Lice Davası Sanıksız Kaldığı İçin Düşürüldü: #PekiFailKim?

22/06/2023

HAFIZA MERKEZİ

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 22 Ekim 1993 tarihinde biri dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın olmak üzere ikisi asker toplam 16 kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan askeri operasyonla ilgili olarak, olaydan 20 yıl sonra, 2013 yılında başlayan yargılamada davanın hayatta olan tek sanığı Eşref Hatipoğlu’nun ölümü nedeniyle davanın düşmesine karar verildi.

Kamuoyunda Lice Davası olarak bilinen davada iki sanık yargılanıyordu. Yargılama başladıktan sonra sanıklardan Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın 2015 yılında Singapur’da öldüğü anlaşılmış ve hakkındaki suçlamalar düşürülmüş, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu davanın tek sanığı olarak kalmıştı.

1990’lı yıllarda ağırlıklı olarak OHAL bölgesinde işlenen ve ağır insan hakları ihlali teşkil eden suçlarla ilgili yıllarca sürüncemede bırakılan soruşturmalar, özellikle 2008 yılından itibaren Ergenekon ve 12 Eylül davalarında söz konusu suçların işlenmesinde sorumluluğu olabilecek bazı kamu görevlilerinin yargılanmaya başlamasıyla canlandı. Lice Davası da bunlardan biriydi.

Ne Olmuştu? 

Diyarbakır’ın Lice ilçesinde Jandarma Alay Komutanı emekli Albay Eşref Hatipoğlu’nun yönettiği askeri operasyon sonucu Jandarma Bölge Komutanı Tuğgenaral Bahtiyar Aydın ve Jandarma Uzman Çavuş Yüksel Bayar’ın da aralarında bulunduğu 16 kişi yaşamını yitirdi; 242 iş yeri ve 401 konut zarar gördü; yüzlerce kişi göçe zorlandı.

Operasyon sırasında Lice’nin dış dünyayla bağlantısı günler boyunca kesilmişti. O sırada Diyarbakır’da olan dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, beraberindeki CHP’liler ile Lice’ye gitmeye karar vermişti ve Lice’ye alınmamışlardı.

Yıllarca sürüncemede bırakılan soruşturma süreci 20 yıl sonra tamamlandı. Dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ yargılanmaya başladı.

Aslında bu 20 yıllık sürede başlayan bir yargılama olmuştu. Dönemin Jandarma Bölge Komutanı Tuğgenaral Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesi ile ilgili olarak iki itirafçının beyanına dayanılarak Mehmet Emin Özkan yargılanmış ve ömür boyu hapis cezası almıştı. Mehmet Emin Özkan hâlâ cezaevinde.

Eşref Hatipoğlu ve Tünay Yanardağ hakkında açılan davanın iddianamesinde Mehmet Emin Özkan’ın yargılandığı davadaki evrakın incelendiği, ancak Mehmet Emin Özkan’ın Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesine katıldığına dair herhangi bir bilgiye rastlanmadığı ifade ediliyor.

Soruşturma Süreci

Operasyonun ardından etkili bir soruşturma yürütülmediği için 1994 yılında o dönemki adıyla Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’na başvuru yapıldı. Komisyon, Ankara’da bir olgu tespit duruşması (fact finding) gerçekleştirdi. Başvurucuların ve görgü tanıklarının yanı sıra Lice belediye başkan yardımcısı, Lice hâkimleri ve savcıları, Lice emniyeti ile jandarmasından görevliler, Diyarbakır valisi ve jandarma soruşturmasını yürüten görevli gibi kamu görevlileri bu duruşmalarda dinlendi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 2004 yılında verdiği Ayder ve diğerleri/Türkiye kararında, operasyon sırasında başvurucuların maruz kaldıkları muameleleri “işkence ve gayri insani muamele yasağı”na, ev ve işyerlerinin yakıp yıkılmasını “mülkiyet hakkı”na, Lice’den ayrılmak zorunda bırakılmalarını da “özel yaşam, aile yaşamı ve aidiyetlerinden yararlanma haklarına” yönelik ihlal olarak değerlendirdi.

