Marifet, Tahir Elçi Olmaktır; Güzelim Biri, Dürüst Biri, Yürekli Biri / Murat Sevinç

murat-sevinc-kelle-sbDİKEN

Sanırım herkes her şeyi söyledi. Herkes, her şeyi kendi ‘meşrebince’ söyledi.

Hangi ideolojiye mensup olurlarsa olsunlar iyi bir eğitim, asgari aile terbiyesi almış ve yıllar içinde insancıl bir vicdana sahip olabilmiş‘namuslu’ insanlar Tahir Elçi’nin ardından üzüntülerini, acılarını, tepkilerini, kızgınlıklarını dile getirdiler. Ama önce, üzüntülerini. Önce mutlaka üzüntülerini dile getirdiler. Çünkü evvela ‘üzülmek’‘acı duymak’ gerekir böylesi felaket bir olay karşısında.

Söz konusu hasletlere sahip olmayan, bedensel ve ruhsal açılardan faşizmin malzemesi olmaya uygun ve kemik hangi yöne atılırsa o yöne koşmaya hazır olanlar da, kendi meşreplerince karşıladı Tahir Elçi’nin katledilmesini. Ne eksik ne fazla.

Herkes, şu hayatta ne olabildiyse öyle algıladı; bir sabah, dünya güzeli ve dünya yüreklisi bir insanın katledilmesini.

Ortalama sağcı yurttaşın ise umurunda olduğunu zannetmiyorum. Umursamasınlar zaten. Cenazesini yuhalamasınlar, cansız bedenine sövmesinler, yeter.

İşin doğrusu söylenen hiçbir şeyin, yapılan hiçbir yorumun, sevgi ve özlem sözcüklerinin ‘giden’e yararı yok. Her seferinde bunun farkında olarak, bilerek kuruyoruz cümlelerimizi. Gidenin ardından dile gelen acı dolu, içten sözcükler biraz kendimize gelmek ama herhalde ve daha çok, gidenin değerini hatırlatıp duyurmak, bilmeyene anlatmak işlevi görüyor.

‘Söyleyecek hiçbir şey yok’  ya da ‘Sözün bittiği yer’ ifadeleri, aslında söyleyecek çok şey olan anlarda dile gelir. Söyleyecek o kadar çok söz vardır ve birikmiştir ki hiçbir şey konuşamaz olur insan. Cenazede, önde Ahmet Türk’ün, arkasında Selahattin Demirtaş ve Meral Danış Beştaş’ın olduğu bir fotoğraf çekilmiş. Hiç çok sevdiğinizin tabutuna baktınız mı bilmem. Ben yaştakiler ve daha yaşlılar, çok bakmıştır. İnsan böyle‘bakar’ işte. En sevdiklerinizden biri sandukaya girmiştir. Anlamaya çalışırsınız durumu. Götürüp gömeceksiniz, bir daha da görmeyeceksiniz. Sonra her kar yağdığında, her yağmurda, güneş açtığında, mesela ilkbahar geldiğinde onu emanet ettiğiniz toprağı düşüneceksiniz. Üzerine kar yağıyordur, üşüyordur, ıslanıyordur, toprağı kuruyordur… En çok o zaman diler insan, öte dünyanın var olmasını. Yeniden görebilme umuduyla sanırım. Fotoğraftaki o üç insan acıyla bakıyor. Gözlerindeki kızgınlığı, kırgınlığı geçelim. Acıyla bakıyorlar. Sıradan bir ölüme değil, tek kurşunla ellerinden kayıp gidene bakıyorlar. Acıyla.

Şimdi uzun uzun konuşulur bu cinayetin nasıl ve neden işlendiği. TV’lere bir çuval dolusu ölü balık gibi bakan pis herifi çıkartıp hukukçu sıfatıyla konuştururlar. Emekli memurlar konuşur. Kendine iş/kaynak arayan strateji uzmanları konuşur. Vekillik peşindeki çıkarcılar konuşur. Arada ne dediğini bilen az sayıda nitelikli ve vicdan sahibi insan da çıkar belki ama kimse onları duymaz zaten. Yazılır çizilir. Herkesin her şeyi bildiği, herkesin her şeyi gördüğü, herkesin her şeyin farkında olduğu memleketimizde, bolca zırva yorum yapılır. Birileri itham edilir. Yeni vatan hainleri belirlenir. Yeni hedefler gösterilir. Bazı medya organları rutin faşistliklerini sürdürür. Bugüne dek ne yaşadıysak, bugünden sonra da aynını yaşarız.

Tahir Elçi’yi anlatmaya da gerek yok sanırım. Bilen biliyor, bilmeyenin de umurunda değil. Bizim Diken’de Hürrem Sönmez gayet güzel yazdı iki gün önce. Hukukçuların, avukatların çok iyi tanıdığı, yalnızca AİHM’ye taşıdığı davalar için dahi heykeli dikilecek nitelik ve cesarette biri. İnsan hakları savunucusu. Hakkında daha fazla övgü sözcüğü sarf etmeye çalışmak dahi mahcup etmeli yazanı…

Yalnızca tek bir şeye dikkat çekmek isterim. Tahir Elçi‘hukukçu’ydu. TV’lerde gördüğünüz çoğu soytarıya hiç benzemeyen bir hukukçu. Aklını fikrini, hukuk fakültesinde edindiği bilgiyi paraya tahvil etmekle bozmamış bir hukukçu. Bilgisini muktedirin değil ezilenin emrine amade kılmaya ömür adamış bir hukukçu. Hukuk fakültelerinde ders olarak okutulması gereken biri.

Biri, hukuk fakültesinde okuyup iktidar yardakçısı bir hokkabaz olur. Biri, hukuk fakültesinde okuyup bir paragöz olur. Biri, hukuk fakültesinde okuyup sulh ceza hâkimi olur. Biri, hukuk fakültesinde okuyup hukuka aykırı biçimde gazeteci avlayan olur. Biri, hukuk fakültesinde okuyup Hrant Dink’i mahkûm eden olur…

İşte biri de, o hukuk fakültesinde okuyup Tahir Elçi olur. Marifet, Tahir Elçi olmaktır. Güzelim biri. Dürüst ve nitelikli, açık sözlü biri. Yürekli biri.

Onu da vururlar…

‘Mekânı cennet olsun’ diyeceğim ama gerek yok. Bu denli içten, cesur ve dürüst birinin mekânı, neresi olacak ki…

Yayınlanma tarihi

30 November 2015

Kategori Listesi