İstatistik ve İnsan Hakları / Onur Bakıner

ONUR BAKINER

İnsan hakları mücadelesinin hukuki, sosyal ve siyasi boyutlarını tartışmayı sürdürüyoruz. Bu yazımda istatistiksel bir tekniğin bu mücadeledeki rolünden bahsedeceğim. Bilim insanlarının, hele hele istatistik gibi sayısal bir teknikle uğraşanların insan haklarına olan ilgisi tuhaf gelebilir. Ancak cinayet ve zorla kaybedilme suçları karşısında hakikat ve adalet arayanlar için son yirmi yılda ortaya çıkan bir teknik olan ‘çoklu sistem tahmini’ (İng. multiple systems estimation) son derece ilginç ve öğretici olabilir. 

Zorla kaybedilme suçu, yapısı itibariyle delilleri gizlemeyi ve ortadan kaldırmayı, yani devlet kurumlarının suç hiç işlenmemiş gibi davranmasını içerir. Dahası, zorla kaybedilenler arasında tanınan ve göze batan kişiler olsa da, çoğu zaman toplumun en dışlanmış katmanlarına mensup insanların hedef alındığını görürüz. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerinin ve adli tıp çalışanlarının bütün çabasına rağmen zorla kaybedilme suçlarını bütün kanıtlarıyla ortaya çıkarmak, hele hele mağdurların kimliğini tespit etmek her zaman mümkün olmuyor. Arjantin, Güney Afrika, Guatemala ve Peru gibi ülkelerde yerli ve yabancı uzmanların uzun soluklu çalışması birçok mağdurun kimliğini açığa çıkardı, ama buna rağmen kimliği bilinen mağdur sayısı, bilinmeyenlerin çok altında kaldı. Örneğin Peru’da 1980-2000 yılları arasında öldürülenlerden 24.000’in üzerinde kişinin en azından adı veya soyadı bilinirken, sadece 18.000 civarında mağdurun hem adı hem soyadı biliniyor. Kendisiyle ilgili hiçbir veriye ulaşılamayan kişi sayısının ise çok daha büyük olduğu tahmin ediliyor. Özellikle dağlık bölgelerde yaşayan ve Quechua dili konuşan yerlilerin önemli bir kısmının başta nüfus cüzdanı olmak üzere hiçbir kimlik kartına sahip olmadığı düşünülürse, kültürel ve siyasi dışlama siyasetinin ve zorla kaybedilme suçunun bir araya geldiği durumlarda mağdurların kimliğini orta çıkarmanın ne kadar güç olduğu anlaşılabilir.

Zorla kaybedilenlerin bir kısmı hakkında yetersiz de olsa veri varsa, ama bu verinin toplam kayıpların sadece küçük bir bölümüne ait olduğu biliniyorsa ne yapılabilir? Patrick Ball önderliğinde bir grup istatistikçi, bu sorunu çözmek için bir teknik geliştirdiler. Nüfusun tamamına ait veriye ulaşmak pahalı veya imkansız olduğunda, o nüfusu temsil eden daha küçük bir grup (teknik adıyla ‘örneklem’) üzerinde veri toplayarak genel nüfus hakkında bilgi sahibi olunabileceğini biliyoruz. Başta seçim anketleri olmak üzere toplumun genel eğilimleriyle ilgili bilgi veren anketler hep bu mantığı kullanıyorlar. Burada iki önemli konu var: birincisi, örneklemin toplumun genel eğilimlerini yansıtacak şekilde seçilmesi gerekli. Bir anketin başarısını belirleyen en önemli unsur, seçilen örneklemin temsili olmasıdır. İkincisi, bütün istatistiksel tahminler bir hata payı (teknik adıyla ‘güven aralığı’) içerir. İstatistiksel tahmin yoluyla ulaşılan rakamlar, sınırlı kaynaklar göz önüne alındığında en kaliteli ve bilimsel tahminler olabilir, ama yine de birtakım olasılıkları hesaplayarak yapılan tahminler olduğunu unutmamak lazım.