AİHM’e yapılan başvurunun bilinmesine karşın devletin hiçbir soruşturma açmadığı vurgulanan kararda, güvenlik görevlileri hakkında dava açılmamasıyla “etkili hukuki yollara başvurma hakkı”nın ihlal edildiği vurgulandı.

20 Yıl Sonra Hazırlanan İddianame

Soruşturmanın yürütülmesindeki isteksizlik, 2004 yılındaki Ayder ve diğerleri/Türkiye kararı sonrasında da devam etti. Soruşturmayı canlandıran olay ise Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle ilgili olarak 2009 yılından itibaren Ergenekon soruşturmaları kapsamında bazı bilgilerin ortaya çıkması oldu. Olaydan 20 yıl sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame, uygulamada başvurulan zamanaşımı süresinin dolmasına yalnızca bir gün kala kabul edildi.

Bir bütün olarak 22 Ekim 1993 tarihinde ve devam eden günlerde Lice’de güvenlik güçleri tarafından işlendiği ileri sürülen suçları içeren iddianamede, dönemin Diyarbakır Jandarma Alay Komutanı Eşref Hatipoğlu ve Üsteğmen Tünay Yanardağ’ın “taammüden öldürme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik ve cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından yargılanmaları talep edildi.

Beş Yıl Süren Yargılama

Lice davasında iddianamenin kabulünden sonra başlayan yargılama beş yıl sürdü ve beraat kararıyla sonuçlandı.

Lice davası devam ederken, Türkiye’nin farklı şehirlerinde 1990’lı yıllarda ağırlıklı olarak OHAL bölgesinde işlenen ağır insan hakları ihlallerine karıştığı iddia edilen devlet görevlilerinin yargılandığı 11 ayrı dava görülmekteydi.

Bu davalar, Lice davasında olduğu gibi, yıllarca sürüncemede bırakılan soruşturmaların 2008 yılından itibaren yaşanan gelişmelerin sonucunda 2009-2014 yılları arasında peşpeşe açılabilmişti. Açıldıkları dönem suçların işlenmesinde sorumluluğu bulunduğu iddia edilen kişilerin hesap verebilirliğinin sağlanacağına dair beklenti yaratan tüm bu davaların yargılama süreçlerinde sanıkların hesap vermesini olanaksız hale getiren benzer örüntüler gözlemledik.

Yargılama Sürecinde Neler Oldu?

Dava, Diyarbakır’dan Eskişehir’e, Oradan da İzmir’e Nakledildi.

Davanın Diyarbakır’da görülen ilk duruşmasında sanıklar güvenlik gerekçesiyle davanın naklini talep etti. İlk duruşma öncesinde veya duruşma sırasında güvenlik endişesi yaratacak hiçbir durum yaşanmamıştı. Buna rağmen davanın Eskişehir’e nakledilmesine karar verildi. Ancak bu kararın verildiği tarihte Eskişehir’de davaya konu suçları görmekle görevli olan özel yetkili mahkeme yoktu. Müşteki ve katılan vekilleri bu duruma itiraz etti ve dava İzmir’e nakledildi.

Olaydan 20 Yıl Sonra Açılabilen Dava, Kovuşturma İzni Alınmadığı Gerekçesiyle Durdu.

Sanıklar örgütlü suç isnadıyla yargılanıyor olmasına rağmen mahkeme bunu dikkate almadı ve sanıkların üst rütbeli olmasını gerekçe gösterip kovuşturma izni alınması için yargılamayı durdurdu. Yargılama durdurulduğu sırada tutuksuz yargılanan üst rütbeli sanıklar açısından delil karartma ya da kaçma gibi olası durumlara karşı bir önlem de almadı.

