Dargeçit Davası İzleme Raporu – 29 Mart 2021

 

Deniz Tekin-29 Mart 2021

Mahkeme: Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi

Esas No: 2017/447

Mardin’in Dargeçit ilçesinde, 29 Ekim 1995-8 Mart 1996 tarihleri arasında, biri uzman çavuş üçü çocuk, sekiz kişinin zorla kaybedilmesiyle ilgili aralarında dönemin Mardin Jandarma Komando Tabur Komutanı Hurşit İmren ve Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire’nin de bulunduğu 18 sanık hakkında “taammüden öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle açılan ve güvenlik gerekçesiyle Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledilen Dargeçit JITEM davasının 14. duruşması 29 Mart 2021 tarihinde Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Önceki Duruşmada Yaşananlar

Dargeçit JİTEM davasının 2 Kasım 2020 tarihinde görülen 13. Duruşmasında, katılan avukatları Erdal Kuzu ve Aziz Türk ile katılan Hazni Doğan katılmış, sanıklar ve avukatları ise mahkemeye mazeret bildirerek duruşmaya katılmamıştı.

Mardin Emniyet Müdürlüğü’nün mahkemeye gönderdiği yazıda “Vicdan, Yavuz, Beyaz” mahlaslı gizli tanığın 28 Ağustos 2020 tarihinde hayatını kaybettiği ortaya çıktı.

Katılan Hazni Doğan’ın sözleri duruşmaya damgasını vurmuştu. Abisi Seyhan Doğan, eniştesi Abdullah Olcay ve amcası Abdurrahman Coşkun’un zorla kaybettirildiğini kaydeden Doğan, olay tarihinde 11 yaşında olduğunu, 25 yıldır bu davanın takipçisi olduklarını söylemiş, bütün hayatlarının 29 Ekim 1995’te kutlanan Cumhuriyet Bayramı ile değiştiğini dile getirmişti.

Hazni Doğan’ın beyanında: “Benim annem ve babam ikisi de yaşamını yitirdi. Kendi çocuklarının bir mezarı olsun diye onlarla gittiler, bu davada adalet istiyorum, bu nedenle şahit olduklarımı bire bir anlatacağım, 29 Ekim günü iki öğretmenin hayatını kaybettiği söylentileri çıktı. Gece saat 03.00 sularında bizim eve baskın yaptılar. Askerler, korucular bayağı kalabalıktılar. Abimi aldılar. Daha sonra Akrep tipi bir araçla geldiler. Beni aldıklarında abim Akrep’in içindeydi. Bizi Akrep ile Jandarma Komutanlığı’na götürdüler. 4 gün orada kaldık. Eniştem Abdurrahman Olcay’ı gördüm. Üzerinde askeri bir kamuflaj giydirmişlerdi. Abdurahman Olcay ve abimi Filistin askısına asmışlardı. Beni götürdüler, abimi gösterdiler. Abim, çırılçıplak askıda asılıydı. Ondan sonra bizi komple çırılçıplak soydular. Bir gün boyunca tuvalette beklettiler. Süleyman Seyhan’ı bıyıkları yüzünden sürekli dövüyorlardı, hakaret ediyorlardı. Beni 4 gün sonra bıraktılar. Annem, abimin durumunu sormak için Dargeçit Tabur Komutanı’na gitti. Anneme ‘biz bırakmışız’ demişler. Annem oradan Midyat’a gidiyor. Savcılığa dilekçe verdi. 35 gün boyunca gözaltında kaldı. Yani diyorlardı çocuğunu arama, kalanlara bir şey olmasın. Sen çocuğundan vazgeç. Annem bunun takipçisiydi ama ömrü yetmedi. 35 gün gözaltında kaldıktan sonra akciğerleri gitmişti. İstanbul Çapa (Tıp) Hastanesi’nde 90 gün yatırdık. Orada yaşamını yitirdi. Birçok tanığımız, şahidimiz var. Ama bugüne kadar bize bir yol açılmadı. Biz 2014 yılında cenazelerimizi bulduk. O bile bambaşka bir vahşet. Yani cesetleri kuyulara doldurmuşlar. İki cesedi çıkarttık. Birinin kafası yok. Bu çocukları öldürdükleri yetmemiş, cesetlerini yakmışlar. Şu an çocukları 25 yaşında baba nedir bilmiyorlar.  Bugüne kadar sesimizi duyacak bunun sorumlusunu ortaya çıkaracak bir kapı açılmadı. Bize devletin bütün kapıları kapalıydı. Biz sizden gerçekten adalet istiyoruz. Biz de bu ülkenin vatandaşı olduğumuz hissetmek istiyoruz.  Sorumluların ortaya çıkarılmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz”.

