Gülsen Solaker / Ankara
1990’lı yıllarda zorla kaybedilen veya infaz edilen 19 kişi ile ilgili Ankara JİTEM davasının karar duruşmasında mahkeme 17 cinayette sanıkların beraatine hükmetti, iki cinayete ilişkin dosya ise ayrıldı.
1990’lı yıllarda zorla kaybedilen ya da infaz edilen 19 kişinin yakınlarının adalet arayışı on yıllardır sürerken, kamuoyunda “Ankara JİTEM davası” olarak bilinen ancak kökü Susurluk olaylarına kadar uzanan cinayetlerle ilgili davanın karar duruşması bugün Ankara’da görüldü.
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi, faili meçhul cinayetler davasında 17 cinayet yönünden aralarında Mehmet Ağar’ın da bulunduğu 17 sanığın beraatine hükmetti.
Mahkeme, Lazem Esmaeılı ve Asker Smıtko cinayetleri yönünden ise Yeşil kod Mahmut Yıldırım’ın ifadesi alınmadığı gerekçesiyle Mehmet Ağar dahil bazı sanıkların dosyasının ayrılmasına karar verdi.
Mahkeme heyetinin kararını açıklaması öncesinde mütalaasını veren savcı, 17 sanığın beraatini talep ederken, firari Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında dosyanın ayrılmasına, sanık Ahmet Demirel hakkındaki dosyanın ise öldüğü gerekçesiyle düşürülmesini istedi.
Mütalaanın okunmasının ardından söz alan Avukat Mehmet Emin Aktar, “Sonuç bizim için şaşırtıcı değil. Bu mahkemeden adil bir karar çıkmayacağı kanaatimiz pekişti. Siz ne karar verirseniz verin bu sanıklar bizim vicdanımızda mahkum olmuştur” dedi.
Davaya konu olan, zorla kaybedilen veya infaz edilen isimler şöyle sıralanıyor:
“Abdülmecit Baskın, Namık Erdoğan, Metin Vural, Recep Kuzucu, Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Haci Karay, Adnan Yıldırım, İsmail Karaalioğlu, Yusuf Ekinci, Ömer Lutfi Topal, Hikmet Babataş, Medet Serhat, Feyzi Aslan, Lazem Esmaeılı, Asker Smıtko, Tarık Ümit, Salih Aslan ve Faik Candan.”
Davanın sanıkları
Davanın sanıkları arasında ise dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Eski Özel Harekât Daire Başkanı İbrahim Şahin, Korkut Eken, Ayhan Çarkın gibi 19 isim yer aldı. Sanıklar, “cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında insan öldürmek” suçundan Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı.
1990’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerle anılan ve devletin varlığını uzun süre kabul etmediği Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi (JİTEM) 1988’den 2005’e kadar geçen sürede özellikle doğu ve güneydoğudaki birçok faili meçhul cinayetten sorumlu tutuluyor.
Ancak yine aynı dönemde öldürülen Yusuf Ekinci’nin oğlu, davanın müşteki avukatlarından Sertaç Ekinci JİTEM olarak bilinse de aslında bu davanın konusunun “Susurluk çetesi” olarak tanınan kişilerin işlediği cinayetler olduğunu belirtiyor.
3 Kasım 1996 yılında Susurluk’ta meydana gelen trafik kazası emniyet, siyaset ve mafyanın bazı yasa dışı eylemlerde işbirliğini ortaya sererken, dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller kazada hayatını kaybeden mafya lideri Abdullah Çatlı’yı kastederek ‘‘Devlet için kurşun atan da, yiyen de bizim için şereflidir” demişti.
Davanın 2017’deki duruşmasında, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve eşi Özer Uçuran Çiller’in tanık olarak dinlenmesi talebi ise reddedildi.
Davanın seyri
O dönemde öldürülen ya da zorla kaybedilen 19 kişiyle ilgili soruşturma süreci ilk 2011 yılında başladı. O süreçte sanıklardan Ayhan Çarkın itiraflarda bulunarak, işlenen cinayetleri keşiflerde birebir gösterdi.
