Elif Akgül- 1,3,10 Şubat 2021
Mahkeme: İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2016/32
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin görülen, dönemin İstanbul ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul ve Trabzon Jandarma Komutanlığı ve İstihbarat Daire Başkanlığı’nda görevli kamu görevlilerinin yargılandığı 6’sı tutuklu, 13 firari, 76 sanıklı davanın 127, 128 ve 129. duruşmaları 1, 3 ve 10 Şubat’ta görüldü.
15 Aralık’taki duruşmadan bir gün önce savcı Muhammed İkbal Anar esas hakkında mütalaasını açıklamış, Savcı Anar bir kısım sanıklar için beraat, bir kısım sanıklar için “FETÖ üyeliği”, bir kısım için “FETÖ yöneticiliği” ve bir kısmı içinse “görevi ihmal” suçlamalarından ceza istemişti. Dava sanıkların esas hakkına mütalaaya karşı savunmalarıyla sürüyor.
1 Şubat’taki duruşmada sanıklardan Muharrem Demirkale ve Ramazan Akyürek’in, 3 Şubat’taki duruşmada Ali Fuat Yılmazer’in ve 10 Şubat’ta da Dink ailesi avukatları esas hakkında mütalaaya karşı beyanda bulundu.
Duruşma Öncesi
Duruşma İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1. Kat C Blok’ta bulunan büyük salonda görüldü. Koronavirüsü pandemisi nedeniyle duruşma maskeli olarak yapıldı, duruşma salonundaki koltuklar sosyal mesafelenmeye uygun olarak kapatılmıştı.
Duruşma Salonu ve Katılım
Duruşmada izleyici olarak az sayıda sanık yakını ile basın mensupları yer aldı.
Davayı Hrant’ın Arkadaşları, Diken, Evrensel ve adliye muhabirleri takip etti.
1 Şubat 2021/ 127. duruşma
Saat 10.20’de başlayan duruşmada tutuksuz sanıklardan Ali Öz hazır bulunurken tutuklu sanıklardan Muharrem Demirkale ve Okan Şimşek tutuklu bulundukları hapishanelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Tutuklu sanıklardan Ramazan Akyürek ile Veysal Şahin ise duruşmanın öğleden sonraki kısmında SEGBİS ile bağlandı.
Duruşmada ilk olarak Muharrem Demirkale esas hakkında mütalaaya karşı beyanda bulundu. Beyanını bir sunum üzerinden yapan Demirkale, sunumunu SEGBİS ile ekrana yansıttı. Sunumun Türkiye bayrağı üzerinde “Sevdam Sensin” yazılı bir görselle başladı.
Cinayet işlendiğinde İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü Bölücü Faaliyetler İstihbarat Tim Komutanı olarak görev yapan Demirkale için iddianamede Agos gazetesi çevresinde bulunan ve Ogün Samast’ı takip eden Jandarma görevlilerinin komutanı olduğu ve savcı Zekeriya Öz ile cinayetten 1 gün önce ve 1 gün sonra 7 kez telefon görüşmesi yaptığı belirtiliyor.
Konuşmasına Rakel Dink’in ve ailesinin acılarını paylaştığını belirterek başlayan Demirkale, “Onun elinden tutuyorum” dedi.
19 Ocak günü Hrant Dink’in vurulmasından yarım saat önce evinde olduğunu ifade ederek, görüntü tutanaklarını hazırlayan polislerin, teşhisin imkansız olduğunu bile bile kendilerine kumpas kurduklarını, bu konuyla ilgili savcı ile görüşmek istediğini, bilirkişi incelemesi talep ettiğini ancak tüm bunların reddedildiğini söyleyen Demirkale şöyle konuştu:
“Hikaye tadında iddianame ve mütalaa hazırlanmış. Psikolojisi bozuk ve sürekli çelişen ifadeleri olan Ogün Samast’ın beyanlarına itibar edilmiş ve bu ifadelere dayanılarak jandarmanın kendisini takip ettiğinin iddiasında bulunulmuş. Cinayet saatinde HTS kayıtlarına göre bambaşka bir yerde olduğunun belgeli.”
“Darbeden 4 ay önce eğitim vermek için Adana’dayken tanıdığım bir gazeteci aradı. Adımın bu dosyada geçtiğini söyledi. Aynı gazeteci beni başka bir gazeteci ile konuşturmak istedi. Konuştum. Bu gazetecilerde herkesten önce iddianame vardı; bana okundu.”
“Birtakım kişilerle yaptığım konuşmalar suçlanmam için yeterli değil. Benim Ali Fuat Yılmazer’le konuşmamın neresi suç? Neyle suçladığımı tam olarak hâlâ bilmiyorum ki doğru düzgün savunma yapabileyim. Savunma hakkımız baştan sonra yerle bir edildi. Hakkımızdaki ithamların hiçbiri suç teşkil etmemektedir.”
“Emniyette bize baskı yapıldı. Fotoğrafları gösterirken teşhis edenlere baskı yapıldı. Görüntülerdeki kişiler bırakın istihbaratçı olmayı jandarma bile değil.”