Olayın yaşandığı dönemde Dargeçit’te öğretmenlik yapan Dilek Tok’ın tanık sıfatıyla dinlendiği duruşmada, gözaltına alınan iki çocuğun o gün okula gelmediğini doğrulamış, Katılan avukatı Kuzu’nun “Siz idareci olarak çocukların okula niye gelmediğini araştırmadınız mı?” sorusuna ise; “Ben sadece yoklamaya bakarım. Ben öğrencinin okula gelip gelmemesini araştırmam” şeklinde cevaplamıştı.

Ardından söz alan katılan avukatlarından Erdal Kuzu: “Zorla kaybedilen kişiler tek kurşunla öldürülmüşler, tek kurşunla öldürme JİTEM’in mesajıdır, öldürme biçimidir. JİTEM’in tek kurşunla infaz etme biçimi 90’lı yıllarda başladı. Eğer 90’lı yıllarda bu yasadışı organizasyon, cinayet şebekesi bütün gerçekliğiyle ortaya çıkarılmış olsaydı belki Hrant Dink, Tahir Elçi öldürülmezdi. 95 yılında bu cinayetleri gerçekleştirenler bu insanların cenazeleri kuyularda bulacağımızı, Kızıltepe’de bulacağımızı düşünmemişler. 15 kişiden sağ kurtulan yedi kişi defalarca mahkemelerde tek tek dinlendi. O dönem kim tarafından ne yaşadıklarını söylediler. Dosya bu kadar açık ve nettir. Müvekkilimiz Hazni Doğan’ın dediği gibi, bulunan cenazelerin üzerinde askeri elbiseler olduğu biliniyor. Her şey bu kadar açık ve nettir. Mahkeme heyetinden beklentimiz budur. Açıkça yapılan bu infazların ismini koyması gerekli. 2016 yılından beri mahkemede tanık dinlenmesine karar verilen dönemin Dargeçit savcısı Adem Kul’un bulunamıyor. Dışardan bir el bu dosyaya müdahale ediyor. 2016 yılından beri devlette adresi ve kaydı olan bir savcıyı mahkemeniz getiremiyor, getirtemiyor. Bu normal değil. Bundan dolayı diyoruz, bu dosyaya dışarıdan bir müdahale var. Bu savcının bu kişinin mahkemede dinlenilmesi istenilmiyor. Çünkü dönemin kaymakamını burada dinlediniz. Gözaltların tamamını kabul ediyor ama bütün bilgilerin saklı olduğu kişinin dönemin savcısı olduğunu söylüyor. Dolasıyla biz bu savcının mahkeme tarafından mahkemenin kamusal yetkilerinin tamamını kullanmak suretiyle bulunmasını istiyoruz, Google’den kim olduğunu söyleyeyim. Haber açık açık yazıyor. Diyor ki yurtdışı yasağı suretiyle serbest bırakılmış. Şimdi devletin tedbir koyduğu bir insana devletin kendisi ulaşamıyor. Tuhaflık buradan başlıyor. Tedbir anlamında tutuklama tedbiri uygulayın. İnsanlığa karşı işlenmiş, 11 yaşında, 12 yaşında, 13 yaşında çocuklar infaz edilmiş. Yani bundan daha vahim bir şey olamaz. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmaz. Bu insanların ellerini kollarını sallayarak dışarıda gezmeleri vicdanları yaralamakta. Bu insanlara en azından tutuklama tedbiri uygulandığı takdirde toplumda ve kamuoyunda vicdanlar bir şekilde onarılmış olacak. Kırılan duygular onarılmış olacak” diye belirtmişti.

