Vartinis (Altınova) Katliamı Davası İzleme Raporu- 4 Aralık 2023 (Karar Duruşması)

Ozan Devrim Yay – 4 Aralık 2023 (Karar Duruşması)

Mahkeme: Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi

Esas No: 2021/80

3 Ekim 1993 tarihinde Muş’un Korkut ilçesine bağlı Vartinis (Altınova) beldesinde “yasa dışı örgüte yardım ve yataklık” ettikleri iddiasıyla evlerinin ateşe verilmesi sonucunda aynı aileden 9 kişinin yakılarak yaşamını yitirmesi ile ilgili Muş’ta açılıp güvenlik gerekçesiyle Kırıkkale’ye nakledilen davada verilen beraat kararı, sanıklardan Bülent Karaoğlu hakkında Yargıtay temyiz incelemesi ile 2021 yılında bozulmuş, Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava yeniden görülmeye başlamıştı.

Davanın 21 Eylül 2021’de görülen ilk duruşmasında sanık Bülent Karaoğlu için tutuklama kararı çıkmıştı. Ancak sonraki duruşmalarda yakalama kararının halen infaz edilmediği görülmüştü. Katılanların ve vekillerinin, sanığın daha etkin aranması için kırımızı bülten çıkarılmasına dair talepleri uzun süre reddedilmiş, davanın sekizinci duruşmasında heyetin değişmesiyle ve bir sonraki duruşmada kırmızı bülten çıkarılması kararıyla süreç başlamıştı.

19 Ocak 2023 tarihindeki on birinci duruşma itibariyle kırmızı bülten için Emniyet Müdürlüğünden yanıt beklenmekteydi. 27 Eylül 2023 tarihindeki duruşmada heyet başkanına, olayın 30. yıldönümü olan 3 Ekim 2023 itibariyle zamanaşımı uygulanıp uygulanmayacağı sorulmuş, bununla ilgili kararın nihai kararda belirtileceği ifade edileceği belirtilerek herhangi bir yorum yapılmamıştı. 1 Kasım 2023 tarihli duruşmada sanık vekilleri zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesini dilekçeyle talep etmişti. Duruşma sırasında savcı mütalaası verilmemiş, duruşmadan sonra ileri bir tarihte savcı, sanığın suçu işlediğine dair yeterli delil olmakla birlikte zamanaşımı nedeniyle düşürülmesi yönünde mütalaa sunmuştu. Davanın son duruşması 4 Aralık 2023 tarihinde görüldü.

Duruşma Öncesi

Duruşmanın yapılacağı saat olan 10:30’dan 15 dakika önce bekleme alanında hazırdık. Saat 10:00’da önceki diğer duruşmalar ancak başlıyordu. Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinde ve 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek duruşmaların tarafları karışık olarak bekleme alanında bekliyordu. Bekleme alanında resmi ve sivil polis memurları da bulunuyordu. Sivil polis memurlarının bazıları son duruşmalarda düzenli gelen memurlar iken, daha önce gözlemlediğimiz başka memurlar da bu kez ellerinde dosyalarla bekleme alanındaydı, daha sonra bu memurlar da Vartinis Davası duruşmasını izlemeye girdiler.

Katılanlardan Aysel Öğüt ve Abdullah Öğüt Muş’tan gelmişti, bir akrabaları da duruşmayı izlemek için bekleme alanındaydı. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Muş milletvekili Sümeyye Boz duruşmayı izlemek için gelmişti. Katılan vekilleri Av. Kadir Karaçelik ve Av. Fuat Özgül dışında Ankara ve Van Barolarından avukatlar da duruşmaya katılmak üzere gelmişlerdi. Van Barosu adına Baro Başkanı Av. Sinan Özaraz da avukatlar arasındaydı.

Duruşmayı izlemek için Hafıza Merkezi, İnsan Hakları Derneği, Yaşam Bellek Özgürlük Derneği adına temsilciler bekleme alanındaydı. Jin News’ten bir ve Rudaw’dan iki gazeteci de hazır bulunuyordu.

Duruşma için saat 10:59’da salona çağrı yapıldı.

Duruşma Salonunun Görünümü ve Duruşmaya Katılım

Duruşma Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin duruşma salonunda görüldü. Daha önceki duruşmalardan farklı bir şekilde mübaşir tarafından “telefonların kapatılması” talebi birkaç kere dile getirildi.

Mahkeme heyeti yerini almıştı. Sanık avukatları için ayrılan bölümde uzun süre sonra ilk kez bir sanık avukatı yerini aldı. Sanık adına Av. Yıldırım Baş’ın yetki belgesi ile katıldığı bilgisi verildi.

Salonun izleyici bölümünde bir resmi polis, sayıları tam bilinemeyen sivil polis memurları ve izleyiciler dahil olmak üzere 15 kişi vardı. Bir basın mensubu ve milletvekili ise sanıklar için ayrılan bölümde oturdu, bu oturma düzenine herhangi bir müdahale olmadı. Kırıkkale Barosu Başkanı Av. Mutlu Korkmaz da duruşmayı izleyici bölümünde izledi.