“80-90 kişinin karıştığı ve bildiği illegal cinayet işlenebilir mi? Aleyhime delil toplanması kadar soruşturma aşamasında lehime de delil toplanması da gereklidir. Hani nerede? HTS kayıtları olay yerinde olmadığımı gösterince bu sefer personeli koordine ettiğim iddia ediliyor. Benim personelimden hiç kimse olay yerinde bulunmamıştır.”
“İddianameyi anlaşılmasın diye karışık yazmışlar. Savcı Zekeriya Öz‘ün beni telefonla aramış olması Bitlis’te aynı dönemde görev yapmış olmamızdan kaynaklanmaktadır. Ayrıca jandarma istihbaratçının savcılarla görüşmesi olağandır. Özellikle Ergenekon Balyoz soruşturmalarından sonra Zekeriya Öz’den uzak durmaya çalıştım. Zekeriya Öz’e makam ve zırhlı araç tahsis eden ben değilim.”
“MİT ile de çok sıkı çalıştım. Ahmet İlhan Güler mahkemede akıllara ziyan ifadelerde bulundu. ‘Ses getirecek eylemden başka bir şey anladık’ dedi. Bu mahkemede biz tamamen taraflı bir şekilde yargılandık. Bunu belirtmek istiyorum. Mahkemeler tarafsız olmalı.”
“İstanbul jandarmasından hiçbir personelin ByLock kaydı yok. Bu yazılmamış. Önemli değil mi? Ben kendi çocuğumu askeri okula sokamadım; güya ben ‘Altın Çocuk’um… İddianamenin her yerinde çelişki var. Kim ne derse desin vatan sevdam ancak kara toprakla biter.”
Saat 12.03 itibariyle duruşmaya öğle arası verildi. 13.31’de devam edilen duruşmada cinayet istihbaratı geldiğinde Trabzon İl Emniyet Müdürü, cinayet işlendiğindeyse İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan tutuklu sanıklardanRamazan Akyürek SEGBİS marifetiyle dinlendi.
“Suçlamalar soyut iddialara dayalıdır. Görevlerim suç gibi gösterildi. Mücadele ettiğim suçlarla itham edilirken Trabzon İl Emniyet Müdürü olmam yeterli delil gibi göründü” diyen Akyürek şunları söyledi:
“Belge yok etmedim, sahte belge üretmedim, kimsenin ölmesini istemedim, emniyet dışında başka hiçbir yerde görevde olmadım. Elde edilen istihbari bilgiyi vakıf olduğum gün Daire Başkanlığı’na ve İstanbul’a bildirilmesini sağladım.”
“Dink 2004’ten beri hedef alınmış biridir. Bunlardan biri de Yasin Hayal’di (azmettirici). Hayal cezaevinden çıkınca fiziki, teknik takip ve yardımcı istihbarat elemanı (YİE) ile takip ettik. Hayal ile ilgili bilgiyi edinildiği gün paylaştık. Sonrasında Erhan Tuncel’in (azmettirici) YİE’likten çıkarılması ve diğer olumsuz gelişmelerde ben Trabzon’daki görevimde değildim. İstanbul Emniyeti Hrant Dink’e yönelik gelişmeleri biliyordu. Trabzon’dan 11 ay önce gelen resmi yazıya cevap vermediler. Onu korumadılar. Bense cinayetten üç ay önce 81 ile imzamla tamim gönderdim. Benim hiçbir ihmalim söz konusu değildir. Bu istihbarata ilişkin gelişmeleri takip etmek İl Emniyet Müdürlerinin görevidir. 8 Mayıs 2006’da Trabzon’dan ayrıldım. Cinayet hazırlığına ilişkin aldığı istihbaratı bildirmeyen Trabzon Jandarma Komutanı Ali Öz’dür, ben değilim.”
“Hrant Dink ile ilgili eylem haberinin yollanmasından 3 ay sonra ben daire başkanı oldum. Bana operasyon talebi gelmemiştir. Hrant Dink konusu hiç gündeme gelmedi. Koruma kararı da ancak illerde alınabilir. İstanbul Valisi sorumluluğundadır. İstanbul Emniyeti’nin Hrant Dink konusunu koruma komisyonuna intikal ettirmesi gerekirdi. Hrant Dink yazılar yazdı. İstanbul’da bu tehdit atmosferi varken ve Trabzon’dan cinayet hazırlığı bilgisi gelmişken Muammer Güler, Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler bütün bu süreçte İstanbul’da görevdeydi.”
“Cinayet döneminde Trabzon ve İstanbul Emniyeti’nde görevli değildim. Ben görevimi yaptım. İhmalim yoktur. İstanbul Emniyet Müdürü veya İstihbarat Şube Müdürü değildim. Buna rağmen onlar tutuksuz yargılandı, ben tutukluyum. Sahte rapor hazırlatan, bilgi vermeyen, önlem almayan, cinayet sonrasında ifade vermesin diye personele baskı yapan ben değilim.”
“Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay’ın da konuya vakıf olmadığını söylemesi doğru değildir. Erhan Tuncel ile ilgili evraklarda imzası var. Ahmet İlhan Güler yerine Ali Fuat Yılmazer’in atanması benimle ilgili değil. O dönemde Cumhuriyet gazetesi ve Danıştay saldırıları oldu ve üst makamlar İstanbul’daki zaafa dikkat çekti. Ahmet İlhan Güler’e daha rahat birkaç ili önerdim. O bana İstanbul’dan ayrılmak istemediğini söyledi. Cinayetten sonra görevden alındı ve Yılmazer oraya atandı. Ergenekon ve balyoz baştan sonra İstanbul’da yapıldı.”
Mahkeme Başkanı Akın Gürlek’in “savunmasını toparlaması” için sözünü kesmesi üzerine Akyürek beyanını şöyle bitirdi:
“Kutsal bildiğim her şey adına yemin ederim ki savcının benimle ilgili kurgusu yalandır. Dink’in öldürülmesinde hiçbir dahlim, onun öldürülmesi için ortam hazırlamam iftiradır. Dink’in öldürülmesi ile ilgili bir irtibatım olmadı. Bu davada bazı kamu görevlileri kusurludur ve cezalandırılmalıdır. Ancak ben altı yıldır cezalandırılıyorum. Daha fazlasını yapsaydım da Dink hayatta olmazdı. Bu dava Dink’in sorumlularının cezalandırılmasından çok uzaklaştı.”
Duruşma saat 15.34’te bitti.
3 Şubat 2021/ 128. duruşma
Saat 10.20’de başlayan duruşmada Ali Öz hazır bulunurken, tutuklu sanıklar Ali Fuat Yılmazer, Ramazan Akyürek, Okan Şimşek, Muharrem Demirkale ve Veysal Şahin SEGBİS aracılığıyla duruşmaya katıldı.
Duruşmada ilk olarak söz alan Akyürek’in avukatı Kübra Gülaçtı önceki celsede müvekkilinin savunmasının yarım kaldığını, bu durumun Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) uyarınca mutlak bozma sebebi olduğunu belirtti.
“İstanbul İstihbarat Şubesi, İstanbul Koruma Şubesi’ni harekete geçirmeliydi. İstihbarat Daire Başkanı olan müvekkilim bundan sorumlu olamaz” diyen Gülaçtı, o dönem Orhan Pamuk hakkında verilen koruma kararını hatırlatarak aynısının Dink için de çıkarılması gerektiğini ifade etti. 2007’da Pamuk hakkında sanıklardan Ahmet İlhan Güler ve Celalettin Cerrah’ın iddia ettiğinin aksine kendi talebi olmaksızın koruma kararı alınmış, kararda Güler ve Cerrah’ın da imzaları yer almıştı.
“İddia makamı olayların başından sonuna kadar müvekkilime sorumluluk atfetmeye çalışmış. Ama hiçbir şekilde dahil olmadığımız kanıtlarla sabit. Dosya kapsamında toplanan tüm deliller benim müvekkilimin masumiyetini ortaya koyuyor. Müvekkilim, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç ile birlikte görevini yapmış olan yegane kişidir. Ama hala daha 6 yıldır tutuklu olarak yargılanıyor. Bunu anlamamız mümkün değil” diyen Gülaçtı, “Kamu vicdanı, müvekkilimin bu dosyadan beraatiyle huzur bulacaktır” diyerek beraat talep etti.
Ardından duruşmada, cinayet istihbaratı geldiğinde İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olan, cinayetten sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Başkanı olan Ali Fuat Yılmazer, esas hakkında mütalaaya karşı beyanda bulundu.
Yılmazer savunmasına şöyle başladı:
“Savcılık mütalaasını okuyunca ne diyeceğimi nasıl savunmaya yapacağımı şaşırdım. Ben de 6 yıldan fazladır tutukluyum. Çok heyet değişti, yaptığımız huzurda savunmalar var. İlk iddianameyle hakkımızda isnat edilen suçlamalar tartışıldı. Siz benim eski savunmalarımı bilmiyorsunuz. Ancak öyle bir savcılık mütalaası var ki iddianame resmen kopyala-yapıştır ile kopyalanmış ve mütalaaya dönüşmüş. Samsun’daki görüntülerin sızdırılmasına dair üçüncü bir iddianame hazırlandı. Benim savunmam alınmadı. Birkaç defa da hatırlattım. Sonra savcı mütalaasını açıkladı.”
“Benim bu davada yargılanmam hukuksuzdur” diyen Yılmazer, “Erhan Tuncel’i, Yasin Hayal’i, Ogün Samast’ı bu cinayete teşvik eden tek gerekçe maktulün yargılandığı davalar, onu hedef haline getirenlerdir” diye konuştu.
Duruşmaya 12.25 itibariyle öğle arası verildi. 13.37’de devam eden duruşmada “Benim aleyhime tanzim edilmiş hiç müfettiş raporu yok ama tutuklanma gerekçem. Aksine bunlar benim suçsuzluğumu, görevde kusurumun olmadığını söyleyen raporlar. Hakkımdaki iddiaların hepsi yalan ve iftira beyanlardır, benim için geçersizdir” diyen Yılmazer şöyle devam etti:
“Ben hiç görmediğim, bilgimin olmadığı, işlem yapmadığım bir rapordan ötürü cinayetin azmettiricisi oldum. Dink’i koruyamayarak, tüm baskıya hedef olarak açık halde bırakanlar cinayetin azmettiricisi değildir de ben nasıl öyleyim? Hayatımda Trabzon’a gitmedim. Trabzon planlı istihbarat operasyonu başlatmamış ki koordine edeyim. Talep yok ki istihbarat operasyonu olsun. Operasyon yapılmamasının tek nedeni Engin Dinç’in bu yazıyı yazmamış olmasıdır.”
“Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, Erhan Tuncel‘i odasında sık sık ağırlayacak, telefonla konuşacak kadar yakın ilişki içinde iken bu cinayetin azmettiricisi olarak suçlanmıyor ama evrakı dahi görmemiş ben azmettirici oluyorum? Bu işin asıl sorumluları İstanbul İstihbaratı ile Koruma Şubesidir. Emniyet Genel Müdürlüğü nezdindeki merkez koruma komisyonu bu işin sorumlusu değildir. Sorumluluk benim de üyesi olduğum kısmın yükümlülüğünde değildir.”
Yılmazer’in ardından avukatı Büşra Burçe Avcı da delil yetersizliği gerekçesiyle beraat istedi.
Duruşma, saat 14.43’te, 10 Şubat’ta devam edilmek üzere sona erdi.
10 Şubat 2021/ 129. duruşma
Saat 10.50’de başlayan duruşmada tutuksuz sanıklar Ali Öz, Reşat Altay ve Ahmet İlhan Güler hazır bulunurken, tutuklu sanıklar Okan Şimşek, Muharrem Demirkale ve Veysal Şahin SEGBİS marifetiyle duruşmaya katıldı.
Duruşmada Dink ailesi avukatlarının beyanı dinlendi. İlk olarak avukatlardan Emel Ataktürk söz alarak beyanlarının yapısını aktardı. Davanın yıllar sürdüğünü bu nedenle kısa sürede kapsamlı beyan hazırlayamacaklarını belirten Ataktürk, bu nedenle Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ve Engin Dinç’in sorumluluğu üzerine beyanda bulunacaklarını ifade etti.
Ataktürk, savunmanın odağını şöyle aktardı:
“Hrant Dink cinayetine giden süreçte yaşananlar, Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş ve cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkartmaya yönelik soruşturma derinleştirilmemiştir. Cinayete giden süreçte Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyen kişiler soruşturulmamış, soruşturulan ve şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırımhakkında da etkili bir soruşturma yürütülmeksizin kovuşturmasızlık kararı oluşturulmuştur.”
“Cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurum yetkili ve görevlileri ile ilgili yapılan yazışmalarda cinayette sorumluluğu tartışılan kişilerin yetkili ve görevli oldukları kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamıştır.”
“Cinayette sorumluluğu olan Devlet görevlilerinin bir bölümü, hatta önemli bir bölümü cinayete dair soruşturmanın yürütümünde görev almışlardır ve yanı sıra soruşturma ve dava dosyalarına bizzat bilgi ve belge göndermiş, beyanlarda bulunmuş ve değerlendirmeler yapmışlardır.”
“Cinayette sorumluklarına dair ciddi iddialar bulunan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmamıştır.”
“İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında cinayette sorumluluklarına dair deliller bulunmasına rağmen iddianame düzenlenmemiştir.”
“Elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır.”
Ardından Hrant Di̇nk, Agos gazetesi̇, Hrant Di̇nk hakkında açılan davalar, Di̇nk i̇le i̇lgi̇li̇ yaşananlar i̇le Di̇nk ve azınlıklarla ilgili̇ yaşanan olaylara ilişkin beyanda bulunan Ataktürk özetle şunları ifade etti:
“Hrant Dink yazdığı yazılarda, katıldığı program, panel ve sempozyumlarda Ermeni meselesini, Ermeni toplumunun ve kurumlarının yaşadığı sorunları etkili bir üslup ile tartışmaya açmıştır. 2002 yılında Şanlıurfa’da konuşmacı olarak katıldığı bir sempozyumda “Ben Türk değilim, Türkiyeliyim ve Ermeniyim” şeklinde beyanda bulunduğu için hakkında “Türklüğü Neşren Tahkir ve Tezyif” suçlaması ile dava açılmıştır. Hrant Dink, hakkında açılan bu ilk davada beraat etmiştir.”
“2003 yılında, Hrant Dink’e karşı Sydney’de bulunduğu sırada silahlı bir eylem yapılacağına dair ihbar mektubu Dışişleri Bakanlığınca 17 Ocak 2003 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına ve MİT Müsteşarlığına intikal ettirilmiş, söz konusu ihbar İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğüne ve İstanbul İl Emniyet Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından da 28 Ocak 2003 tarihinde İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğüne gönderilmiştir. Bu ihbarla ilgili değerlendirme ve çalışmalar ise Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ile MİT Müsteşarlığı tarafından yapılmıştır.”
