Deniz Tekin – 20 Eylül 2018
Mahkeme: Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi
Dosya No: 2017/431
Polis memuru Yakup Şenocak’ın, 21 Mart 2017’de düzenlenen Newroz kutlamalarına katılmak için Malatya’dan Diyarbakır’a gelen üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’u üstü çıplak şekilde polis kontrol noktasında geçtiği sırada silahıyla vurarak öldürdüğü gerekçesiyle “kasten öldürme” suçundan müebbet hapisle istemiyle yargılandığı Kemal Kurkut Davası’nın üçüncü duruşması 20 Eylül 2018 Perşembe günü Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma Öncesi
Sabah 09:00’da görülecek olan davayı izlemek amacıyla erkenden Diyarbakır Adliyesi’ne geldim. Adliye önünde daha önce izlediğim davalara kıyasla yoğun polisiye önlemler hemen göze çarpıyordu. Adliyenin giriş kapısında bulunan caddenin köşelerinde TOMA ve Akrep tipi zırhlı araçlar konuşlandırılmış, adliyenin önünde ise sivil plakalı polis anons aracı ile çok sayıda polis aracı park edilmişti. Çok sayıda sivil polis ve çevik kuvvet ise adliye önünde bekliyordu. Bu önlemlerin Kemal Kurkut Davası için alındığını adliye girişinde arama noktasında görevli olan polis memurundan öğrendim. Diyarbakır Adliyesi’ndeki birçok ağır ceza mahkemesinin duruşmasının aynı güne denk gelmesi nedeniyle ayrıca yoğun bir insan trafiği de vardı. Ağır ceza mahkemelerinin koridorunun en sonunda bulunan duruşma salonuna geldiğimde burada da çok sayıda sivil ve çevik kuvvet polisi bekliyordu.
Polislerin biraz gerisindeki banklarda ise duruşmaya katılmak için bekleyen Kemal Kurkut’un annesi Secan Kurkut ve ağabeyi Ferhat Kurkut ve teyzesi Fadime Ayaz oturuyordu. Kısa bir tanışmanın ardından Kurkut ailesinin avukatı Av. Reyhan Yalçındağ Baydemir de bulunduğumuz yere geldi. Baydemir, mahkeme heyetinin saat 09:30’da duruşma salonuna geleceğini haber verdi.
Davaya ilişkin konuştuğum Kurkut’un ağabeyi Ferhat Kurkut ise, “Söyleyecek bir şey yok. Her şey ortada. Bu davada yapılması gereken belli. Ancak ümidim yok. Bu tür davalarda şimdiye kadar ne yaptılarsa bu dava için sonuç çıkacak,” dedi. 40 dakikalık bir bekleyişin ardından duruşmanın mübaşiri salondan çıkarak duruşmanın başlayacağını bildirdi.
Duruşmaya Katılım
Duruşma salonunun önünde polisin yoğun güvenlik önlemi aldığı fark ediliyordu. Salonun kapısında bekleyen polisler tarafından üstümüz arandıktan sonra salona alındık. Polis, milletvekili olduğunu belirtmesine rağmen duruşmayı izlemek için salonun girişine gelen HDP Milletvekili Selçuk Mızraklı’nın milletvekili kimliğini istedi. Mızraklı, ancak kimliğini gösterdikten sonra salona alındı. Salondaki izleyici kısmının en ön sırasında 6 çevik kuvvet polisi oturdu. Salonun arka tarafında ise çok sayıda sivil polis oturdu. Ancak salondaki sanık sandalyesine baktığımızda sanık polis Yakup Şenocak‘ın ve avukatı Av. Ahmet Fırat’ın yerini almadığını gördük.
Duruşmayı izlemeye Mezopotamya Ajansı’ndan, Dokuzsekiz Haber’den ve Özgürüz Haber’den gazeteciler de gelmişti. Salondaki müşteki kısmında ise Kurkut’un annesi Secan Kurkut ve kardeşi Ferhat Kurkut oturuyordu. Duruşmayı Kurkut ailesi avukatı Av. Reyhan Yalçındağ Baydemir, Av. Mehmet Emin Aktar, İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu üyesi Av. Hasan Yalçın ve destek için çok sayıda avukat takip etti. Duruşma başladıktan kısa bir süre sonra ise HDP Milletvekilleri Saliha Aydeniz, Dersim Dağ ve Semra Güzel de duruşma salonuna geldi.
Salonun girişinde HDP Milletvekili Saliha Aydeniz ile polis arasında yaşanan tartışmanın sesi salondan duyuldu. (Duruşma sonrasında Aydeniz’e tartışmanın nedeni sorduğumda bana polisin içeriye izleyici alınmayacağını söylediğini, böyle bir yazılı karar var ise görmek istediğini söyleyince tartışma yaşandığını belirtti. Aydeniz’in kararı görmekte ısrar etmesi üzerine polis bunun başsavcılık talimatı olduğunu açıklamıştı.)