Mahkeme ara kararında, sanıkların tutuklanması yönündeki katılan vekillerinin taleplerinin reddedilmesine karar vererek, ifade alınmayan tanıkların adreslerinin tespit için detaylı araştırma yapılmasına karar vermişti.

29 Mart 2021 tarihli 14. Duruşma  

Adıyaman 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde saat 09.30 görülmesi kararlaştırılan Dargeçit JİTEM davasını izlemek üzere geldiğim Adıyaman Adliyesi’nin girişindeki kontrol noktasında HES kodumu gösterip, X-Ray cihazından geçtim. Adliyenin ikinci katında bulunan duruşma salonun önüne geldiğimde hiç kimsenin olmadığını gördüm. Kısa bir bekleyişin ardından davanın görüldüğü Adıyaman’dan yüzlerce kilometre uzaklıkta olan Mardin, Batman ve Konya’dan gelen katılanlar ile avukatları duruşmanın görüleceği salonun önüne geldi.  Duruşmanın görüleceği saat gelmesine rağmen mahkeme heyetinin henüz salondaki yerini almadığını gördüm. Çok sayıda çevik kuvvet polisi güvenlik için duruşma salonunun önüne geldi. Mahkeme heyeti, 25 dakikalık bir gecikmenin ardından duruşma salonuna gelmesiyle duruşmanın başladığı haberini aldık.

Duruşmaya Katılım

Duruşmaya katılan tarafın avukatı Erdal Kuzu ile Abdurrahman Çoşkun’un kardeşi Ömer Çoşkun, Davut Altınkaynak’ın babası Abdulaziz Altınkaynak, Seyhan Doğan’ın kardeşi Hazni Doğan, Nedim Akyön’ün abisi Ahmet Akyön, Hikmet Kaya’nın oğlu Mahsum Kaya katıldı. Duruşma salonun önünde bekleyen polis davada katılan taraf olarak yer alan kişileri önce duruşma salonuna almadı. Katılan avukatının mübaşiri uyarması üzerine bu kişiler salona alındı. Covid-19 salgını kapsamında alınan tedbirler gerekçe gösterilerek gazeteciler dışında salona kimse alınmadı. Duruşmaya, sanık Ramazan Savcı’nın avukatı Ayhan Tutdere dışındaki diğer sanıklar ve avukatları mazeret göndererek katılmadı.