“Ermeni Patriği Mutafyan tarafından, İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Emniyet Müdürlüğüne 28 Ocak 2004 tarihinde müracaatta bulunulmuş; Ermeni toplumuna yönelik tehditlerden bahisle ‘bir internet sitesinde bomba yapım tekniklerinin anlatıldığını, sitenin içeriğinde Ermeni cemaatine ait okul, kilise ve kurumların adresleri belirtilmek suretiyle hedef gösterildiği ve bunun son derece vahim sonuçlara yol açabileceği’ belirtilmiş, konunun ivedilikle araştırılması ve gereğinin yapılması talep edilmiştir. Bu konu ile ilgili İİEM tarafından çalışma ve soruşturma yapılmış, soruşturma kapsamında Gökhan Türkmen adlı bir kişi 08 Şubat 2004 tarihinde tutuklanmıştır.”
“Agos gazetesinin 6 Şubat 2004 tarihli nüshasında Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin iddiayı içeren bir haber yapılmıştır. Haberin Hürriyet gazetesinde yayınlanmasının ardından Genelkurmay Başkanlığı tarafından 22 Şubat 2004 tarihinde bu haberden hareketle Hrant Dink’e yönelik oldukça ağır ifadeler içeren bir basın açıklaması yapılmıştır.”
“Genelkurmay Başkanlığı tarafından, bu basın açıklamasının yanı sıra MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun aranmış Hrant Dink ile ‘görüşülmesi’ istenmiştir. Genelkurmay Başkanlığının bu isteği ve talebi üzerine MİT Müsteşarı Şengal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı H.Kubilay Günay’ı arayarak Hrant Dink ile görüşülmesi talimatını vermiş, H.Kubilay Günay da İstanbul Valisi Muammer Güler’i aramış, taraflar bu görüşmenin İstanbul Valiliğinde yapılmasını karara bağlamışlardır. Emniyetten ve Azınlıklardan sorumlu vali yardımcısı Ergun Güngör 23 Şubat 2004 tarihinde Hrant Dink’i telefon ile arayarak valiliğe gelmesini istemiş ve 24 Şubat 2004 tarihinde de İstanbul Valiliğinde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve Handan Selçuk tarafından Hrant Dink ile [Hrant Dink’in “had bildirme” olarak tarif ettiği] görüşme gerçekleşmiştir.”
“Hrant Dink’in Agos gazetesinin 13.02.2004 tarihli nüshasında yayımlanan yazısındaki ‘Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur’ ifadesi, bağlamından koparılmak sureti ile 25 Şubat 2004 tarihinde Mehmet Soykan ve Recep Taner isimli kişiler tarafından ayrı ayrı suç duyurusuna konu edilmiştir. Türk Ortodoks Kilisesi tarafından da ‘Ermeni Kimliği Üzerine – Türk’ten Kurtulmak’ ve ‘Ermeni Kimliği Üzerine – Ermenistan’la Tanışmak’ başlıklı yazıları nedeni ile İstanbul C. Başsavcılığı nezdinde ayrıca suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu gelişmeleri takiben tek tip dilekçelerle ama ayrı ayrı birtakım kişi ve kuruluşlar Hrant Dink hakkında suç duyurularında bulunmuşlardır. 26.02.2004 tarihinde Levent Temiz adlı kişi önderliğinde bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmış, ‘Ya Sev Ya Terk Et’, ‘Bir Gece Ansızın Gelebiliriz’ sloganları atılmıştır. 03.03.2004 tarihinde kendilerini ‘Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu’ olarak adlandıran bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmış, İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli tarafından bu gelişmeler üzerine Agos gazetesi ile Hrant Dink’in evinin çevresinde güvenlik tedbirleri alınmasına karar verilmiştir.”
“16 Nisan 2004 tarihinde Hrant Dink ve Karin Karakaşlı hakkında ‘Türklüğü Neşren Tahkir ve Tezyif Etmek’ suçlaması ile iddianame düzenlenmiştir. Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen davada 7 Ekim 2005 tarihinde Hrant Dink hakkında ‘mahkumiyet’ kararı verilmiştir. Dink hakkında mahkûmiyet kararı oluşturulması üzerine basına yaptığı açıklamada: ‘Bu suç benim algılamamla ırkçılıktır ve ben böyle bir suç işlemedim. Bu benim alnıma sürülmek istenen kara bir leke, yargı eğer bunu düzeltmezse ülkemi terk eder, çeker giderim.’ şeklinde beyanda bulunmuş, mahkûm edildiği davada şikâyetçi olan kesimler tarafından bu beyan gerekçe gösterilerek ‘adil yargılamayı etkileme’ suçlamasıyla Hrant Dink hakkında şikâyette bulunulmuş ve Hrant Dink hakkında 14 Ekim 2005 tarihinde bir dava daha açılmıştır.”
“Hrant Dink, 14 Temmuz 2006 tarihinde Reuters Haber Ajansına ‘Elbette soykırım diyorum’ şeklinde beyanda bulunmuş, bu beyan Agos gazetesi tarafından haberleştirilmiş, bu beyan ve haber nedeni ile 2006 yılı Eylül ayında Hrant Dink, Arat Dink ve Sarkis Seropyan hakkında ‘Türklüğü Aşağılama’ suçlaması ile yeni bir dava daha açılmıştır. Açılan bu davalarda adliye binası önünde Hrant Dink’e yönelik eylemler yapılmış, pankartlar açılmış, adliye binası içinde Hrant Dink’e yönelik fiziki saldırı girişimleri yaşanmıştır.”