Sonunda yetkili makamlar bu davada kovuşturma izni alınmasının gerekli olmadığının yasalarda çok açık olduğunu belirtti ve yargılamaya devam edilebildi. Yani, olaydan 20 yıl sonra 2013 yılında açılabilen davada, yargılamaya ancak 2015 yılında başlanabildi.

Tünay Yanardağ ve Eşref Hatipoğlu Hiçbir Zaman Tutuklanmadı, Haklarında Adli Kontrol Tedbirleri de Uygulanmadı. 

“Taammüden öldürme, halkı isyana ve birbirini öldürmeye teşvik ve cürüm işlemek üzere teşekkül oluşturma” suçlarından yargılanan Eşref Hatipoğlu ve Tünay Yanardağ, bu ağır suçlamalara rağmen tutuksuz yargılandı; haklarında belli zamanlarda imza vermek, yurt dışına çıkış yasağı gibi adli kontrol tedbirleri de uygulanmadı.

Davanın üçüncü duruşmasında Tünay Yanardağ’ın Singapur’da öldüğü anlaşıldı. Tünay Yanardağ, dava başladıktan sonra yurt dışına çıkmış, duruşmalara katılamayacağı yönünde mazeret bile sunmamıştı.

Hakkında tutuklama kararı hiçbir zaman verilmeyen Eşref Hatipoğlu ise, Lice davası devam ederken İzmir’in Foça ilçesinde yol verme yüzünden çıkan tartışmada 2 kişiyi yaralamaktan tutuklandı.

Sanıklardan Tünay Yanardağ Hiçbir Duruşmaya Katılmadı.

Eşref Hatipoğlu ve Tünay Yanardağ, Diyarbakır’da görülen ilk duruşmaya katılmadılar. Davanın İzmir’e nakledilmesi sonrasında da İzmir’de yapılan ilk iki duruşmaya katılmadılar.

Eşref Hatipoğlu, üçüncü duruşma öncesinde kendi inisiyatifiyle mahkemeye gitti, avukatlara haber dahi verilmeden Hatipoğlu’na özel bir ara duruşma yapıldı ve müşteki tarafın yokluğunda yapılan ifade alma işlemi sırasında savunmasını verdi. Müştekilerin ve avukatlarının bulunduğu bir duruşmaya katılabilmesi ancak hakkında zorla getirilme kararı verilmesi ile mümkün oldu.

İzmir’de yapılan üçüncü duruşmada Tünay Yanardağ’ın dava açıldıktan sonra yurt dışına çıktığı ve Singapur’da öldüğü anlaşıldı. Tünay Yanardağ hiçbir zaman mahkeme huzurunda çıkmadı.

Sanıklardan Eşref Hatipoğlu, Benzer Eylem Ve Suçlamalarla İki Farklı Davada Yargılandı Ama Bu Davalar Arasında İrtibat Kurulmasına Yönelik Adım Atılmadı.

1992-1996 yılları arasında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 22 kişinin hukuk dışı infaz edilmesi veya zorla kaybedilmesine ilişkin soruşturma, Ergenekon soruşturmalarının gizli tanığı “Aydos”un verdiği ifadeyle canlanmış ve davaya dönüşmüştü. Kamuoyunda Kızıltepe davası olarak bilinen bu davada yargılananlardan biri de Eşref Hatipoğlu’ydu.

Hatipoğlu, hem Lice hem de Kızıltepe davasında benzer suçlarla yargılanmasına rağmen mahkemeler birbirlerinden bilgi talep etmedi, suçların işlenmesini mümkün kılmış olabilecek örgüt yapılanmasını araştırmak için hiçbir adım atmadı.

Olay Yerinde Keşif Yapılmadı, Davayı Aydınlatacak Önemli Tanıklar Dinlenmedi, Dinlenen Tanıkların Davaya Önemli Etkisi Olan Beyanları Dikkate Alınmadı. AİHM’in Vermiş Olduğu Karar, Yargılama Boyunca Hiç Tartışılmadı. 

