu dedi deniliyor. Başkanım söyleyeceğim bir şey yok. Kimsenin yaralanmasıyla, ölmesiyle ilgim yok. İspatlanmış olan da doğru düzgün herhangi bir şey olduğunu sanmıyorum. Kamera görüntüsünde bir karartı. O Berkin Elvan, bu bu deniyor. Nasıl benzetiyorlar onu da bilmiyorum ama yani söyleyeceklerim bunlardan ibarettir. Benim alakam yoktur.”
Sanık Fatih Dalgalı konuşurken, anne Gülsüm Elvan “Sen katilsin! Çocuğumu sen vurdun! Yeter! Buramıza geldi. 7 yıldır bu mahkeme bize işkence yapıyor.” diye bağırarak salondan dışarı çıktı. Mahkeme başkanı, Elvan’ı “Bağırma” diye uyardı.
Sanık polisin avukatları da Elvan ailesinin avukatlarının beyanlarına itiraz ettiklerini söyledi. Eski dilekçelerini dosyaya sunduklarını belirttiler. “Katılan taraf müvekkillerinin beyanlarına ilişkin bir yazılı beyan sunuyoruz. Ayrıca savcının mütaalasıyla birlikte de esas hakkında detaylı beyanımızı sunacağız” dediler.
Sanık avukatları bunun dışında duruşma boyunca hiç söz almadılar. 17. duruşması görülen Berkin Elvan dosyasında bugüne kadarki tüm duruşmalar boyunca neredeyse hiç söz almadılar. Her bir raporda bunu ayrıca belirtme ihtiyacı duyuyorum.
Duruşma 10:10’da başlatıldı. 12:40 gibi bitti. Mahkeme başkanı diğer duruşmalarda olduğu gibi nazik davrandı. Elvan ailesininden kimi zaman yükselen seslere karşı tutumu sert olmadı. Duruşma sonrasında her zaman olduğu gibi basın açıklaması yapıldı. Açıklamada aile üyeleri, avukatlar ve CHP İstanbul milletvekili Sezgin Tanrıkulu konuştu.
Ara Kararlar
Mahkeme, dosyayı esas hakkındaki mütalaanın hazırlanması için savcılığa gönderdi.
Bir sonraki duruşma 9 Aralık 2020 tarihinde saat 09.30’da görülecek.