“2002-2007 yılları arasında ulusalcı-aşırı milliyetçi akımlarda artış meydana gelmiş, birçok dernek ve oluşum kurulmuş, Hrant Dink bu akım ve oluşumların doğrudan veya dolaylı hedefi haline getirilmiştir. Hedef haline getirilmesi sürecinde Hrant Dink’e yönelik ‘azınlık-misyonerlik-vatana ihanet’ gibi terimler ve Hrant Dink hakkında ‘Türklüğü aşağılama’ suçlaması ile kurulan haksız hükümden sonra ‘tescilli Türk düşmanı’ gibi terimler kullanılmıştır.”
“Hrant Dink öldürülmeden bir hafta önce Agos gazetesinin 12 Ocak 2007 tarihli nüshasında ‘Niçin Hedef Seçildim’ başlığını taşıyan yazısında da, Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklama, 24 Şubat 2004 tarihinde İstanbul Valiliğinde gerçekleşen görüşme, Agos önünde yapılan eylem ve yaşadıklarını anlatmıştır.”
Ataktürk’ün ardından Hakan Bakırcıoğlu “Di̇nk’e yöneli̇k yaşanan geli̇şmeler, Di̇nk’e yöneli̇k ‘tehdi̇t atmosferi̇’ i̇le Hayal ve 2004 tari̇hli̇ Mc Donalds eylemi̇, devleti̇n güvenli̇k ve i̇sti̇hbarat bi̇ri̇mleri̇ni̇n yanı sıra üst düzey tüm kurumlarının bi̇lgi̇si̇ dahi̇li̇ndedi̇r” üst başlığıyla şu beyanlarda bulundu:
“Hrant Dink’in ölüm tehditleri aldığı, Hrant Dink’e yönelik bir tehdit atmosferinin bulunduğu Devletin güvenlik ve istihbarat birimleri tarafından 2004 yılı itibari ile bilinmektedir.”
“Yasi̇n Hayal 24 Eki̇m 2004 tari̇hi̇nde Mc Donalds adlı i̇şletmeye yöneli̇k el yapımı bomba i̇le saldırı düzenlemi̇ş, bu eylem ve eylemci̇ kişiliği̇ nedeni̇ i̇le devleti̇n tüm bi̇ri̇mleri̇ tarafından bi̇li̇nen bi̇ri̇ olmuştur. Yasin Hayal’in gerçekleştirdiği Mc Donalds eylemi ile Yasin Hayal’in yapısı ve eylemci kişiliği önemsenmiş; gerçekleştirdiği eylem, kişiliği, yapısı ve yakalanmaması durumunda yapmayı tasarladığı eylemlere dair İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri tarafından belgeler düzenlenmiş; bu belgeler 81 İl Emniyet Müdürlüğüne, İçişleri Bakanlığına, Emniyet Genel Müdürlüğüne, Genelkurmay Başkanlığına, MGK Genel Sekreterliğine, Jandarma Genel Komutanlığına, MİT Müsteşarlığına gönderilmiştir. Düzenlenen bu belgeler ile devletin önemli tüm birimleri, Mc Donalds eylemi ve Yasin Hayal konusunda 2004 yılı itibari ile bilgi sahibi olmuşladır.”
“Trabzon İl Emni̇yet İsti̇hbarat Şube Müdürlüğü tarafından 17.02.2006 tarihinde İstanbul İl Emni̇yet İsti̇hbarat Şube Müdürlüğü’ne Yasi̇n Hayal tarafından Hrant Di̇nk’e yöneli̇k eylem yapılacağı bi̇lgi̇si̇ aktarılmıştı. Bu bi̇lgi̇, yazının gönderi̇lmesi̇nden bi̇r gün önce 16.01.2006 tari̇hi̇nde Engi̇n Di̇nç tarafından Ahmet İlhan Güler’e telefon i̇le şi̇fahi̇ olarak da aktarılmıştır.”
“Ci̇nayet öncesi̇ ‘i̇sti̇hbarat değerlendi̇rme projesi̇’nde Hayal ve Di̇nk’e ai̇t şahıs sorgu ekranına bi̇lgi̇ler yüklenmi̇ş, İİEM görevli̇leri̇ tarafindan Hayal ve Di̇nk’i̇n ‘şahıs’ sorgusu yapılmış, yazılan bilgiler kontrol edilmiştir.“
“Celaletti̇n Cerrah, Ahmet İllhan Güler i̇le İstanbul İl Emni̇yet Müdürlüğü görevli̇leri̇ Hrant Di̇nk’e yöneli̇k tehdi̇t atmosferi̇nden haberdar ve Di̇nk’i̇n öldürüleceği̇ bi̇lgi̇si̇ne sahi̇pti̇rler. Bu bi̇lgi̇lere sahi̇p olmalarına rağmen Di̇nk’e yöneli̇k şahsi̇, fi̇zi̇ki̇ ve mekansal koruma tedbi̇rleri̇ni̇ almamış, koruma tedbi̇ri̇ alınmasına yöneli̇k bi̇ldi̇ri̇mlerde bulunmamış, yazışmalar yapmamış ve Di̇nk ci̇nayeti̇ni̇n i̇şlenmesi̇ni̇ olanaklı hale geti̇rmi̇şlerdi̇r.”