Duruşmaya Dair İzlenimler
Davaya bakan Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı değişmemişti. Mahkeme başkanı dışında üyelerin ve savcının kadın olması dikkat çekiciydi. Mahkeme başkanı, sanık avukatı Av. Ahmet Fırat’ın duruşmaya katılmayacağına dair gönderdiği mazeret dilekçesini dosyaya ekledi ve rapor amacıyla ATK’ya gönderilen dosyanın akıbetiyle ilgili yazıya cevap verilmediği görüldü. Mahkeme Başkanı Mehmet Selim Eren duruşmada ilk olarak Kemal Kurkut’un annesi Secan Kurkut’a söz verdi. Secan Kurkut daha önce verdiği beyanları tekrar ederek, sanığın tutuklanmasını istedi. Ardından söz alan ağabey Ferhat Kurkut da aynı talepte bulundu.
Ardından Kurkut ailesi avukatı Av. Reyhan Yalçındağ söz aldı. Yalçındağ, “Sayın başkan bu dosyada vb. diğer dosyalarda bütün amacımız delillerin tam olarak toplanması, gerçeğe ulaşmamız ve bu topraklarda bir daha insanlar öldürülmesin diye failler, adil ve hak ettiği cezaya çarptırılana dek sessiz kalamayız,” dedi.
Davanın soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki bütün süreçlerde elde edilen 118 video kaydından 6 tanesinde 3 polisin çok net olarak Kurkut’un yaşam hakkını ihlal edebilecek pozisyonda olduğunu belirten Av. Yalçındağ sözlerine, “Ama biz 3 kişiden 2’sini tanık olarak bile dinlemedik Sayın başkan. Bu davanın üçüncü duruşması gerçekleşiyor. Tanık dinleme konusunda geri bir noktayız. Tanıklarımız nerede? Bu dosyalarda yılların bize verdiği tecrübe, bir zamandan sonra kolluğun tayini çıkıyor. Biz bu dosyada bırakın potansiyel şüphelileri, tanıkları bile dinleyemiyoruz. Bunun dosyanın ATK’den dönmemesiyle bir alakası yok ki,” diye devam etti.
Olaya ilişkin dava dosyasına giren görüntülerde bir polisin Kurkut’un vurulması için “Adamı vurmaya gerek yoktu ki,” şeklindeki sözlerini hatırlatan Av. Yalçındağ, şöyle devam etti: “Yakın dövüş teknikleri veya diğer müdahale yolları ile derdest edilebilecekken buna rağmen ateş edilmiştir. Görüntülere ilişkin hazırlanan bilirkişi sonuç olarak, ‘Koşar vaziyetteki göstericiye doğru direkt ateş edilmiştir’ diyor. Bu bir önceki celse elinizdeydi. Buna rağmen tutuklama talebimiz reddedildi. Şimdi biz herhangi bir gerekçeyle tutuklama talep etmiyoruz. Henüz dinlenmeyen tanıklar üzerinde etki edebilme riski var. Tanıklarımız nerede niye hala dinlenmedi?” Bu sırada mahkeme başkanı “Sicilleri var mı sizde? Tekrar kontrolünü yaparız,” diyerek araya girdi.
Ardından İstanbul havalimanı inşaatında çalışan 28 işçinin çalışma koşulları nedeniyle yaptıkları eylem nedeniyle “polise mukavemet etmek” iddiasıyla tutuklandığını hatırlatan Av. Yalçındağ, “Polise direnme suçunun maksimum ceza miktarı ortadadır. Bu ülkede meslektaşlarımız, insan hakları savunucuları, milletvekilleri ifade özgürlüklerini kullanırken rahatlıkla tutuklanabiliyorken, kasten öldürdüğü ayan beyan ortadayken, bilirkişi raporuna göre kasten ateş ettiği görülüyorken bizim bu dosyada geldiğimiz aşamada maalesef bir önceki vakalarda olduğu gibi eğer ki tetiği çeken kolluk görevlisi polis, asker, korucu fark etmez endişemiz şudur: Cezasızlık politikasına bir dosya daha kurban vermek istemiyoruz. Yaşam hakkını her haktan daha yüksek tutuyoruz. Keyfiyete dönüşmüş bir şekilde kolluğun işlediği suçlar cezasızlık politikası ile sonuçlanmaya devam ederse, yarın herhangi birimizin çocuğunun, gelişigüzel kullanılan kolluk kurşunuyla aynı talihsizliğe, aynı akıbete uğramayacağının garantisi olmayacaktır. Halen delillerin karartılmasından endişe ediyoruz. Sanık davanın başından beri olay yerinde başka meslektaşlarının da silah kullandığını beyan ederek suçu başkalarına atmak istemiştir. Pozisyonu bellidir, fotoğraflar ortada. Tanıklar hakkında zorla getirme düzenlemesini talep ediyoruz. Tutuklama koşulunun gerçekleştiği ortada, tutuklamaya dönük tedbir talebini tekrarlıyorum. Ayrıca davanın daha fazla sürüncemede kalma tehlikesi bulunduğundan ATK’ya tekid yazılmasını talep ediyoruz,” dedi.
