Devletin 1 Mayıs 77 Refleksi / Belma Akçura

BELMA AKÇURA

Önce olayı hatırlayalım…

1 Mayıs 1977…

500 binin üzerinde insan dünya işçilerinin dayanışma birlik ve mücadele gününü kutlamak için Taksim Meydanı’nda toplandı. O gün Intercontinental Oteli’nin odalarında ‘pusuya yatmış’ birtakım adamlar gazetecilerin dikkatini çekse de tanık ifadelerine göre, ilk olarak Tarlabaşı tarafından üç el silah sesi duyuldu… Derken Sular İdaresi’nden PTT Binası’na, eczaneden çiçekçiye, Intercontinental’dan inşaat halindeki binaya kadar her yerden meydandaki kalabalığın üzerine ateş açıldı… Polis panzerleri kalabalığın üzerine sürdü. Ses bombası, siren sesleriyle iyice paniklemiş insanlar kaçışırken ezilerek, kurşunlanarak, boğularak hayatlarını kaybetti. Sonuç 35 ölü, 126’sı ağır olmak üzere bine yakın yaralı… Olaydan sonra meydandan iki binin üzerinde boş kovan ve patlayıcı madde parçaları toplandı.

Savcıyı görevinden aldılar

1 Mayıs 1977 mağdurlarına açılan davayı saymazsak, katliamla ilgili deliller ve tanık ifadeleri derin devleti işaret ettikçe, bu yönde iddialar güçlendikçe katliamın gerçek sanıklarını ortaya çıkarmak giderek daha imkânsız hale getirildi.

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın Hz: 1977/14652, Büro No: 1977/458 ve İddia No: 1977/158 dosya numaralarıyla İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na sunduğu iddianamede, biri kimliği belirsiz olmak üzere toplam 34 kişinin öldüğü belirtiliyor, ama sanıklar belirsiz…

Katliamdan sonra otobüslerden ve vapur iskelelerinden 526 kişinin toplandığı,  422’si hakkında takipsizlik kararı verildiği,  98 kişi hakkında açılan ve sonunda herkesin beraat ettiği dava 14 yıl sürdü.

Davanın 7 Temmuz 1977 tarihli ilk duruşmasında o günkü mahkeme heyeti savcıdan olayın gerçek faillerinin bulunarak haklarında dava açılmasını istedi. Savcılık mahkemenin bu isteğini polise iletti. Polis ise bu konuda hiçbir soruşturma yapmadığı gibi mahkemeye de bilgi vermedi. Mahkemeden bu yolda karar verilmesini isteyen Cumhuriyet Savcısı Çetin Yetkin ise davadan alınarak başka bir göreve verildi. Sonrasında da yetkili makamlar mahkemenin hiçbir yazılı sorusuna yanıt vermedi.

Toplanan belgeleri yok ettiler

Toplanan delillerin bir kısmı yok edildi. Örneğin o gün olay yerinden toplanan patlayıcılar ortadan kayboldu. Dönemin eski CHP Milletvekili Süleyman Genç’in Çetin Yetkin’e verdiği ifadeye göre bir yüzbaşı tarafından kendi evine atılan ve İstanbul Üniversitesi çıkışında 7 öğrencinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırıda kullanılan patlayıcılarla 1 Mayıs 77’de Taksim meydanından toplanan ama daha sonra yok edilen patlayıcılar aynıydı.

1977’de, 1 Mayıs kürsüsünden sekiz milimlik kamerasıyla çekim yapan ve o gün Saraçhane bölgesinin sorumluluğunu üstlenen DİSK avukatlarından Rasim Öz olayın gerçek faillerinin bildirilmesi için defalarca emniyete tezkere yazdı. Ama hiçbirine yanıt alamadı.

Yüzlerce tanık dinlenirken deliller tek tek yok ediliyordu…

Rasim Öz’ün o esnada yaptığı çekimlerde Sular İdaresi’nin üzerinden ateş edenlerin görüntüsü vardı. Bu filmi delil olarak mahkemeye sunmuştu. Ancak o görüntüler görünmeyen bir el tarafından kesilmişti.  Rasim Öz bu durumu davadan yıllar sonra fark edecekti ama o görüntüleri kimin nasıl yok ettiğini öğrenmesi mümkün olmayacaktı.

Dava Ekim 1989’da sanıkların beraatıyla sonuçlandığında mahkeme iddianamede şöyle diyecekti: “Olay çıkartma anı çok iyi hesaplanmıştır. Bu büyük ve kanlı facianın tertipçisi uygulayıcısı yurt ve insanlık düşmanı olan asli failler ergeç tespit edilecek ve tarihin ve şaşmaz adaletin önüne çıkartılıp hüküm giyeceklerdir.”

Davanın en önemli tanığı: Gazeteciler

1977’de Taksim meydanında yaşananlar kendi tarihsel bağlamından kopartılarak tartışılması mümkün olmayan olaylardır. Türkiye’nin siyasi tarihine adını ‘Kanlı 1 Mayıs’ olarak yazdıran olaylara ilişkin davanın en önemli tanıkları arasında gazeteciler de bulunmaktaydı. Ancak basın, olayın derin devlet eliyle tertiplendiği yönündeki iddialar dışında davanın takipçisi olamadı…

Örneğin, bugün The Marmara olarak adı geçen otelin 510 numaralı odasında mahkeme tutanaklarına da yansıyan ve gazeteci Necati Doğru’nun tanık olduğu MİT’çilerin kim olduğunu hiçbir zaman öğrenemedik

1 Mayıs 1977 belgeselini hazırlayan Gazeteci Nail Güreli’nin bahsettiği 1 Mayıs’tan bir gün sonra İstanbul Ankara uçağında bulunan 15 Amerikalının ve birbirlerine ‘amirim müdürüm’ diye seslenen yanlarındaki sivillerin kim olduğunu da araştıramadık.

Üstelik olaydan hemen sonra ODTÜ’lü bir grup akademisyen tarafından yapılan bir anketin, 1 Mayıs 1977’de yaşanan olayların seçimlerde halkın siyasal tercihlerini değiştirmiş olduğunu ve basının bu değişimin önemli araçlarından biri olduğunu ortaya koymuş olduğu halde…

Türkiye medyasının araştırmacı gazeteciliğini konuşturamadığı bu olayın sonrasında çeşitli sendika ve sol örgütlere mensup 98 kişi hakkında 14 yıl boyunca süren yargılamalarda kimse ceza almadı.

12 Eylül Davası’nda ise mahkeme, olayların öncesinde Intercontinental Oteli’ne yerleştikleri iddia edilenlerle ilgili MİT’ten ellerinde bulunan belgeleri istedi, ama sonucu halen bilmiyoruz…

Ama şunu biliyoruz… O günden beri Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarını yasaklayan siyasi irade hiç değişmedi. Oysa 2010’da  “1 Mayıs’ı bayram yaptık, Taksim’i kutlamalara açtık”  diyen Ak Parti değil midir?  O günden bugüne değişen nedir?

37 yıl önce bir mitingde ortalığı kana bulayan gerçek katiller ortaya çıkartılmadıkça, ölenlerin anısına o meydanda miting yapmak için direnenler de haliyle olacaktır…

Devletle sendikalar arasındaki bu inatlaşma, çatışma ve yasaklar, üzeri kapatılan bu katliam çözülmediği sürece de böyle sürüp gidecektir…

Yayınlanma tarihi

2 May 2014

Kategori Listesi

Etiket Listesi