Duruşmanın Seyri

Mahkeme heyeti, yoklama yaptıktan sonra dava dosyasına gelen evrakları hızlıca duruşma tutanağa geçirdi. Duruşmada ilk olarak söz alan duruşma savcısı, esas hakkındaki mütalaasının hazır olduğunu belirterek, dosyanın kapsamlı olması nedeniyle hazırladığı 11 sayfalık mütalaanın gerekçelerini okumayacağını, mütalaanın girişi ve sonuç kısmını okuyacağını söyledi. Savcı, mütalaasında zorla kaybettirilen Süleyman Seyhan, Mehmet Emin Aslan, Nedim Akyön, Davut Altınkaynak, Seyhan Doğan ve Uzman Çavuş Bilal Batırır’ının isimleri altında ayrı ayrı değerlendirme yaptı.  İddianamede 6 kişinin öldürülmesine azmettirmek ve 2 kişinin de öldürülmesine iştirak etmek ile suçlanan dönemin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı sanık Mehmet Tire’ye ilişkin mütalaada ayrı bir başlıkta değerlendirme yaptı. Savcı, Tire’nin yaralanmasına ilişkin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanlığınca hazırlanan olay tespit tutanağına göre Tire’nin zırhlı personel taşıcı üzerinde hareket halindeyken biksi marka silahın kendiliğinden ateş alması sonucunda sol gözünden yaralandığı, iki ay raporlu olduğunu belirtti.  Yapılan incelemede, karakolun 2008 yılı öncesine ait nezarethane defterinin bulunamadığı, defterin imha edildiğine dair tutanağın bulunmadığını belirtti.  Savcı, Tire’nin bu dönemde fiilen ilçe jandarma komutanlığı yaparak yolsuzluk ve yargısız infazlar ile cesetleri kuyulara attığına dair herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmadığını ileri sürerek, cinayetlere fail ve iştirak ettiği yönünde kesin, inandırıcı delil bulunamadığını ileri sürdü.

Savcının Beraat Talebi Gerekçesi: Olay Anını Kaydeden Kamera kaydının olmaması

Savcı, mütalaanın “Genel Değerlendirme” başlıklı bölümünde şu iddia ve tespitlerde bulundu “Dosya kapsamında her ne kadar yargılama konusu öldürme olaylarla ilgili müşteki ve bazı tanık beyanları bulunsa da; bu beyanların bir kısmının yalnızca duyuma dayanması, söz konusu tanıklardan hiç birinin dosyada mevcut maktulleri dosya kapsamındaki sanıkların öldürdüğüne ilişkin doğrudan bir görgülerinin bulunmaması, olay anlarını kaydeden herhangi bir kamera kaydının dosyada mevcut bulunmaması, maktullerden elde edilebilen bulgular ile sanıklardan alınacak örnekler arasında doğruluğu yüksek sonuçlar veren moleküler genetik inceleme yapılma imkanının bulunmaması.”

Savcı Tanıkların ve Mağdurların Beyanları İçin ‘Soyut’ Dedi

Değerlendirmenin devamında şu ifadelere yer verildi, “Resmi makamların cevabi yazılarının sanıklar aleyhine verilen tanık beyanlarını doğrular nitelikte olmaması, Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Çoşkun isimli şahısların adli makamlarca serbest bırakıldıktan sonra kim tarafından hangi eylemlerle öldürüldüklerine ilişkin somut bir delilin bulunmaması, Süleyman Seyhan, Mehmet Emin Aslan, Nedim Akyön, Davut Altınkaynak ve Seyhan Doğan adlı şahıslar hakkında resmi kayıtlarda herhangi bir gözaltı işlemine rastlanılmaması, resmi gözaltı işlemi yapılmaksızın fiilen gözaltına alındıklarını kabulü halinde dahi öldürme eylemlerinin kim tarafından ne şekilde gerçekleştirildiğine ilişkin somut delillerin dosya kapsamında bulunmaması, yine Bilal Batırır isimli şahıs hakkında kazana atılarak yakıldığına ilişkin iddialar bulunsa da; ortada Bilal Batırır’a ait bir ceset bulunmadığı da göz önüne alındığında kayıp bir şahsın sorumluluğunun soyut beyan haricinde başkaca somut delil bulunmadan sanıklara yüklenmesinin şüpheden sanık yararlanır ilkesine aykırı olacağının değerlendirilmesi, hususları birlikte değerlendirildiğinde dosyada mevcut sanıkların üzerlerine atılı suçları işlediklerini gösterir soyut beyanlar haricinde mahkûmiyete yeter her türlü şüpheden uzak kesim ve inandırıcı delil elde edilemediği kanaatine varıldığı..”

