Gülistan Zeren/Deniz Tekin- 1 Şubat 2022
Mahkeme: Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi
Esas No: 2021/444
Sokağa çıkma yasakları sürecinde, 12 Ekim 2015’te Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, zırhlı araçtan açtığı ateş sonucu 12 yaşındaki Helin Hasret Şen’in ölümüne sebep olmaktan hakkında “taksirle ölüme neden olma” suçlaması ile dava açılan polis memuru Abdullah Ercan’ın tutuksuz olarak yargılandığı davanın 24 Eylül 2021’de görülen 4.duruşmasında yargılamanın durdurulması kararı verilmişti. Diyarbakır Valiliği tarafından 2 Nisan 2021’de sanık hakkında soruşturma izninin verilmesi üzerine yeniden görülmeye başlanan davanın ilk duruşması 1 Şubat 2021 tarihinde, Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşma Öncesi ve Duruşmaya Katılım
Diyarbakır Adliyesi’nin oldukça kalabalık olduğu bir gündü. Diyarbakır Adliyesi’nde uygulanan “istisnai” güvenlik uygulamaları (Adliye avlusuna kurulan kontrol gişelerinde GBT kontrolünden geçtik sonra bina içerisine girdiğinizde bir kez daha kimliğiniz ile birlikte GBT kontrolünü geçtiğinizi onaylayan bir kağıdı polis memuruna göstermek gibi), bu yoğunluk içerisinde içeriye varmamızı daha da zorlaştıran bir durum yaratıyordu.
Yeniden görülmeye başlanan davayı izlemek üzere aile üyeleri, gazeteciler (Mezopotamya Ajansı, JIN News, Artı TV), sivil toplum kuruşlarının temsilcileri (İHD, TİHV, Hafıza Merkezi) ile birlikte Diyarbakır Barosu’na bağlı avukatlar, baronun yönetim kurulu Çocuk Hakları Merkezi üyeleri salonun bulunduğu koridorda duruşmanın başlamasını bekliyorlardı. Helin Hasret Şen’in annesi Nazmiye Şen, babası Ekrem Şen ve kardeşi Kadir Şen ile birlikte amcaları da oradaydı. İnsan hakları ihlallerini yakından takip eden HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu aile üyeleriyle hem davanın seyri hem yaklaşık altı yıldır devam ettikleri adalet mücadelesinde yaşadıkları üzerine sohbet ediyordu.
Duruşmayı bekleyen bu grubun hemen arkasında bulunan dört sivil polis memuru ise gruptaki kişileri inceliyor, aralarında fısıldaşıyor ve ardından telefonlarında bir şeyler yazıyorlardı. Salona alındığımız esnada da telefon görüşmesi yapan bir polis memurunun Amirim diye hitap ettiği birine, “Sadece avukatları mı yoksa içeri giren herkesi mi yazayım?” diye sorduğunu işittik. Bunu fark edilmesi yalnızca bazı ironik şakalara yol açtı; davayı izlemeye gelen herkes için bu durum adalet mücadelesini oluşturan gündelik deneyimin olağan bir parçası haline gelmişe benziyordu. Güvenlik görevlilerinin bu “izleme ve raporlama” pratikleri kamusal ve bireysel adalet arayışının meşruluğunu sorgulamaya, izleyen kişilerde huzursuzluk ve tedirginliğe yol açıyordu.
Yaklaşık bir saatlik gecikmenin ardından mübaşir salona geçebileceğimizi haber verdi. Öncelikle basın kartı olan gazeteciler ve birincil derece aile yakınları içeri alındıktan sonra sivil toplum kuruluşları adına dava izlemeye gelen kişilere de izin verilmesine ikna olundu.
Duruşmanın Seyri
Salonda, izleyicilerin yerleştiği kısımda en öndeki ve arkadaki sıralar çevik kuvvet polislerine ayrılmıştı. Yerimizi aldığımızda, olay tarihinde Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğü’nde görevli, Tanık polis memuru Mustafa Demir’in kürsüde hazır bulunduğunu gördük. Duruşma tanığın kimlik tespiti ile başladı. Hem mahkeme heyetinin hem de tanığın sesi oldukça zor duyuluyordu.