Üstünde gizlilik kararı bulunan davanın ilk duruşması ise 16 Mayıs 2014’te yapıldı. Tutuklu sanığın olmadığı dava kapsamında eski MİT Güvenlik Daire Başkanı Mehmet Eymür kendisine verilen 29 kişilik infaz listesini mahkemeye sundu.
Avukat Ekinci, bazı cinayetlerde kullanılan Uzi marka silahların sadece özel harekat ekiplerinde bulunduğu bilgisini verdi. Ekinci dosyada başka “ciddi deliller” de bulunduğunu belirterek, sanıkların daha önceki duruşmalara getirilmemesini eleştirdi.
Davanın sanıklarından Mehmet Ağar’ın ifade vermesi için usulde olmayan bir yöntemle özel bir ara duruşma yapıldığını belirten Ekinci, eski İçişleri Bakanına sorularını ancak SEBGİS yoluyla yöneltebildiklerini söyledi.
Ekinci dava sürecinde yaklaşık 15-20 hakim ve en az beş savcı gördüklerini de sözlerine ekledi.
Kayıp yakınları davayı yakından takip etti
Cinayetleri aydınlatılmayı bekleyen 19 kişinin yakınları adaletin yerini bulması umuduyla duruşmaları yakından takip etti.
1992 yılında bir kültür festivaline katılmak için geldiği Diyarbakır’da öldürülen, Kürtlerin ‘Ape Musa’ adıyla tanıdığı gazeteci-yazar Musa Anter’in kızı Rahşan Anter dava öncesinde DW Türkçe’ye yaptığı açıklamada duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Hepimiz babalarımızın bir tanesiydik. Babamın öldürülmesinin üstünden 27 yıl geçti. O zaman 46 yaşındaydım, şimdi ise 72. Arada geçen sürede hiçbir şey değişmedi, geriye kocaman bir hiçlik kaldı.”
12 Kasım 1994’te İstanbul’da arabasında kurşunlanarak öldürülen Kürt avukat Medet Serhat’ın oğlu Rumet Serhat babasını kaybettiğinde 16 yaşında olduğunu belirtti. Serhat, saldırı sırasında aynı arabada bulunan annesinin de ağır yaralandığını ve sakat kaldığını söyleyerek, “Devlet aynı anda iki yanağıma birden şamar indirdi” dedi.
Begüm Erdoğan da babasını kaybeden isimler arasında. 1994 yılında Ankara’da gözaltına alındıktan sonra öldürülen Sağlık Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkan Yardımcısı Namık Erdoğan’ın kızı.
25 yıldır mahkeme kapılarında adalet aradıklarını söyleyen Begüm Erdoğan şöyle konuştu: “Bu kadar zamandır boğazımda bir yumruk ve göğsümde bir hançerle yaşıyorum. Bundan sonra da adaletin tecelli edeceğini düşünmüyoruz ama davamızdan da vazgeçmiyoruz. Ben babamın mezarına gidince mezar taşına bakamıyorum; çünkü kanı yerde. Hiçbir şey yapamıyoruz.”
Faili meçhul cinayetler
Türkiye’deki faili meçhullerle ilgili çok kesin bir rakam söylenemiyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın verilerine göre, 1990 ile 2013 yılları arasında 1919 faili meçhul cinayet işlendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) ise bu rakamları eksik buluyor ve sayının en az 5 bin civarında olduğunu belirtiyor.
Siyasi cinayetlere kurban gidenlerin yakınlarını bir çatı altında toplayan Toplumsal Bellek Platformu’na göre 1990’lı yıllarda sivillere yönelik faili meçhul cinayetler ve zorla kaybetmeler bir devlet politikası olarak uygulandı. Platform bu politika ile yüzleşme fırsatı tanıyan az sayıdaki davanın ise teker teker kapatıldığını belirtiyor.
Ankara’daki bugünkü duruşmanın ardından 1990’lı yıllardaki faili meçhullerle ilgili geriye devam eden iki dava kaldı.