Savcı Tüm Sanıkların Hakkında Beraat İstedi

Sanıklar; Hurşit İmren, Mehmet Tire, Mahmut Yılmaz, Haydar Topçam, Kerim Şahin, Mahmut Ayaz, Naif Çelik, Kemal Kaya, Mehmet Acar, Faik Acar, Hüseyin Altunışık, Mehmet Emin Çelik, Sadık Çelik, Fethullah Çelik, Bahattin Ergel, Osman Demir, Faruk Çatak ve Ramazan Savcı’nın üzerlerine atılı “Taammüden öldürme” eylemine iştirak ederek,  atılı suçları işlediklerini gösterir her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğini ileri sürerek,  haklarında beraat kararı verilmesini talep etti.

Av. Kuzu: Bilinen Devlet Refleksi Savcılık Mütalaasına Sinmiştir

Mütalaaya karşı söz alan katılan avukatı Erdal Kuzu, ifadesi alınmayan tanıklar Abdullah Çolak ve Adem Kulhakkında beyanlarının alınması için talimat yazılmasını istedi. Mütalaanın kendilerini şaşırtmadığını kaydeden Kuzu şunları söyledi; “Mütalaanın cezasızlık politikasının yargıya nasıl sirayet ettiğinin göstermektedir.  Devlet politikası olan cezasızlık politikası yargı sistemine hakimdir. Bu bir zihniyet halini almıştır. Devlet adına suç işleyenler bir çeşit koruma altına alınmaktadır. Mevcut mütalaa buna uygun bir mütalaadır”.

Mütalaada, sanıkların lehine olan delillerden bahsedildiğini ancak aleyhinde olan kuvvetli delillerden bahsetmediğine dikkat çeken Kuzu, “Dönemin kaymakamının beyanları görmezden gelinmiştir. İddia makamı, o dönem devletin işlemiş olduğu bütün suçları devletin işlemediğini iddia ediyor.  O tarihte Dargeçit’te çalışan uzman çavuşun ‘infaz etmeye gidiyorduk’ cümlesini görmezden gelmiştir. Kaybedilen kişilerin cenazelerinin bulunmadığından bahsedilmiştir. Seyhan Doğan ve Abdurrahman Çoşkun cesetlerini bir kuyuda nasıl bulduk? ATK bu kişilerin ölüm kaydını nasıl yaptı? Savcı MİT raporundan bahsetmemiştir. Dosyadaki ATK raporunda Dargeçit ve Kızıltepe’de bulunan ve kimlikleri dosyada yazılı maktullerle örtüşen raporları görmezden gelmiştir. Bilinen devlet refleksi savcılık mütalaasına sinmiştir” değerlendirmesini yaptı.

Bu mütalaanın dosyadaki hiçbir gerçekle örtüşmediğini, dosyada ortaya çıkan gerçeğin üstünü hiçbir şeyin örtemeyeceğini vurgulayan Kuzu, “Seyhan Doğan ve diğerlerinin cesetleri bir kuyuda bulunuyor.  Bu normal mi? Bu insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Sanıklar, mağdurların ve halkın nezdinde cezalandırılmışlardır. Bu dosyada verilen bu mütalaa hukuki dayanaktan yoksundur. Ayrımcılık gütmektedir. İdeolojik niteliktedir. Dolayısıyla mütalaayı kabul etmiyoruz. Mahkemenin dosyadaki maddi gerçekliğe göre karar vermesini bekliyoruz. Ayrıntılı beyanda bulunmak için süre verilmesini talep ediyoruz. Yargılamanın da sürüncemede kalmaması açısından dosyaya hakim heyetin karar vermesi için de duruşmaların yakın bir tarihe bırakılmasını talep ediyoruz. Ayrıca maktul Mehmet Emin Aslan yönünden de nüfus kaydına ölüm kaydının düşürülmesini talep ederim” diye belirtti.