Duruşmaya Dair

Duruşmaya sanık adına Av. Yıldırım Baş (yetki belgesiyle), katılanlar Aysel Öğüt ve Abdullah Öğüt, katılanların vekilleri Av. Kadir Karaçelik, Av. Fuat Özgül, Av. Özgür Yaldız, Av. Nuray Özdoğan, Van Barosu Başkanı Av. Sinan Özaraz, Ankara Barosu adına Yönetim Kurulu Üyesi Av. Elçin Özge Şimşek Çağlayan, Ankara Barosu adına Yönetim Kurulu Üyesi Av. Güçlü Bolat katıldı.

Duruşma tutanağına göre, sanık Bülent Karaoğlu’nun emeklilik maaşını hala almakta olduğunun tespiti üzerine maaşını nasıl çektiğine dair bilgilerin SGK’dan istenmesine dair bir önceki duruşmada alınan karara SGK’dan yanıt gelmediği görüldü.

Ankara ve Van Barosu temsilcileri duruşma sırasında davaya müdahillik taleplerini ilettiler ancak bu talepler reddedildi.

Sanık vekili usulle ilgili söz almak istediğini belirtti. Söz verilmesi üzerine “Ceza Muhakemesi Kanunun 216. Maddesi gereğince, delillerin toplanmış olduğu son safhada olunduğu için, beyanların alınması sırasında önce katılanlar ve vekilleri, sonra Cumhuriyet Savcısı, sonra sanık vekili sıralaması ile beyan alınmasını” talep etti. Ayrıca baroların bu davaya katılma sıfatlarının olmadığını ifade ederek müdahillik taleplerinin reddini talep etti.

Bu talebe dair katılan vekilleri arasından anlaşılmayan ve düşük ses tonuyla bir yorum yapılması üzerine mahkeme heyeti başkanı katılan vekillerine dönerek bağıran bir ses tonuyla “Burası bir ritüeldir. Daha önce duruşmalarıma girdiniz mi bilmiyorum, giren meslektaşlarınız var. Söz verilmeden konuşamazsınız. Mahkeme başkanı ne derse odur.” diyerek konuştu. Daha sonra sanık vekiline yönelerek “Sanık beyanı alınmadığı için, bahsettiğiniz sıranın izlenmesine gerek yok.” dedi.

Cumhuriyet savcısından mütalaası soruldu. Cumhuriyet Savcısı esas hakkındaki mütalaasında: “Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar Yargıtay kararı doğrultusunda olay tarihinde Hasköy İlçe Jandarma Komutanı olan sanık Bülent Karaoğlu 02.10.1993 günü beraberindeki jandarma görevlileri ile birlikte PKK terör örgütüne ait silah depolarını araştırmak amacıyla Muş ili Korkut ilçesi Altınova beldesine gittiği, ancak teröristler tarafından açılan ateş sonucunda Ast.Sb.Üst.Çvş. Mustafa Uçar’ın şehit olduğu ve bir teröristin ölü olarak ele geçirildiği, çatışma sonrasında sanık Bülent’in beldeyi terk ederken belde halkına hitaben “Bu gece gelip köyünüzü yakacağız” şeklinde sözler sarf ettiği hususlarının tanık beyanları ile sabit olup, 03.10.1993 gecesi saat: 03.00 sıralarında Beldeye düzenlenen operasyon kapsamında yüzlerce askerin geldiği ve operasyon sırasında Belde halkına ait samanlıkların, ot yığınlarının, ahırların, hayvanların, birçok evin ve maktul Mehmet Nasır Öğüt’ün evinin ateşe verildiği, çıkan yangın sırasında evde bulunan maktullerin yanarak hayatını kaybettiği, yangını söndürmek için müdahale etmek isteyen Belde halkına askerler tarafından izin verilmediği anlaşılan olayda, Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı olarak görev yapan sanık Bülent’in operasyona katıldığının tanık Süleyman Sarıca ve bir kısım tanık beyanları ile sabit olduğu, kaldı ki İlçe Jandarma Komutanı olarak görev yapması sebebiyle sorumluluk alanında yapılan böyle bir operasyonda görev almamasının veya operasyonun kendi emir talimatı dışında gerçekleşmesinin sanığın operasyondaki en rütbeli kişi olduğu da nazara alındığında düşünülemeyeceği, Astsubay Mustafa Uçar’ın şehit edilmesi sonrasında sarf ettiği sözler de dikkate alındığında yangının sanığın emir ve talimatı doğrultusunda meydana geldiğinin anlaşıldığı, bu nedenle sanık Bülent’in maktullerin evinde çıkan yangın nedeniyle hayatını kaybeden maktullerin ölümünden sorumlu olduğu kanaatine varılmışsa da; sanık Bülent Karaoğlu hakkında verilen Yargıtay bozması sonrası sanığın yakalama emrine ve kırmızı bülten arama kararına rağmen yakalanamayarak savunmasının alınamadığı, CMK m.307/2 son cümlesinde düzenlenen “sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her halde dinlenmesi gerekir” hükmü gereği sanığın yakalama kararı ve kırmızı bülten kararına rağmen yakalanamadığı ve dinlenemediğinin anlaşıldığı, sanık Bülent Karaoğlu’nun üzerine atılı suçun 03.10.1993 tarihinde gerçekleştiği, dolayısıyla suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın zamanaşımına ilişkin hükümlerinin uygulanmasının gerektiği, 03.10.2023 tarihinde 765 sayılı TCK’nın 102/1 ve 104/2. maddelerinde belirtilen 30 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla, sanık hakkındaki kamu davasının olağanüstü zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşürülmesine karar verilmesini talep etti.

