Ezgi Koman devletin, kamu görevlilerinin çocuklara karşı işlediği yaşam hakkı ihlallerinde kendini savunma pozisyonuna çektiğini anlattı. Çocuklara karşı cezasızlık döngüsünden örnekler verdi, öneriler getirdi.
Türkiye kuruluşundan bu yana pek çok kişi için adaletsizlikler ve eşitsizlikler ülkesi… İşkence, faili meçhul cinayetler, zorla kaybedilmeler, gözaltında öldürülmeler, yargısız infazlar gibi ağır insan hakları ihlallerinin yanı sıra neredeyse tüm hak ihlallerinde yaygınlaşmış, devlet politikası haline gelmiş bir cezasızlık kültürü var… Adalet duygumuzda derin yaralar açan Metris, Mamak, Diyarbakir cezaevleri var… Sivas, Şemdinli, Roboski, Gezi olayları var… Erdal Eren var, Cemil Kırbayır var, Hrant Dink var…
Çocuk hakları alanında baktığımızda ne yazık ki çocukların da var olan cezasızlık kültüründen muaf olmadığı görülüyor. Ne yazık ki Türkiye’de çocuklarla ilgili de pek çok isimden, pek çok olaydan oluşan bir cezasızlık listesi kolaylıkla yapılabiliyor.
Çocuklara yönelik cezasızlığın yetişkinlerden ayrı, çocuklara özel bazı sebepleri olduğu şüphesiz. Devletin ve toplumun hak temelli olmayan çocuk algısı, çocukların hak arama mekanizmalarına erişimlerindeki yetişkinlerden farklı olarak yaşadıkları zorluklar gibi… Ama özellikle devlet, kamu görevlilerinin çocuklara karşı doğrudan ya da ihmal sebebiyle işlediği yaşam hakkı ihlallerinde kendini savunma pozisyonuna çekiyor.
Bir istisna değil bir kural olarak çok sık yaşanan bu durum da yeni failleri cesaretlendiriyor, ihlale uğrayanları adalete erişim konusunda umutsuz bırakarak hak ihlallerinin yeniden üretilmesine yol açan bir kısır döngü yaratıyor.
Uğur, Fadime, Özgür, Enes…
2010 yılında anaokulunda üzerine lavabo düşerek yaşamını kaybeden altı yaşındaki Efe Boz’un ölümünden bugüne kadar en az 44 çocuk benzer şekillerde yani okullarda fiziksel güvenlik sağlanmadığı için yaşamını kaybetti. Efe’nin davasında dört yıl sonra, nispeten olumlu bir karar çıksa da açılabilen davalarda devletin personeli olan idareciler yeterince cezalandırılmadı, ailelerin adalet duyguları tesis edilmedi. Açılabilen diyorum, zira hakkında takipsizlik verilen pek çok olay da cabası…
Yahya
16 yaşındaki Yahya Menekşe’yi hatırlayın! Şırnak’ın Cizre İlçesi’nde 14 Şubat 2008’de, Abdullah Öcalan’ın yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesi nedeniyle düzenlenen protesto gösterisine müdahale eden polis panzerinin altında kalarak yaşamını yitirmişti. Yahya Menekşe’nin öldürülmesi olayı ile ilgili panzerin şoförü olan polis memuru hakkında “taksirle ölüme sebebiyet vermek” suçu nedeniyle altı yıl hapis cezası istemiyle açılan dava polis memurunun beraatiyle sonuçlandı.
Ceylan
Ceylan Önkol’u da mutlaka hatırlayacaksınız. Diyarbakır’ın Lice İlçesi’ne bağlı Birlik Köyü’nde 28 Eylül 2009’da 14 yaşındayken jandarma karakolundan açılan ateş sonucu veya meydana gelen bir patlamadan ötürü yaşamını kaybetmişti. Olayla ilgili olarak Lice Cumhuriyet Savcısı Mustafa Kamil Çolak’ı “güvenlik” gerekçesiyle olay yerine götürmeyen Abalı Jandarma Karakolu görevlileri hakkında 24 Ekim 2009’da “görevini kötüye kullanmak” suçlamasıyla başlatılan soruşturmada hala Ceylan’ı öldüren fail aranıyor.