“Celalettin Cerrah ile Ahmet İlhan Güler yıllar içerisinde farklılaşan, çeşitlenen ve yer yer çelişkiler içeren birkaç savunma argümanı geliştirmişler ve zamanla da bu argümanları ‘olgunlaştırmışlardır’. “
“17.02.2006 tari̇hli̇ yazıda Ermeni̇lere karşı büyük ki̇n besleyen ve İstanbul’da eylem planlayan Yasi̇n Hayal‘i̇n hedef seçti̇ği̇ Di̇nk’e yöneli̇k ‘ses geti̇ri̇ci̇ eylem’ yapacağı bi̇lgi̇si̇ Hayal’i̇n Di̇nk’i̇ öldürmeyi̇ tasarladığı bi̇lgi̇si̇di̇r ve bu husus tartışmaya yer vermeyecek açıklıktadır. Dava dosyasındaki belgeler incelendiğinde, ‘ses getirici eylem’ veya ‘sansasyonel eylem’ nitelemesinin istihbarat ve emniyet belgelerinde ciddi, vahim eylemleri tanımlamak için kullanıldığı görülmektedir.”
“TİEM İsti̇hbarat Şube Müdürlüğü’nün 17.02.2006 tari̇hli̇ yazısında yer alan bi̇lgi̇ler somut ve kesi̇n ni̇teli̇k taşıyan bi̇lgi̇lerdi̇r.”
“17.02.2006 tari̇hli̇ yazı Osman Hayal’e i̇li̇şki̇n ‘tahki̇kat’ yapılması talebi̇ni̇ i̇çeren bi̇r yazı deği̇ldi̇r. Osman Hayal’e dai̇r bi̇r tahki̇kat yapılmış olması İİEM görevli̇leri̇ni̇n bu yazının gerekleri̇ni̇ yeri̇ne geti̇rdi̇kleri̇ sonucunu doğurmayacağı gi̇bi̇ İİEM İsti̇hbarat Şube Müdürlüğü görevli̇leri̇ tarafından bu yazı üzeri̇ne yapılan bi̇r tahki̇kat da gerçekte bulunmamaktadır.”
“İsti̇hbarat Şube Müdürlükleri̇ arasında yapılan yazışmalarda ’13-900-0008′ ai̇di̇yet kodu i̇le ‘koruma’ talepli̇ yazışmaların yapılmadığı EGM İsti̇hbarat Dai̇re Başkanlığı tarafından bi̇ldi̇ri̇lmi̇şti̇r. Asil olan da yazışmalardaki̇ ‘sayılar’ deği̇l yazının i̇çeri̇ği̇di̇r. Yazının ‘konu’ kısmına ‘Yasi̇n Hayal” veya “Hrant Di̇nk’ yazılmasının da herhangi̇ bi̇r önemi̇ bulunmamaktadır. “
“Koruma Hi̇zmetleri̇ Yönetmeli̇ği̇ 11. madde kapsamında koruma tedbi̇ri̇ Di̇nk ci̇nayeti̇ öncesi̇ İstanbul İl Emni̇yet Müdürlüğü görevli̇leri̇ tarafından Orhan Pamuk’un koruma altına alınması i̇le hayata geçi̇ri̇lmi̇şti̇r.”
“Ahmet İlhan Güler’i̇n i̇ddi̇asinin aksi̇ne Orhan Pamuk’un korunması i̇le i̇lgi̇li̇ süreç Mi̇lli̇ İsti̇hbarat Teşki̇latı tarafından başlatılmamıştır, süreç İstanbul İl Emni̇yet Müdürlüğü görevli̇leri̇ tarafından başlatılmıştır.”
“Engin Dinç tarafından 16.02.2006 tarihinde Ahmet İlhan Güler telefon ile aranmıştır, Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisi bu telefonda da sözlü olarak aktarılmıştır. Ahmet İlhan Güler’in Engin Dinç ile 16.02.2006 tarihinde Yasin Hayal’in Hrant Dink’e eylem düzenlemeyi tasarladığı ile ilgili görüşmediklerine dair beyanı gerçeğe aykırıdır.”
“Yasin Hayal, cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinden önceki tarihlerde İstanbul’a gelmiştir. Osman Hayal de cinayetin işlendiği tarihten önce İstanbul’a gelmiştir ve Osman Hayal cinayetin işlendiği 19.01.2007 tarihinde de İstanbul’dadır.”
“Ahmet İlhan Güler, Celalettin Cerrah ile Ramazan Akyürek tarafından cinayetin işlendiği tarihte yapılan toplantıda, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı bilgisi toplantıya katılanlara aktarılmamıştır.”