Mütalaanın sunulmasından sonra Başkanı “Öncelikle Ankara ve Van Barolarından katılan avukatların beyanlarını alalım.” diyerek ilk sözü Van Barosu Başkanı Av. Sinan Özaraz’a verdi.

Özaraz beyanında “Barolar temel hak ve özgürlükleri korumak ve savunmakla yetkilidirler. Olay toplumsal öneme sahiptir. Bir devlet yetkilisinin işlediği bir katliam söz konusudur ve toplumsal etkileri nedeniyle insanlık suçudur. Bu koşullarda baroların da etkilendiği ve müdahilliğe yetkili olduğu açıktır. Katılma talebimizin kabul edilmesini talep ediyoruz. İşlenen suç insanlığa karşı bir suç olduğundan, zamanaşımının uygulanmamasını talep ediyoruz ve mütalaaya katılmıyoruz” dedi.

Av. Elçin Özge Şimşek Çağlayan beyanında “İnsanlığa karşı bir suç işlendiğinde dosyanın takipçisi olduğumuzu dile getirmek isteriz. Avukatlık Kanunun 76. Maddesi de bize görevi vermektedir. Yaşam hakkı ihlali hem yerel hem uluslararası standartlarda tartışmaya yer olmayacak şekilde açık tanımlanmıştır ve önceliklidir. Davaya konu olay sadece yaşam hakkı ihlaliyle de ilgili değildir. Cezasızlık Türkiye’nin önemli hukuk sorunlarındandır ve insanlık karşısında bir suçun cezasız kalması kabul edilemez. Zamanaşımı uygulanmasına dair mütalaa kabul edilemez. TCK da uluslararası standartlar da insanlığa karşı suçlarda zamanaşımının uygulanmayacağını söyler. Ankara Barosu olarak katılım talebimizi iletiyoruz” dedi.

Av. Güçlü Bolat beyanında “Meslektaşlarımın beyanlarına katılıyorum. Baro olarak dava ve duruşmalara kabulümüze karar verilmesini talep ediyoruz” dedi.

Mahkeme heyetinin kendi arasındaki kısa bir değerlendirmeden “Ankara ve Van Barolarının katılma taleplerinin reddine” dair ara kararı açıkladıktan sonra ilgili baro temsilcilerine yönelen Mahkeme Başkanı “Aynısını Kırıkkale Barosu için de yapmıştık sayın meslektaşlarım. Barolarımızı seviyoruz ama…” dedi.

Katılanlardan Abdullah Öğüt beyanında “Davanın düşmesini istemiyorum. Bülent yüzbaşının hak ettiği cezayı almasını istiyorum” dedi.

Katılanlardan Aysel Öğüt beyanında “Baro başkanlarımıza ve avukatlarımıza katılıyorum. Adalet istiyorum. Ailemin hakkının yerde kalmamasını istiyorum. Ben 16-17 yaşındaydım, gözümün önünde ailem katledildi. Bunu cezasız kalmamasını istiyorum” dedi.

Daha sonra katılanlar vekili Av. Kadir Karaçelik beyanına başladı.

Karaçelik henüz konuşmaya yeni başlıyorken Mahkeme Başkanı araya girerek beyanının ‘esas hakkındaki mütalaa ile sınırlı kalması’ için uyardı. Karaçelik’in beyanı sırasında heyet başkanı birkaç kere daha söz keserek araya girdi.

Av. Kadir Karaçelik’İn beyanından bazı bölümler:

“Geldiğinizden beri sizin [Mahkeme Başkanının] tavrınızdaki değişimi de fark ediyoruz. ‘Mahkeme başkanı ne derse o’ demiştiniz. Bizim için esas olan ceza yargısıdır.”

Bunu üzerine Mahkeme Başkanı araya girerek “Sadece izin alınmadan konuşulmaması için bir uyarı yaptık” dedi.

Karaçelik beyanında devamla:

“Yargının diğer unsurlarıyla ilişkimiz gerilim gibi algılanabilir. Yargılamanın daha en başında saatlerce usul tartışması yaşamıştık.”

“Bu dava bizim için, avukatlar için, hukuk örgütleri için ne anlama geliyor, bunu ifade etmek isteriz. Avukatlık Kanunu bize ‘İnsan haklarını koruyun’ diyor ve biz bunu yapmaya çalışıyoruz.”

“1993’te ben 12 yaşındaydım. Bir yurttaş, bir Muşlu olarak bu hikâyeyi duyduğum zaman tüyler ürpertici buldum. Ki bu hikâyeyi yazının soğukluğuna hapsettiğinizde bile tüyler ürperticidir.”