Mazlum
Mazlum Akay ise Adana’nın Yüreğir İlçesi’nde 29 Temmuz 2012’de polis ekiplerinin kullandığı gaz bombalarından birinin kapsülünün isabet etmesi sonucunda yaşamını kaybetti. Olayla ilgili başlatılan soruşturma dosyasında Adana Cumhuriyet Savcılığı Mazlum Akay’ın yaralanmasının gaz bombası kapsülü nedeniyle olup olmadığının tespit edilemediği ve vurulduğu yer ile polis araçlarının bulunduğu yer arasındaki mesafenin 123 metre olduğu, oysa gaz fişeği tüfeklerinin menzilinin 120 metre olduğu gerekçeleriyle polisler hakkında 24 Temmuz 2013 günü kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.
Berkin
Berkin Elvan… Gezi olayları sırasında polis tarafından hedef gösterilerek polis tarafından biber gazı fişeği ile vurulmuş ve yaşamını kaybetmişti. Ölümün ardından binlerce kişi sokağa çıkmış katillerin bulunmasını istemişti… Ancak Berkin Elvan’ı öldüren polislerin hala kim olduğu bulunmamadı. Avukatlar, birkaç gün önce İstanbul Başsavcılığı’na başvurarak; 15-16 Haziran 2013 tarihinde olay yerinde bulunan ve polislere zimmetlenmiş silah listesinin dosyaya eklenmesini yeniden talep etti. Ayrıca olay günü görevli polislerin ifadelerinin savcılar tarafından eksik alındığını, ifadeleri alınan polislerin sicil numarası, hangi birlikte yer aldıkları, telefon numaraları ve gaz tüfeği kullanıp kullanmadıklarının sorulmadığı kaydedildi. Bu basit sorular sorulmadan faile ulaşmanın mümkün olamayacağı çok açık.
İbrahim
Berkin gibi ölümünün ardından binlerce kişi sokağa çıkmadı ama 15 yaşındaki İbrahim Aras’ın durumu da Berkin’den farklı değil… İbrahim Aras Adana’da Lice protestoları sırasında polisin saldırısı sonucunda yaşamını yitirmişti. Anadolu Ajansı Aras’ın “el yapımı patlayıcı yapmak isterken elinde patlaması sonucu hayatını kaybettiğini” ileri sürmüştü. Ancak olayın hemen ardından İbrahim’in ellerinin sağlam olduğu kanıtlanmıştı. İbrahim’in ölümüyle ilgili Adli Tıp Kurulu (ATK) bir rapor yayımladı. Rapor çelişkilerle dolu. Basına yansıya haberlere göre ATK raporunda Aras’ın nasıl yaşamını yitirdiği belirtilmezken, yaralanma bölgesinde ateşli silah, yanma ürünleri veya kalıntılarına saptanmadığı söyleniyor. Raporda, yapılan inceleme sonucu vücutta metalik cisim imajı, yani kurşun benzeri bir cisme rastlanmadığı da belirtilmiş. Biz biliyoruz ki devlet bir görevlisinin yaptığı hak ihlalinin üstünü en çok bu tür raporlarla örtüyor, cezasız bırakıyor.
Yukarıdaki çocuklar, ne yazık ki devletin haklarını ihlal ettiği için ölen sadece birkaç çocuk… Burada adını anmadığımız pek çok çocuk var. Uğur var, Fadime var, Özgür var, Enes var. Roboki’de yaşamını kaybeden 19 çocuk var. Çocuklar ve öyküleri farklı, olayların gerçekleştiği tarihler ve yerler de öyle. Ama devlet hep aynı. Devlet hep çocukları değil kendini koruyan, çocukları değil failleri savunan…
Ne yapmalı?
Peki ama durum böyleyken, devletin politikası ve tutumu bu kadar netken ve ne yazık ki çocuklar öldürülmeye devam ederken ne yapacağız?
İşte birkaç öneri: Çocukların yaşadıkları ihlalleri ve bu ihlallerin cezasız kaldığını görünür kılmak, failleri ifşa etmek, çocuklara karşı cezasızlık pratiğinin nasıl işlediğini, hangi özel örüntülere sahip olduğunu anlamak ve bunun üzerinden stratejiler geliştirmek.
Bir de hakimler reddetse bile çocukların insan hakları ihlalleriyle ilgili hukuki süreçlere müdahil olma talebini bıkmadan usanmadan yinelemek… Ama en önemlisi unutmamak… Çocukları, uğradıkları ihllaleri ve bunların faillerini unutmamak, unutturmamak…