Av. Mehmet Emin Aktar ise şunları söyledi: “‘Her duruşma, ısrarla ve kararlılıkla tutuklama istiyorsunuz’ diyeceksiniz ancak yine de tutuklama talebimiz vardır. Hak, adalet, hakikat mücadelemizin gereği olarak, cezasızlık politikası var olduğu için bu taleplerimizi tekrarlıyoruz. 1993 yılında Lice katliamı olarak bilinen davada fail olarak yargılanan ve tutuklanmayan eski İl Jandarma Komutanı trafikte tartıştığı kişiyi ayağından vuruyor. Ancak cezasızlık pratiğinin sadece bu topraklarda geçerli olduğu hatırlatılıyor. Bu topraklarda bunun bu denli yaygın olarak istismar edildiğini görüyoruz. Çünkü kameraların ve herkesin gözü önünde işlenen bir cinayetten söz ediyoruz. Cinayeti işleyen kamu ajanlarına, silah kullanma yetkisi verilirken daha iyi bir eğitim verilmiştir. Bu kentte binlerce silah kullanma yetkisine sahip kamu ajanı bulunmaktadır. Eğer bu cezasızlık pratiği devam ederse hiçbirimiz güvende olamayız. Mahkemenin vereceği tutuklama kararı, toplum açısından adaletin gerçekleşeceği umudunu verecek. Bu toplum adına adaletin gerçekleşmesi adına tutuklamayı talep ediyoruz. Adaletin gerçekleşeceğine dair bir duyguya sahip değiliz maalesef. Biz cezasızlık pratiğinin bu dosya açısından da gerçekleşeceği kaygısını taşıyoruz. Nedeni geçmişte yaşanmış pratik. Onlarca dosya var. Mevcut delil durumu, suç için öngörülen ceza miktarı, sanığın; tanık ve mağdurları baskılama gücünü sahip olması nedeniyle tutuklama için yakalama emri çıkarılmasını talep ediyoruz”.
Katılan avukatlarının beyanlarının ardından savcı, dava dosyasındaki eksik hususların giderilmesini talep etti.
Ara Kararlar
- İstanbul Adli Tıp Kurumu’na yazılan müzekkerenin akıbetinin sorulmasına,
- Katılan avukatları sanığın dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle tutuklanmasını talep etmiş ise de olayın oluş şekli, ara kararda İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan istenen rapor için dosyanın gönderilmemiş oluşu bu aşamada delillerin tam olarak toplanmamış oluşu vs. hususlar gözetilerek tutuklanma talebinin reddine,
- Dosya aslı geldiğinde katılan vekili Av. Reyhan Yalçındağ Baydemir’in dinlenilmesini istediği tanıkların sicil ve kimlik bilgileri tespit edilerek duruşmada hazır edilmeleri için kolluğa yazılmasına, tayinleri çıkmış ise bulundukları yer mahal mahkemesine talimat yazılmasına karar verildi.
Bir sonraki duruşma 20 Aralık 2018 günü saat 10:30’a bırakıldı.
Duruşma sonrası
Duruşma sonrasında Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kayacık köyünde 28 Haziran 2013’te yapılan kalekol protestosu sırasında askerlerin açtığı ateş yaşamını yitiren Medeni Yıldırım’ın annesi Fahriye Yıldırım’ın koridordaki sandalyede oturan Kemal Kurkut’un annesi Secan Kurkut’un yanında oturduğunu gördüm. Yıldırım, Secan Kurkut’un elini bir süre tutup teselli etmeye çalıştı. Daha sonra kendisiyle konuştuğumuzda Kurkut ailesine destek için adliyeye geldiğini ancak duruşmaya yetişemediğini söyledi. Neden geldiğini sorduğumda, yatalak ve ağır hasta olan eşini evde bırakıp duruşmaya katıldığını söyleyerek, “Acılarımız bir. Destek ve dayanışma için geldim.” dedi. Karar açıklandıktan sonra Yıldırım ve Kurkut’un anneleri birlikte adliyeden çıktı.