“Herkes için, özellikle Aysel için bu davanın anlamı büyüktür. Bu davada, toplumsal bir sözleşmenin gereği olarak tartışıyoruz. Bu dava kamuoyunun takip ettiği bir davadır.”

“Uzaktan çekilmiş fotoğraflarla da belgelenmiş bir katliamdan bahsediyoruz. Günün sonunda söyleyeceğimiz söz şu olacaktır: ‘Bu davanın cezasızlıkla sonlanmaması için avukatlar, yurttaşlar, hakimler olarak ne yaptık?’ ”

“01.03.2016’da, davada karar açıklandığında Aysel’e yaşatılanlar karşısında utanç duyduk. Bugün yine aynı eşikteyiz. Şemdinli ve benzeri dosyalara da diğer barolarımızla, Tahir Elçi’yle birlikte girdim. Böyle bir katliam Çorum’da da olsa, Kırıkkale’de de olsa gözümüzü kapayamayız. Bu dava ancak Nazi Almanya’sında görülebilecek bir olaya dair bir davadır. Dokuz kişilik bir aile olarak bir gece uyanıyorsunuz ki artık hiç kimse yok -bunları hatırlatıp tekrar yaşattığım için Aysel’den özür dilerim-, sizi hayatta tutan her şey, herkes gitmiş. Bizler sadece hukuk teknisyeni değiliz, lütfen nasıl bir vahşet olduğunu anlayalım. Bu hunharca sadistliği yapanların diliyle aynı şeyi onlar için istemem. Bülent’in öldürülmesini asla istemem. Bülent kamuoyu önünde mahkûm edilmelidir.”

“Yargıtayı da eleştiriyorum. Burada Kadir’e, Fuat’a karşı değil topluma karşı işlenmiş bir suç söz konusudur. Tahir Elçi Davasına giriş yasağıyla bu davada olanlar birbirinden bağımsız değildir. Bülent ve diğerleri canları sıkıldığı için yapmadılar bunu.”

“2005’te Türkiye mevzuatı değiştirilerek, zamanaşımı ile ilgili olarak AİHS ile uyumlu olan bu değişiklik yapıldı. Avrupa’ya dedik ki : ’Biz de sizin kadar insan haklarını savunuyoruz.’ Türk Ceza Kanunun 77. Maddesi bir dizi fiili sayar ve ‘bu fiiller toplumun bir kesimine karşı bir plan dahilinde işlendiğinde insanlığa karşı suçtur ve zamanaşımı uygulanmaz’ der. Operasyonu yapanların Öğüt ailesi ile bir husumeti olduğuna dair bir emare yoktur. Nasır Öğüt kendi gücüyle çalışan ve çocuklarına bakan bir kişiydi. Arada kişisel husumet olmadığı için bu fiil, bir plan kapsamında işlenmiş bir fiildir. Vartinis olayından önceki ve sonraki günlerde de meydana gelen benzeri öldürme olaylarına dair çok tanık vardır. Bir olayda JİTEM mensupları canlı kurtulan bir tanığı yok etmeye çalışmıştır.”

Bu aşamada Av. Kadir Karaçelik durarak SEGBİS kaydı olup olmadığını sordu. Olmadığı belirtilince, uzunca bir beyanda bulunacaklarını, bunların çoğunu yazılı olarak sunmadıkları için SEGBİS ile kayıt yapılmasını talep etti. Talep kabul edilerek teknik görevlilerden kayıtla ilgili hazırlık yapması istendi.

Beş dakika kadar süren teknik hazırlık sırasında taraflar arasında bazı diyaloglar yaşandı:

Av. Kadir Karaçelik: “SEGBİS kaydı sizin işinizi de kolaylaştıracaktır.”

Başkan: “Bana göre zaten zabıt uygulaması olmamalı.”

Sanık avukatı Av. Yıldırım Baş: “Geçen sefer yazılı beyan sunacağınızı söylemiştiniz.”

Başkan: “O zaman mütalaa yoktu. Ayrıca hiçbir meslektaşımın konuşma hakkını kısıtlayamam.”

Av. Kadir Karaçelik: “Kayıt başlayınca biraz geriden alarak tekrar başlayacağım.”

SEGBİS kaydına başlandı.

Av. Kadir Karaçelik beyanlarına devamla:

