Basına ve Kamuoyuna,
10 Şubat 2013 tarihinde 19 yaşındaki Şahin ÖNER adlı bir genç, Diyarbakır İli Şehitlik Semtinde meydana geldiği iddia edilen olaylar sırasında yaşamını yitirmiştir. Olayın meydana gelmesinden hemen sonra (10.02.2013 günü saat 22.00 sıralarında) bazı medya organlarında Diyarbakır Valiliği kaynak gösterilerek, bir göstericinin el yapımı patlayıcıyı polis görevlilerine atmak istediği sırada, patlayıcının elinde patlaması sonucu yaşamını yitirdiği yönünde haberlere yer verilmiştir. Hemen akabinde ise yine bazı medya organlarında Valiliğin açıklamasının aksine çeşitli görgü tanıklarının ifadesine dayanarak, bir zırhlı polis aracının maktule çarptığı ve daha sonra altına alarak sürüklediği, maktulün polisler tarafından olay yakınındaki polis karakoluna götürüldüğü söylenmiştir.
Bu güne kadar olay hakkında herhangi bir açıklama yapmayışımızın sebebi hiç kuşkusuz olaya ilişkin bulgu ve delillerin ortaya çıkmasını beklemek gerektiği yönündeki hassasiyetimizden kaynaklanmaktaydı. Ancak Diyarbakır Valiliğinin daha ortada bir otopsi raporu ve benzeri hiçbir bulgu ve delil yokken olayı bir “terörist faaliyet” olarak sunması, bunu medyaya böyle yansıtması Türk Ceza Kanunun (TCK) 283.maddede düzenlenen “suçluyu kayırma” ve aynı yasanın 277.maddesinde düzenlenen “yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs” suçunu ihlal eder niteliktir. Bu nedenle Diyarbakır Valiliğinin bu açıklamasına ilişkin de soruşturma başlatılması için suç duyurusunda bulunacağız ve bu çerçevede Cumhuriyet Savcılarını suç duyurumuzun gereklerini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Yapılan otopsi raporunda ulaşılan bulgular, Öner’in ölümüne bir bombanın yol açtığı yönündeki Valiliğin yaptığı açıklamayı doğrulamamaktadır. Ancak soruşturmanın TMK 10.madde ile görevli savcılık tarafından yürütülüyor olması, soruşturmanın Valiliğin açıklamaları esas alınarak yürütüldüğünü göstermektedir. Gerek bu durum, gerekse de soruşturmanın bizzat Emniyet Müdürlüğü görevlileri tarafından yürütülmesi, yaşam hakkının ihlalini oluşturan bu suçla ilgili maddi gerçeğin otaya çıkarılmayacağı yönündeki kaygılara yol açmaktadır.
Bilindiği üzere son bir yıl içerisinde sadece Diyarbakır’da benzer şekilde iki (2) olay daha meydana gelmiş, bu olaylar hakkında da etkin ve hızlı bir soruşturma yürütülmemiştir. Nitekim 17 Temmuz 2012 tarihinde Nurhak Çartay, 22 Aralık 2012 tarihinde ise Özgür Arda isimli kişiler polis görevlilerinin açtığı ateş sonucu yaşamlarını yitirmişlerdir. Kamuoyuna da yansımış Baran Tursun, Şerzan Kurt ve benzeri birçok olayda olduğu gibi bu iki olayda da şüpheli polis memurları; “havaya ateş açtım, ateş ederken ayağım kaydı” gibi klişeleşmiş savunmalar yapmışlar, bu savunmalarına itibar edilerek tutuklanmalarına dahi gerek duyulmamıştır.
Son birkaç yıl içerisinde Türkiye genelinde polis görevlilerinin karıştığı benzer çok sayıda olay yaşanmasına rağmen sorumlular hakkında yeterli soruşturma yürütülmemekte, failler etkili şekilde cezalandırılmamaktadır. Adli ve idari bürokrasinin bu olaylara kayıtsız ve caydırıcı olmayan tutumu bu ve benzeri olaylara karışan kolluk görevlileri açısından bir “ceza bağışıklığı” yaratmaktadır. Son dönemlerde polis memurlarının karıştığı bu tür olaylardaki artışın temel nedeni bu kayıtsız tutumlardan kaynaklanmaktadır.
Hiç kuşkusuz yaşam hakkının ağır ihlalini oluşturan bu ve benzeri suçlara karşı kayıtsız kalmayacağız. Faillerin ortaya çıkarılması ve cezalandırılması konusundaki çabamızı geçmişte olduğu gibi bugünde sürdüreceğiz. Ancak başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere, tüm idari ve adli makamları bu suçların adli ve idari yönden soruşturulması, failleri korumak yerine etkin, hızlı ve adil bir soruşturma ve kovuşturma yürütmeye çağırıyoruz. Aksi taktirde vatandaşın devlete ve hukukun üstünlüğüne inancını yitireceğini, bununda toplumsal barışa bir katkı sunmayacağını belirtmek isteriz.
Son olarak bu olayın da Aydın Erdem, İbrahim Halil Oruç, Nurhak Çartay ve Özgür Arda’nın öldürülmeleriyle sonuçlanan olaylarda olduğu gibi etkin bir şekilde soruşturulmamasından kaygı duymaktayız. Bu vesile ile hem geçmişte yaşanan ve yaşam hakkının ihlali ile sonuçlanan olayların, hem de Şahin Öner’in ölümü ile sonuçlanan bu olayın takipçisi olacağımızı bir kez daha yineliyoruz. Adli ve idari yetkilileri de yaşam hakkı ihlallerinin önlenmesi ve etkin bir şekilde kovuşturulması için yasanın kendilerine yüklediği yetki ve sorumluluğun ve kamu vicdanının gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.
Diyarbakır Barosu İHD Diyarbakır Şubesi