‘Ben Böyle Bir Ülkede Yaşamak İstemiyorum’

Katılan Ömer Çoşkun mütalaaya kabul etmediğini belirterek, “Adaletin yerini bulmasını istiyoruz. 20 yıldır kemiklerini aradık bulduk. Şimdi de bir şok içindeyiz. Ben o günlerin canlı tanığıyım. 25 yıldır mahkeme kapılarında adalet bekliyoruz. Adalet önünde eşit olmayı bekliyoruz. Biz bunların tutuklanmasını beklerken haklarında beraat isteniyor”dedi.

Katılan Hazni Doğan ise “Bunlar yakınlarımızı öldürmediler sadece, cesetlerinin üstüne odun bırakıp yaktılar. Ben böyle bir ülkede yaşamak istemiyorum. Siz de böyle bir ülkede yaşamak istemezsiniz. Ben bu ülkede yaşamak isterdim. Bunu sağlayacak olan sizsiniz hakim bey. Adaletin yerini bulmasını istiyorum” diye belirtti.

‘12 Yaşındaki Çocuğu Yakan Katillerle Aynı Ülkede Yaşamak İstemiyorum’

Zorla kaybettirilen Davut Altınkaynak’ın babası Abdülaziz Altınkaynak, “O günlerin canlı tanığıyım. Abimle birlikte gözaltına alındım. Herkes gibi adalet önünde eşit olmak istiyoruz. Sanıkların tutuklu yargılanmasını beklerken, tutuksuz yargılanmasının talep edilmesi bizi şaşırtmıştır. Hukuk düzeninin bu şekilde suçluları koruduğu bir ülkede yaşamak istemiyorum” dedi.  Altınkaynak, zorla kaybettirilen 12 yaşındaki oğlunun fotoğrafını mahkeme heyetine ve savcıya göstererek, “Davut 12 yaşındaydı onu 12 metre derinliğinde bir kuyudan çıkardık. 12 yaşında yakılarak katledilen bir çocuğun katilleri ile birlikte yaşamak istemiyorum. Adaletin olduğu bir ülkede bunlar cezaevinde olacaktı. Bu kişilerin cezalandırılmasını istiyorum” diye konuştu.

Son olarak söz alan sanık Ramazan Savcı’nın avukatı Ayhan Tutdere, mütalaaya karşı bir diyeceklerinin olmadığını söyleyerek, müvekkili açısından dosyada suçun unsurlarının oluşmadığını savunarak beraatını istedi. 

Ara Kararlar

Yaklaşık 10 dakikalık bir aranın ardından mahkemenin aldığı ara kararlar şöyle:

  • Sanık avukatlarının mazeretinin kabulüne,
  • Tanık Abdullah Çolak’ın bildirilen adresi itibariyle beyanının alınması için Mesudiye Asliye/Ağır Ceza Mahkemesi’ne talimat yazılmasına, yazılan talimata tanığın bizzat mahkememizce SEGBİS sureti ile beyanının alınmasının istenmesine, tanık hakkında doğrudan zorla getirme emri düzenlenmesinin istenmesine.
  • Tanık Adem Kul yönünden bu celse bildirilen adresinden yeniden tanık sıfatı ile beyanının alınmasına yönelik talimat yazılmasına, yazılacak talimata tanığın bizzat mahkememizce SEGBİS sureti ile beyanının alınmasının istenmesine, tanık hakkında doğrudan zorla getirme emri düzenlenmesine.
  • Maktul Mehmet Emin Aslan yönünden Adli Tıp Kurumu raporları da tetkik edilerek ölüm kaydının düşürülmesine ilişkin rapor içeriği de gözetilerek ilgili nüfus müdürlüğüne müzekkere yazılmasına.
  • Taraflara iddia makamının mütalaasına karşı savunma ve bayanda bulunmak üzere gelecek celseye kadar süre verilmesine.
  • Bu nedenle duruşmanın 28.06.2021 günü saat 09:30’a bırakılmasına oy birliği ile karar verildi.”

 

Yayınlanma tarihi

31 March 2021

Kategori Listesi