“TCK 77. Madde kapsamında bir tartışma yürüteceğiz. Adı geçen sanığın ya da sanıkların öldürülenlerle itilafları yoktu. Eylemi tanımlamamız gerek. Suçu işleyenin sebebi/saiki nedir? Söz konusu operasyon neden yapıldı? Bunun cevabını bulmalıyız. Kırıkkaleli bir vatandaş gerekçeli kararı okuduğunda bunun cevabını görebilmeli. Bir plan işletildi o gün. Duruşmalardan birinde çok özel bir bilgiye ulaştık. Sanık, tüm kararları bir güvenlik komutanının verdiğini söyledi. Bunun üzerine çok gittik, çok deştik ama bu itirafın ayrıntılarına ulaşılmaması için cezasızlık işlemeye başladı, ulaşamadık. Zengê köyünde ahırda insanların yakılması ve benzer pek çok başka olay bir planın parçasıydı. 7-8 kişinin kurşunlanarak öldürüldüğü bir olayda, kurtulan tek kişi olayın keşfi sırasında ‘Oradaydım, ölü numarası yaparak kurtuldum. JİTEM beni almak istedi, namuslu bir astsubayın sayesinde kurtuldum’ demiştir. Tüm bu olaylar Ekim-Kasım 1993 sırasında meydana geldi. Bolu Komando Tugayı o bölgeden girdi, Van’dan çıktı. O dönem Mahmut Yıldırım’ın nerede kaldığını biliyoruz, tanıklar var. Bunların hepsinin bir tesadüf olduğunu söyleyebilir miyiz? Tüm bu yaşananlar güvenlik politikalarının sonucuydu. Zaman zaman, dönemin siyasetçileri/yöneticileri yapılanları ikrar ettiler. Devletin yaptığı her şey kayıt altında ama ulaşamıyoruz. ‘Aysel, hedef sen, annen, baban, kardeşlerindi’ diyebilir miyiz? O gün bir mesaj verilecekti. Orada bir Kürt politikası vardı. Bu politika 1993’te Aysel’in ailesinin katledilmesinde, 2015’te Tahir Elçi cinayetinde somutlaştı.”

“Olaydan kısa süre sonra, 1993’te haklarını aramaya başladılar. Bu olayla ilgili soruşturma süreci Hukuk Utanç Müzesine girecek bir süreçtir. Haklarını arayanlar, bu hak arayışından vazgeçmeleri için tehdit edildiler. Özellikle 1989’dan sonra cezasızlık artık soyut değil somut olarak tartışılmaya tanımlanmaya başlamıştır. Bu olayda da somutlaşmıştır. On yıl kadar bir süre görevsizlik kararlarıyla dosya gezindi. Dokuz kişinin öldürüldüğü olay için ‘Bu görev suçudur, idari dosyadır’ dendi.”

“Hiçbir somut güvenlik sorunu yokken dava Kırıkkale’ye nakledildi. Burada ‘yargısal pasifizm’den bahsedebiliriz. Yargının ataletine rağmen tüm duruşmalara katıldık, perişan olduk. Davanın Kırıkkale’de görülmesi ‘doğal yargıç’ ilkesine de aykırıdır. Siz Muş’ta olsanız olayları daha iyi görebilirdiniz.”

“Deliller o kadar ortadaydı ki Yargıtay bozma kararı verdi. Fakat bunu tek bir kişinin fiiline indirgedi. Bunu yapmak, bahsettiğimiz planı görünmez kılar. Yeniden yargılama kararı çıkınca ‘Acele tutuklayın, sanık kaçacak’ dedik. Bu da yapılmadı. Hakikate erişmek için talep ettiklerimiz hep reddedildi.”

“Bu dava burada kalmayacak, AYM’de de, AİHM’de de tartışılacak. ‘Ağır insan hakları ihlali’ nedir sorusunun cevabı tanımlıdır. AİHM ‘yaşam hakkını ve işkence yasağını haklar hiyerarşisinde en üste koyarız’ dedi. Türkiye’ye karşı bir davada, zamanaşımına yol açacak ihmaller ihlal olarak kabul edilmiştir. Kessler ve Krenz – Almanya davasında etkili bir soruşturma ile ilgili olarak devletin pozitif yükümlülüğü olduğu belirtilmiştir.”

Bu noktada SEGBİS kaydında bir sorun olduğu ve kaydın durduğu anlaşıldı. Sorunun giderilip kaydın tekrar başlaması için 10 dakika beklendi ve beyana ara verildi.

Kayıt tekrar başladıktan sonra Av. Kadir Karaçelik beyanlarında:

“Almanya aleyhindeki başka bir kararda ‘Fail kamu adına çalışıyorsa zamanaşımı olmaz’ denmiştir. En çarpıcı kararlardan birinde Belçika’dan yapılan bir başvuru değerlendirilirken, suçla ilgili zamanaşımını ortadan kaldıran yasal düzenleme suç tarihinden sonra yapılmış olsa dahi zamanaşımı uygulanması AİHS’e aykırı bir durumdur denmiştir. Bu durum bizim davamız ile aynı durumdur ve Türkiye AİHS’e taraftır. Türkiye’deki TCK 77. Madde düzenlemesi 2015’te yapılmış olsa da bu karara atıfla zamanaşımı yorumlanabilir.”

Başkan: “Bahsettiğiniz karar usulle mi ilgiliydi?”

Av. Kadir Karaçelik: “Bu çok fark etmez. Tüm bu nedenlerle, zamanaşımı talebinin reddini talep ediyoruz.”

Katılanlar vekili Av. Fuat Özgül beyanlarında:

“Mütalaaya katılmıyoruz. Bu davaya konu olayla ilgili süreçte, soruşturmayı engelleyici bir husus bulunmakta. Muş Valiliğinin izin için beklemesi nedeniyle uzun süre hiçbir işlem yapılmadı. O dönemde ciddi bir güvenlik sorunu vardı ve kişilerin soruşturmanın yürütülebilmesini sağlama şansı yoktu.”