İzleyiciler sanığın yüzünü göremedi, bize dönük olan ekran kapalıydı. SEGBİS ile bağlanan sanığın boğazını temizlerken ve öksürürken çıkardığı sesleri duyuyorduk yalnızca. Helin Hasret Şen’in annesi ve babası ise neredeyse tüm duruşma boyunca bu ekrana dikkat kesildiler.
Demir, beyanına “söz konusu operasyonlara katılmadığını, ölüm olayına ilişkin herhangi bir bilgisinin olmadığını ve dava hakkında bilgi sahibi olmadığını” belirterek başladı. Savcı, tanık beyanına ilişkin söyleyeceği herhangi bir şeyin olmadığını söyledi. Daha sonra katılan ve müşteki vekili, Diyarbakır İHD Diyarbakır Şube Başkanı Av. Abdullah Zeytun tanığa birtakım sorular sormak istediklerini belirterek söz aldı. Av. Zeytun’un, görevli olduğu birimde olay tarihinde kendilerine ulaşan ihbarlar ile ilgili sorduğu sorulara cevaben polis memuru Demir, kendilerinin KGYS kameralarına ve telsiz görüşmelerle ilgilendiklerini, zırhlı araçların kamera görüntüleri ile ilgilenmediklerini söyledi. O tarihlerde Sur İlçesi’nde KGYS kameralarının olmadığını söyledi. Telsiz görüşmelerine ise kendisinin değil o gün görevli başka bir iş arkadaşının baktığını söyledi, bu kişinin görevlendirme listesinden tespit edilebileceğini ekledi.
Av. Zeytun tanığa yönelteceği başka sorusu olmadığını söyledikten sonra taleplerini dile getirmek için söze devam etti. Yargılamanın durdurulma kararından önce sunmuş oldukları çok sayıdaki yazılı ve sözlü taleplerinden bazılarının henüz yerine getirilmediğini hatırlatarak başladı. Zeytun’un dile getirdiği taleplerin başında delillere ilişkin olanlar vardı. Olay yerini gören ve ateşin açıldığı zırhlı araç görüntülerini mahkemeden aldıklarını söyleyen Av. Zeytun, dosyadaki videoda bir kesintinin olduğuna dikkat çekti. Saat 08.16 ila 08.32 arasındaki kısmın eksik olmasıyla birlikte hakeza görüntülerin saat 09:15 itibariyle bittiğini söyledi. Ancak, mahkemeye sunulun bir saatlik görüntünün dışında, özellikle olay yeri incelemenin hazır bulunduğu,14:16:10 saatine kadar devam eden, anları kayda alan videonun dosyaya ibraz edilmesinin dava açısından çok önemli olduğuna dikkat çekti.
Av. Zeytun ayrıca, Olay anında kolluk güçlerinin kullandığı silahtan çıkan mermi çekirdeklerinin, boş kovanların olay yerinde mevcut olması gerekirken, olay yeri incelemede herhangi bir mermiye rastlanmadığına dair olay yeri tutanağı tutulmuş olmasındaki çelişkiye dikkat çekti. Helin Hasret Şen’in yaşamını kaybettiği güne ait 155 kayıtlarının dosyaya dahil edilmesini ve bu kayıtlardaki görüşmelerin ne maksatla yapıldıklarına dair inceleme yapılması gerektiğini ifade etti. Bununla ilgili olarak, sanık ile birlikte o gün operasyonlara katılan tüm görevlilerin ifadesinin alınmasını talep ettiklerini dile getirdi.
Müşteki avukatları tarafından, dosyadaki mevcut kamera kayıtları incelendiğinde o gün dışarıda olan mahalle sakinlerinin zırhlı araca doğru oldukça tedirgin baktıklarının gözlemlenebileceği ifade edildi. Onlara göre, kimi mahalle sakini aracın yanına giderek çekinerek de olsa ateş yapılmamasına dair bedensel jestlerde bulunmuş olduğunu kayıtlardan tespit edilebiliyordu. Bu durumun, tutanaklara göre hiçbir silahlı saldırı ihbarının olmadığı olay anında oldukça kalabalık olan caddede yer alan mahallelilerin aslında zırhlı araçtan korktuğunu bize gösterdiğini vurguladılar.