İşte Patrick Ball ve ekibinin dahiyane fikri, toplumsal eğilimleri ölçmede kullanılan istatistiksel teknikleri, zorla kaybedilen kişilerin toplam sayısını hesaplamak için devreye sokmak oldu. Araştırmacılar ve bilim insanları, bütün çabalarına rağmen toplam ölü sayısının sadece küçük bir kısmına erişebiliyor olsalar da, Ball ve arkadaşları şöyle bir mantık yürüterek toplam sayının tahmin edilebileceğini söylüyorlar: zorla kaybedilmeyle ilgili bilinen bütün verileri topladıktan sonra, bu verinin daha büyük bir nüfus için (yani zorla kaybedilenlerin toplam rakamı) temsili bir örneklem olduğu varsayılabilir. Diyelim ki belirli birtakım coğrafi, ekonomik ve kültürel özellikleri olan bir köyde erkek nüfusun yüzde biri öldürülmüşse, aşağı yukarı aynı özelliklere sahip bir başka köyde de erkek nüfusun yüzde bir oranında yok edildiği varsayılabilir. Böylece, elde olan veriden çok sayıda temsili parametre üreterek, bilinmeyen veriye ilişkin bilimsel bir tahmin yürütülebilir. Elbette ki bu tahmin, belirli bir hata payı içerisinde (örneğin %95 güven aralığında) geçerli olacaktır, ama veri toplamanın imkansız olduğu koşullarda bu, trajedinin boyutunu anlamak için eldeki en iyi yöntem olarak düşünülebilir.

Bu düşünceyle çoklu sistem tahminleri kullanan Ball ve ekibi, Peru’da yaklaşık 69.280 kişinin öldürülmüş olabileceği sonucuna erişti (%95 güven aralığında bu rakamın yukarı veya aşağı doğru yaklaşık 8.000 kişi oynayabileceğini de hesaba katmakta yarar var). Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu’nun 2003 raporunda açıklanan bu rakam, o zamana kadar söylenenin çok üzerindeydi ve beklendiği üzere, tartışmaları beraberinde getirdi. Toplam rakamı çok fazla bulan ve istatistiksel tahmin metodolojisinin devleti yıpratmak için kullanıldığını düşünen sağ gruplar, 69.280 rakamının abartıldığını iddia etmeyi sürdürdüler. İnsan hakları örgütleri ise rakamı sahiplendiler. İstatistik uzmanları buldukları rakamın bilimsel ama en nihayetinde olasılıksal bir tahmin olduğunu ısrarla anlatsalar da, ihlalleri inkar edenlerin ikna olmaya niyeti olmadığı için hakikat temelinde toplumsal uzlaşı çabaları sonuçsuz kaldı. Ancak siyasi saiklerle yapılan itirazlar bir yana, 69.280 kişinin öldürüldüğü tahmini hem Hakikat ve Uzlaşı Komisyonu raporunda hem de medyada geniş yer buldu ve Peru’daki insan hakları trajedisinin boyutunu gösteren çok güçlü bir simgeye dönüştü.

Bu metodoloji, bize ne öğretebilir? Öncelikle, çatışma süreci boyunca öldürülen ve özellikle de zorla kaybedilen kişilere yönelik bilgiye ulaşmak imkansız olabilir. Elde edilen verinin bütün ihlalleri aydınlatmayacağını kabul etmek gerek. İstatistiksel yöntemler, olan bitenin gerçek boyutu hakkında bilimsel bir tahmin verebilir, ancak elbette ki bu yöntemlerin de yararını abartmamalı. İstatistiksel tahminler olsa olsa rakamsal bir özet sunabilir, ama ölenlerin kimliği, daha önceki yaşantıları, eylemleri, hayalleri ve maruz kaldıkları ihlaller hakkında anlamak ve anlatmak istediğimiz şeyleri istatistikle öğrenemeyiz elbette. Binlerce yaşamın bir rakama indirgenmesi, insana dair olan birçok şeyin sayısallaştırılması eğilimine karşı dikkatli olmak gerek. Ancak bu, istatistiksel yöntemleri kullanmamak değil, daha ziyade doğru kullanmak gerektiğini gösteriyor.

İnsan hakları ihlallerini inkar etmenin veya azımsamanın hem devlet hem de birtakım toplum katmanlarında kabul gördüğü yerlerde, ihlallerin neden olduğu yıkımı bütün açıklığıyla ve rakamsal boyutuyla ortaya koymak, hakikat adına çok büyük bir adım olacaktır. Bu açıdan, istatistiksel tahmin yöntemleri de dahil olmak üzere, hakikat arayışında yararlı olacak bütün araçların kullanılması doğru olur.

Yayınlanma tarihi

10 November 2014

Kategori Listesi

Etiket Listesi