“Olayla hiç ilgisi olmayan köylüler göz altına alındı, beraat ettiler. Ama yine de 2003’e kadar asıl fail için hiçbir şey yapılmadı. Aysel’in dilekçesi için ‘Bu tehlikeli bir dilekçe, sizin başınıza da bir şey gelebilir’ dendi. Savcılıklar dosyadan kurtulmak için sürekli birbirlerine gönderdiler. Dava açma zamanaşımına çok az süre kala dava açılabildi. Kamu gücü tarafından etkin bir soruşturma yürütülmedi.”

Bu noktada SEGBİS’te yine sorun olduğu ve kaydın durmuş olduğu anlaşıldı.

Av. Kadir Karaçelik: “Sorun sık tekrar ediyor, siz de ifadeleri yazdırabilirsiniz.”

Başkan: “SEGBİS kaydını siz talep etmiştiniz. Ayrıca siz de ifadelerinizi doğrudan yazdırabilirsiniz. Kimsenin sözü eksik kalmış gibi bir izlenim uyandırmayalım, sistemin düzelmesini bekleyelim. Ben de 12 yıl avukatlık yaptığım için sizi anlıyorum.”

Beş dakika sonra sorun giderilip tekrar kayda başlandı.

Av. Fuat Özgül beyanında:

“Duran süreler eklendikten sonra zamanaşımı hesaplanmalıdır. Bu durumda da zamanaşımının oluşmadığı açıktır.”

“Bu olaydaki sanık sıradan bir vatandaş değildi, kamu gücünü kullanan bir kişiydi. Bu nedenle de TCK’nın sıradan vatandaşlar için uygulanan hükümleri uygulanamaz.”

SEGBİS’te yine sorun olduğu ve kaydın durduğu anlaşıldı.

Başkan “Tamam, bırakın” diyerek, avukatlara da sorup onay alarak SEGBİS kaydını durdurup tekrar zabıt yazdırma yöntemine döndü.

Katılanlar vekili Av. Özgür Yaldız: “Savcı mütalaasında TCK 77. Maddeye dair hiçbir beyanımıza dair değerlendirme yapılmamıştır. Sayın başkan, önceki duruşmalardan birinde siz de sanığın kamu adına sahip olduğu yetkiyle davrandığını söylemiştiniz.”

Başkan: “Hayır, biz şöyle söylemiştik, iyi hatırlıyorum. ‘Devletin kendisine vermediği bir yetkiyle bir şey yapma delikanlılığında olan birinin, o delikanlılığın gereği olarak buraya gelmesini beklerdim’ demiştim.”

Av. Özgür Yaldız: “Bu suç, öfke kontrolsüzlüğüyle ya da ihtilaf nedeniyle işlenmiş bir suç değildir. Çok net şekilde, vatandaşın devlet karşısında güçsüzlüğü her zaman sosyolojik araştırmaların da konusu olmuştur. Sayın başkan, yine bir duruşmada cübbenizin peygamber postu olduğunu söylemiştiniz. Asr-ı saâdet döneminde bir yargılama olsa bu suç cezasız kalmazdı. Suçun insanlığa karşı suç olarak değerlendirilmesini ve zamanaşımı talebinin reddedilmesini talep ediyoruz.”

Av. Nuray Özdoğan bayanlarında:

“Savcı TCK 77. madde ile ilgili beyanlarımızı göz önünde bulundurmadı ve bunla ilgili ayrı bir mütalaa sunmadı. Yargısal sorumluluğunu yerine getirmedi. Bunların yanında, işkence suretiyle işlenen suçlarda zaman aşımı uygulanamayacağı, çocuğa karşı ilenmiş suçlarda en ağır cezaların verilmesi gerektiği kanunda açıktır.”

“Soruşturma ve kovuşturma aşaması adli ve idari kurumların işbirliği halinde suçun cezasız kalması için sergilenen bir performansa işaret eder. Ceza kanununun maddeleri katılanlar aleyhine kötüye kullanılmıştır.”

“Öldürülenlerin çoğu çocuk yaştadır. Savaş ve çatışma dönemlerinde çocukların korunması dair uluslararası mevzuat da mahkemenize bir görev yükler.”

“Sanığın yakalanmamasında ihmali olan kolluk gücü ve idari makamlar hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyoruz.”

“BM Genel Kurulunda 1973 yılında kabul edilmiş olan Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme de ülkemiz açısından bağlayıcıdır. Adli ve idari makamların işlemleri bu sözleşmeye de aykırılık oluşturmaktadır. Cezasızlık politikasının devamı Türkiye’de diğer faili meçhul cinayetlerle birlikte değerlendirilmesi ırk ayrımı suçunu oluşturmaktadır. Mütalaanın savcılığa iade edilerek TCK’nın 77. Maddesi gereği ek iddianame düzenlenmesini, yakalama işlemini gerçekleştirmeyen görevliler hakkında ivedilikle suç duyurusunda bulunulmasını, yakalanamayan sanık ile ilgili istihbarat birimlerinden bilgi talep edilmesini ve delillerin toplanmaya devam edilmesini talep ediyoruz.”