Yine müşteki avukatları tarafından, sanığın insanları hedef alarak net bir şekilde ateş ettiğinin görüntülerde çok açık olduğunun altı çizildi. Ayrıca dosyayla ilgilenen ilk savcı hakkında görev suçu işlediği iddiasıyla HSK’ya suç duyurusunda bulunulması talep edildi. Aynı savcının Diyarbakır Eski Bara BaşkanıTahir Elçi’nin öldürülmesine ilişkin dosyada işlem yapan aynı savcı olduğuna dikkat çekilerek dosyadaki eksik işlemlerin görmezden gelindiği söylenirken, yaşam hakkı ihlalinin olduğu bir dosyada davanın açılmış olduğundan aile ve avukatlarının ancak dört yıl aradan sonra düzenlenen iddianame ile haberdar oldukları eklendi.
Müşteki avukatlarının ifadelerine göre, devletin yaşam hakkını korumaya yönelik usulü yükümlülüklerine aykırı olarak, delilerin muhafaza altına alınıp kriminal incelemeye gönderilmesine ilişkin ciddi eksiklikler Savcılık makamı tarafından asla dile getirilmemiş ve üstüne gidilmemişti. Bu eksikliğin kasıtlı olduğu düşüncesi dile getirildi. “Kuvvetli suç şüphesi altındaki kolluk kuvvetinin ilk duruşmada tutuklanmamasının ağır bir hukuksuzluk olduğu” savunuldu.
Türkiye’de yine kolluk kuvvetlerinin sanık olduğu başka davalardaki cezasızlık pratiklerinin sistematikliğine dikkat çekildi. Bu durumun, yargı mensuplarının faili korumaya yönelik reflekslerinden kaynaklandığı düşüncesi, müşteki avukatları tarafından dile getirildi.
Sanık polis memuru Abdullah Ercan, Helin Hasret Şen’in annesinin tanık ifadesinin doğruları beyan etmediğini iddia etti. Annenin ifadelerinde kızının kendisinin önünde yürürken kobra aracının arkalarında kaldığını ifade ettiğini, ancak otopsi raporlarında merminin Helin Hasret Şen’in yüzünün ön kısmından girdiği tespit edildiğini söyleyen sanığa göre bu durum ifadelerin doğru olmadığı anlamına geliyordu. Sanık daha öne verdiği ifadelere benzer olarak yalnızca ölü noktalara ateş ettiğini ve kendisine saldırı olduğu iddialarını tekrar etti.
Sanık avukatı da, “olay anında ve sonrasında kapsamlı ve detaylı bir şekilde araştırma yapılsaydı müvekkilinin yargılanmayacağını” iddia etti: “Olay sonrasında “insanlar” gözaltına alınmıştır ve olay yeri yakınında çok fazla silah bulunmuştur. Ancak bulunan silahlar ve gözaltına kişiler üzerinde swap incelemesinin yapılmamıştır.” Helin Hasret Şen’in, sanığın da iddia ettiği üzere, “kendisine ateş açan karşı grubun silahlarından çıkan mermi sonucu yaşamını kaybettiğinin açık olduğunu”, tekrarladı. Olayı kriminal olarak saniye saniye tutanağa yansımasının mümkün olmadığını iddia eden sanık vekili tutuklama talebinin reddedilmesini talep ederek sözlerini bitirdi.
Ara Kararlar
- Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğün’den Kobra 11 isimli zırhlı aracın 12 Ekim 2015’te gün boyu yaptığı tüm kayıtların inceleme amacıyla gönderilmesinin talep edilmesine; kayırlarda özellikle 08.30-09:15 arasındaki görüntü kayıtlarının bulunmadığı hususunun şerh düşülerek, bunun neden kaynaklandığına dair açıklama talep edilmesine,
- Olay gününde görevli olan sağlık görevlilerinin araştırılması ve tanık olarak dinlenilmesine ilişkin taleplerin reddine,
- Sanığın duruşmadan vareste tutulmasına ilişkin talebin reddine,
- Tanık İbrahim Güler hakkında zorla getirme emri düzenlenmesine,
- Sur İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne müzekkere yazılarak ölüm olayının meydana geldiği, Yıkıkkaya sokağının güncel durumunun fotoğraflarının çekilmesinin istenmesine,
Karar verildi. Bir sonraki duruşma, 5 Nisan 2022 tarihinde, saat 11.10’da görülecek.