TESEV (Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı) bir rapor yayımladı: “Ergenekon’un Öteki Yüzü: Faili Meçhuller ve Kayıplar”. Çok önemli ve çok anlamlı bir rapor. Raportör Gülçin Avşar’ın emeğine saygı ve alkış…
Rapor yaşamsal bir siyasal ve kültürel bir sorunmuşçasına gündemin tepesine çöken “dershane tartışması”nın gümbürtüsü arasında ana akım medyada pek yer almadı. (Herhalde çok şaştınız!)
Vaktiniz varsa ve Ergenekon’un, soruşturması bir türlü Fırat’ın öteki yakasına geçmeyen, geçemeyen kirli ve kanlı faaliyetlerine ilgi duyuyorsanız mutlaka okuyun…
Raporun kapsamlı bir değerlendirmesine bir gazete yazısının sınırları yetmez. Ama rapordan bir küçük paragraf cımbızlamaktan kendimi alamıyorum:
“…Arif Doğan’ın Beykoz’daki evinde yapılan arama ile dokuz çuval belge soruşturma kapsamında ele geçirilmiş, ‘JİTEM arşivi’ denen bu belgeler ‘devlet sırrı’ gerekçesi ile kamuoyu ile paylaşılmamaktadır…”
Dikkatli okur Arif Doğan’ı hemen hatırlayacaktır. Ergenekon davasına kadar bir avuç gazeteci dışında kamuoyunun adını bilmediği bu albay, mahkeme sırasında “JİTEM’i ben kurdum” demiş ve bununla öğünmüş, adeta meydan okumuştu.
Arif Doğan’ı kamuoyu pek tanımaz ama güneydoğu Anadolu’da hukuksuzluğa, insan ve yurttaş haklarının pervasızca ve amansızca çiğnenmesine karşı durmaya çabalayanlar pek iyi bilir; ancak adını duyunca sırtlarında bir ürperme hissetmekten ve ense köklerinde soğuk terler dökmekten kendilerini kurtaramazlar.
Peki, JİTEM’in karakutusu Arif Doğan’ın evinde ele geçen belgeler niye devlet sırrıdır?
Buna “Sen ne diyorsun Aydın Engin, elbette her devletin sırları vardır. Ne yani gizli kalması gereken bilgiler ortalığa saçılsın, dost düşman herkesin eline geçsin öyle mi” diyen devlet tapıncıyla bilinci sakatlanmışlara boşverelim ve ısrarla soralım:
Kurulmuş olması bile Anayasal suç olan (Çünkü gizli örgüt olarak kuruldu, denetim dışı kaldı ve devlet tarafından varlığı hep inkâr edildi ve hâlâ da edilmekte) JİTEM’in kirli ve kanlı çamaşırları niçin devlet sırrıdır?
Bizlerden saklanan nedir? O belgelerde ne gibi bilgiler var ki bizlerden saklanması uygun görülmüştür?
Dahası, o belgelerin ve içindeki bilgilerin devlet sırrı olmasına ve böylece bilinemezlik, görülemezlik kalkanının ardına saklanmasına kimler karar verdi? Hangi politikacılar, hangi üniformalı ya da üniformasız bürokratlar?
Ve ne hakla?
Birilerinin “bildiği”, bizim “bilmediğimiz” bilgiler var. Bunları gizli kalması kararını, o bilgileri elinde tutan “birileri” veriyor. Bizim bilmemiz içinse gene o “birileri”nin karar vermesi gerekiyor. Bizim bu bilgileri ne zaman bilmemiz gerektiğine de gene o “birileri” karar veriyor. Bu çarkın böyle dönmesine de böyle bilgilere “devlet sırrı” denmesi, denebilmesi yol açıyor. Ama hangi bilgilerin “devlet sırrı” olduğuna da gene o “birileri” karar veriyor.
Niye?
Birileri –onlar her kimse ve niye onlarsa- bu belgelere ulaştı, bilgileri elde etti ve kendilerinden başkalarının görmesini, bilmesini devlet sırrı ilan ederek önledi.
***
Sır nedir?
Biliyorum, hepimizin bir ya da çok sırrı vardır. Başkalarının bilmesini istemediğimiz bize ait özel bilgiler, eylemler vb…
Ama onlar bizim özel yaşamımızın sırları ve onların bilinmemesini istemek de, sağlamak da bizim hakkımız…
Peki devletin sırları deyince de böyle bir haktan söz edilebilir mi?
Devlet yurttaşlarından neyi, neden saklar?
Yurttaşlarca bilinmesinde sakınca yoksa devletin yapıp ettikleri niye sır olsun ki?
Birilerinin bilme hakkını ellerinde tutmasına itiraz ediyorum. Bizim oylarımızla iş başına gelen, bizim vergilerimizi kullanarak bu işleri çevirenlere itiraz ediyorum. Hepsini birer birer ve anında bize açıklamak zorundalar. Biz yurttaşız ve hepsinin üstündeyiz.
Asil biziz. Onlar vekil.
Patron biziz. Onlar memur.
Mesela JİTEM belgeleri…
Birilerinin içindekileri bilmesi ve bizlerin bilmemesini yurttaşlık onurumu kırıcı buluyorum ve itiraz ediyorum.
Can Yücel “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi” demişti.
Kanımca bir devletin ne kadar az sırrı varsa o devlet o kadar iyidir…
***
Raporun tam metni için: http://www.tesev.org.tr/assets/publications/file/25112013204654.pdf