Sanık avukatı Av. Yıldırım Baş savunmasında:

“Müvekkil sanığın ve hakkında beraat kararı verilen bir kısım sanığın beyan ve savunmalarından, ayrıca tanık ifadelerinden, olay tarihinden bir gün önce Korkut ilçesi Altınova beldesinden aracıyla geçen müvekkil sanığın aracına ateş edilmesi sonucunda Mustafa Uçar’ın şehit edildiği, akabinde ateş açan PKK’lı teröristlerle çatışma yaşandığı sabittir. Müvekkil ısrarla olaya konu operasyon alanında olmadığını, şehit olan Mustafa Uçar’ın cenazesini Ankara’ya göndermek için cenaze başında olduğunu ve operasyonu yürütmediğini savunmuştur. Atılı suçu işlediğine dair bir delil yoktur. Bozma ilamında genel değerlendirmeler yapılmış ve tanık Süleyman Sarıca’nın beyanına atıf yapılmıştır. Süleyman Sarıca Kürt kökenli bir vatandaş olmasına rağmen askerlik görevini yaptığı sırada aynı ilçede görev yapmaktadır. Bu tanık, sanığın operasyon mahallinde olmadığını beyan etmek istemesine rağmen ve SEGBİS ile dinlenebilecekken heyet bunu kabul etmemiştir. Soruşturma sırasında üstün körü ve yeminsiz ifadeler alınmış, yargılamada da yüz yüzelik ilkesi gözetilmeyerek Gebze ACM’de beyanı alınmış, beyan içeriği tutanağa üstün körü ve “önceki ifadelerimi tekrar ederim” şeklinde yazılmıştır. Usul açısından  eksik işlemler yapılmıştır.”

“30 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresi dolmuştur. Sanıklar yönünden beraat veya bozma yönünde hiçbir şekilde karar verilemez. Sanık istese dahi yargılamaya devam edilemez. Zamanaşımını heyetin resen de göz önünde bulundurması gerekir.”

“Katılan vekillerinin, dosyanın AİHM’e taşınması sırasında Türkiye Cumhuriyeti devletini suçlama adına bir çaba içine girdiklerini üzüntüyle müşahede etmekteyiz.”

“TCK’nın 76. maddesindeki soykırım suçu da 77. Maddedeki insanlığa karşı suçlar da açık olarak tanımlanmıştır. O bölgedeki Kürt kökenli vatandaşların toptan imhası yönünde bir fiil yoktur. Buna karşı bir savunma sunmayacağız.”

“Dosya kapsamında 4482 sayılı yasaya göre bazı süreçler yaşanmıştır. Müvekkil isnadı kabul etmemekle birlikte, isnat edilen suç nitelikli kasten öldürme suçuna azmettirmedir. Bu suç Yargıtay 1. Ceza Dairesinin ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun tartışmasız yerleşik içtihatlarına göre genel soruşturmaya tabi bir suçtur. TCK’nın 67.maddesinde, bir suçun soruşturmasının ve kovuşturmasının bir makamın veya bir mercinin iznine tabi olduğu hususlarda ancak soruşturma izin süreçlerinde geçen süreler yönünden soruşturma zamanaşımının durmasının söz konusu olabileceği, ancak bu dosyada zaten bir soruşturma izninin varlığının bulunmadığı, çünkü Valilik tarafından verilen soruşturma izni bölge idare mahkemesi tarafından kaldırılmış olduğu bilinmektedir. Takipsizlik kararı sonrasında Ağır Ceza Mahkemesinin vermiş olduğu ‘eylemin genel soruşturmaya tabi olduğu’ şeklindeki kabulüne göre kamu davası açılmıştır. Bu nedenle soruşturma izin süreçlerinde geçen sürelerin yok hükmünde olduğu gözetildiğinde 03/10/2023 tarihi itibariyle olağanüstü zamanaşımı süresi dolmuştur. Bu aşamadan sonra sanık hakkındaki yakalama, kırmızı bülten ve yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol kararlarının devamı yönünde karar verilmesi, sanığın yurt içinde veya yurt dışında yakalandığında ve gözaltına alındığında sanık yönünden kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturacağı izahtan varestedir.”

“Hiçbir Türk askeri kasten bilerek ve isteyerek devletin kendisine vermiş olduğu yetkisini kötüye kullanıp böyle bir cinayet işleyemez. Müvekkil de suçlamaları kabul etmemiştir. Terör örgütü ile çıkan çatışmada izli mermiler kullanıldığı, bu mermilerden çıkan izlerin olayın olduğu evdeki otları tutuşturarak yangını çıkarmış olabileceği ifade edilmiştir. Aysel Öğüt de Korkut Savcılığına verdiği ifadenin bir kısmında ‘O yıllarda kendisi, çevresi, oğlu PKK’ya katılmış başka kişiler varken babasının evinin yakılmasını anlamadığı” şeklinde beyanda bulunmuştur. Müvekkil Bülent Karaoğlu, ölen Nasır Öğüt’ün devlete yakın bir kişi olduğunu ve karakol komutanına giderek sık sık görüştüğünü ifade etmiştir.”