“Cinayet mahalline yakın olan, Hrant Dink cinayetine dair soruşturma ve yargılamada önem taşıyan ‘Akbank’ isimli bankaya ait iç kameralar ile bankamatik kamerası 18.01.2007 ve 19.01.2007 tarihlerinde tüm zamana dair kayıt yapmış olmasına, 18.01.2007 – 19.01.2007 tarihlerine ait kayıtlar İİEM görevlileri tarafından alınmış olmasına rağmen, bu kayıtlardan yalnızca bankamatike ait kameranın 19.01.2007 tarihindeki 12.40.55 – 15.23.29 saatleri aralığı ile 18.01.2007 tarihine ait 10.00.00 – 17.59.59 saatleri aralığı ve iç kameralardan sadece birisinin salt 14.15.22 – 15.05.22 saatleri aralığı mevcuttur, bu kameraların diğer tarih ve saatlerdeki görüntüleri ile bu kameralar dışındaki diğer kameraların ise herhangi bir görüntüsü bulunmamaktadır.”
“Bankaya ait güvenlik kamera görüntüleri, Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü görevlilerinin yanı sıra kendilerinin ‘istihbaratçı’ olduğunu beyan eden ve bugün dahi kim oldukları bilinmeyen kişiler tarafından da alınmıştır.”
“Celalettin Cerrah, Ahmet İlhan Güler ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferi ile Dink’in öldürüleceği somut bilgisine sahip olmalarına rağmen, Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekansal koruma tedbirlerini almamış, koruma tedbiri alınmasına yönelik bildirimlerde bulunmamış, yazışmalar yapmamış ve Dink cinayetinin işlenmesini olanaklı hale getirmişlerdir. Cinayetin işlenmesinden sonra ise gerçeğe aykırı belgeler düzenlemiş ve cinayetteki sorumluluklarını örtmeye yönelik çabalar içerisine girmişlerdir.”
Son olarak avukat Hülya Deveci Engin Dinç’in cinayette sorumluluğuna ilişkin verdiği beyanda özetle şunları söyledi:
“Engin Dinç, Yasin Hayal tarafından Hrant Dink’in öldürüleceği somut bilgisine sahip olmasına rağmen cinayeti işleyecek örgüte cinayet öncesi operasyon yapılması sürecini organize etmemiş ve cinayetin işlenmesini olanaklı hale getirmiştir.”
“Engin Dinç TİEM istihbarat şube müdürü olarak görevli olduğu tarihlerde Mc Donalds eylemi gerçekleşmiş, Mc Donalds eylemini gerçekleştiren örgüt açığa çıkarılmamıştır. Bu eylemin faillerinden birinin Erhan Tuncel olduğu bilinmesine rağmen Tuncel bu eylem ile ilgili soruşturmanın ve davanın dışında tutulmuş ve hukuka aykırı şekilde istihbarat elemanı yapılmıştır.”
“TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü ile Dinç tarafından Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği ve Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgileri belgelere aktarılmış, bu bilgiler EGM İstihbarat Daire Başkanlığı ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne iletilmiştir.”
“Yasin Hayal tarafından Dink’in öldürüleceği bilgisi, belgelere aktarılmasının yanı sıra Dink’e yönelik eylem düzenleneceği ile ilgili bilginin somut ve kesin bir nitelik taşıdığı Engin Dinç ve TİEM görevlilerinin beyanlarından da anlaşılmaktadır. Yasin Hayal tarafından Dink’in öldürüleceği bilgisi belgelere aktarılmış fakat süreç içerisinde cinayet planlaması farklılaşmış ancak farklılaşan cinayet planı belgelere aktarılmamıştır.”
“TİEM görevlileri ile Engin Dinç tarafından Dink’in öldürüleceğine dair somut bilgi İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile EGM İstihbarat Daire Başkanlığına aktarılmasına rağmen, Trabzon Valisi’ne, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’na aktarılmamıştır.
“Cinayetin işlenmesinin önlenmesi amacına yönelik 17.02.2006 tarihinden sonra İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile ve EGM İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri ile görüşmeler yapılmamıştır. Nihayetinde de Hrant Dink cinayetini işleyecek örgüte cinayet öncesi operasyon yapılmamış ve bu eylemsizlik ile cinayetin işlenmesi olanaklı hale getirilmiştir.”
“Sonuç olarak Engin Dinç, Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferi ile ilgili bilgi sahibi olmasının yanı sıra Dink’in Yasin Hayal ve üyesi olduğu örgüt tarafından öldürüleceği bilgisi ile Hrant Dink’in öldürüleceği öngörüsüne sahip olduğu halde yasaların kendisine yüklediği sorumluluğu yerine getirmemiş, Hrant Dink’in öldürüleceği somut bilgisine sahip olduğu 17.02.2006 tarihinden sonraki tarihlerde, ölüm sonucunun gerçekleşmemesi amacına yönelik Hrant Dink cinayetini işleyecek örgüte kasıtlı olarak operasyon yapmamıştır ve bu eylemsizliği ile TCK m. 83’de tanımlanan suçu işlemiştir. Bu nedenlerle, Engin Dinç’in TCK m. 83 uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerekliliği bulunmaktadır.”
Duruşma saat 15.00 itibariyle sona erdi. Davaya 5 Mart 2021’de devam edilecek. 5 Mart tarihli duruşmada karar çıkması bekleniyor.