Dinlenen mağdur ve tanıklar, olay günlerine ait mermi izlerinin Lice’de hâlâ bina ve evlerde görülebileceğini beyan etti. Lice’de olay yerinde keşif yapılmasını avukatlar neredeyse her duruşmada sözlü/yazılı olarak talep etti. Bu talepleri her seferinde reddedildi.

Yargılama boyunca en fazla kabul edilen talep tanıkların dinlenmesi talepleri oldu. Fakat bu durumda da bir ayrım gözetildi. Mahkeme, mağdurları katıldıkları her duruşmada dinledi, Lice sakini olan veya olay tarihinde Lice’de olan tanıkların dinlenmesini kabul etti. Diğer yandan, tanıklıkları bakımından önem taşıyan, olayların ardından bölgede bulunan gazeteciler Tayfun Talipoğlu ve Mithat Bereket ve olaylar üzerine Lice’ye giden ancak ilçeye girmesine izin verilmeyen dönemin Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal gibi isimler söz konusu olduğunda, bu kişilerin dinlenmesini, yargılamaya katkı sağlamayacağı gerekçesiyle reddetti.

Mahkemenin dinlemeyi kabul ettiği tanıklar, işlenen suçlarla ilgili önemli beyanlarda bulunduklarında ya da sanıkların beyanlarındaki çelişkileri ortaya çıkardığında bunların araştırılması konusunda mahkeme pasif kaldı.

Operasyonun ardından etkili bir soruşturma yürütülmediği için AİHM’e yapılan başvuruda, Ayder ve diğerleri/Türkiye kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin birden fazla maddesi bakımından ihlal kararı verildi. Bu başvuruda, olgu tespit duruşması yapılmış ve olaydan yaklaşık üç buçuk yıl sonra 1997 yılında, o dönem Lice’de görev yapan kamu görevlileri de dinlenmişti. Ancak mahkeme, yargılamada AİHM’in ihlal kararı verme dayanaklarını dikkate almadı.

Peki, Fail Kim?

Bahtiyar Aydın’ın öldürülmesiyle ilgili olarak 2009 yılından itibaren Ergenekon soruşturmaları kapsamında bazı bilgilerin ortaya çıkmasıyla canlanan soruşturma, yakınlarını kaybeden kişilerde, faillerinin tespit edilerek cezalandırılacağına dair temkinli bir umut yarattı. Bu umut, zamanaşımının dolmasına bir gün kala açılan dava ile yerini somut bir beklentiye bıraktı.

İki sanıkla başlayan yargılamanın erken döneminde sanıklardan birinin yurt dışına çıktığı ve orada öldüğü ortaya çıktı, dava onun yönünden düştü. İddianamedeki iddia konusu suçlara ilişkin ciddi deliller ve dinlenen onlarca tanığın işlenen suçlarla ilgili önemli beyanlarına rağmen ağır insan hakları ihlallerinin cezasız bırakılmasına zemin hazırladığı bilinen pek çok yasal düzenleme ve tutumun eşliğinde davanın hayatta olan tek sanığı Eşref Hatipoğlu hakkında beraat kararı verildi.

Temyiz aşamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, yerel mahkemenin eksik inceleme ile hüküm tesis ettiği gerekçesiyle sanık hakkında verilen kararın bozulmasını talep etti. Bu talepten sonra, 2022 yılının Ağustos ayında Eşref Hatipoğlu öldü ve dava sanıksız kaldı. Yargıtay da bunun üzerine Eşref Hatipoğlu’nun ölümü konusunda gerekli araştırmalar yapılarak davanın düşürülmesi gerektiğine karar verilmesini istedi.

Şimdi mağdur yakınları ve tüm toplum “Peki, fail kim?” sorusuyla başbaşa.

Yayınlanma tarihi

23 June 2023

Kategori Listesi

Etiket Listesi