Bu noktada katılanlar ve vekilleri tarafından, “savunma sınırları aşılıyor”, “müvekkiliniz gelip adaletle yüzleşmediği için namertlik etmiştir”, “Nasır Öğüt için ‘Ajanlık yapmıştır’ demeye getiriyor”, “verilmeyen beyanlarla ilgili konuşuluyor” gibi ifadelerle tepkiler dile getirildi.

Bunlar üzerine Mahkeme Başkanı bağıran bir ses tonuyla “Gerekirse tutanağı tutar, duruşmayı bitiririm. Dışarı çıkarmak zorunda bırakmayın” diyerek katılanlar ve vekillerine seslendi. Sanık avukatlarına “Kişiselleştirmeyin” dedi.

Sanık avukatı Av. Yıldırım Baş savunmasına devamla:

“Zamanaşımı nedeniyle davanın düşürülmesini, kararın kesinleşmesi beklenmeden adli kontrol tedbirlerinin kaldırılmasını talep ederiz.” Dedi.

Katılan vekili Av. Nuray Özdoğan, zamanaşımı ile ilgili ek bir beyan için izin isteyerek verdiği beyanında:

“Almanya Nürnberg Mahkemelerinden bu yana uluslararası içtihatlar insanlığa karşı suçlar ve ağır insan hakları ihlallerinde yerel mevzuatta olan usul hükümlerinin zamanaşımına ilişkin kısımlarının uygulanmayacağına yönelik olarak gelişmektedir, Kimi zaman kanunilik ilkesi dahi aşılarak bu suçların cezalandırılmasının tüm uluslararası toplumlar için önemine dikkat çekilmektedir.”

“Avukatlar olarak yasal başvuru yollarına başvurmamız ya da kullanacağımızı ifade etmemiz, sanık avukatının iddia ettiği üzere TCK 301. Madde kapsamında değerlendirilemez. Meslektaşımız mesleki kuralları ve etik kuralları ihlal ederek savunmamızı baskı altına alma amaçlı beyanlarda bulunmuştur, bunları kabul etmiyoruz.”

Beyanların sona ermesiyle, saat 12:52’de karar için duruşmaya 5 dakika ara verildi.

Bu ara sırasında bekleme alanında resmi polis memurlarının yanında çok sayıda sivil polis memurun bulunduğu görüldü.

Saat 12:58’de heyet tekrar yerini aldı.

Başkan “Zamanaşımının tartışılmaya başladığı günden bugüne 2 ay geçti. Bahsedilen yerel ve AİHM tartışmalarındaki tartışmalar usul tartışmalarıdır. 3 Ekim 2023 tarihinde zamanaşımı süresi dolmuş olması ve mahkememizin herhangi bir karar verme yetkisi olmaması nedeniyle düşme kararı veriyoruz. Bu bir beraat kararı değil, düşme kararıdır. Hak ihlali kararı çıkması durumunda gereğinin derhal yapılacağı açıktır. Maddi hukuk nedeniyle zamanaşımı kararı veriyoruz” diyerek kararları yazdırdı.

Kararlar

1- Sanık Bülent Karaoğlu’nun üzerine atılı eylemin 03/10/1993 tarihinde gerçekleştiği, 5237 sayılı TCK’nın 7. Maddesi gereğince yapılan suç tarihindeki lehe kanun değerlendirmesinde, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın zamanaşımına ilişkin hükümlerinin uygulanmasının gerektiği anlaşılarak, 03/10/2023 tarihinde 765 sayılı TCK’nın 102/1 ve 104/2. maddelerinde belirtilen cezanın türü ve üst sınırına göre 30 yıllık olağanüstü zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmakla, sanık hakkındaki kamu davasının CMK’nın 223/8 maddesi gözetilerek düşürülmesine,

2-Hüküm içeriği nazara alınarak sanık hakkındaki yakalama emrinin ve kırmızı bülten işlemlerinin derhal kaldırılmasına,

3-Hüküm içeriği nazara alınarak sanık hakkında CMK 109/3-a maddesi uyarınca uygulanan yurt dışı çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol kararının derhal kaldırılmasına, karar verildi.

Katılanlar vekili Av. Kadir Karaçelik salonu terk ederken “Bülent Karaoğlu yarın aramıza karışabilir.” diyerek tepki gösterdi.

2 saat süren duruşma saat 13:00’da sona erdi.

Duruşma Sonrası

Duruşma sonrasında, katılanlar vekilleri, katılanlar ve destek için gelen kurum temsilcilerini de yanlarına alarak adliye giriş merdivenlerinde Jin News ve Rudaw muhabirlerine bir açıklama yaptı. Açıklama Rudaw Tv’de canlı yayınlandı. Daha sonrasında basın mensupları Aysel Öğüt’le ve katılan vekilleriyle birebir başka röportajlar da yaptılar.

Yayınlanma tarihi

5 January 2024

Kategori Listesi

Etiket Listesi