Metin Lokumcu Davası İzleme Raporu – 26/27 Ocak 2023

Ayça Onuralmış – 26/27 Ocak 2023

Mahkeme: Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi

Esas No: 2021/273

31 Mayıs 2011’de dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim gezileri kapsamında Artvin’in Hopa ilçesinde düzenleyeceği miting öncesi, Hopa Cumhuriyet Meydanı’nda çay üreticilerinin sorunları ve bölgede yapılması planlanan hidroelektrik santral (HES) projeleriyle ilgili basın açıklaması yapmak isteyenlere polis müdahale etti.

Müdahale sırasında kullanılan biber gazı nedeniyle emekli öğretmen Metin Lokumcu kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.

Hopa Cumhuriyet Başsavcılığı, dönemin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan’ın da aralarında olduğu 13 kişiye taksirle ölüme neden olma suçundan 6 yıla kadar hapis cezası istemiyle soruşturma açtı.

Metin Lokumcu’nun olaylar sırasında kullanılan biber gazı nedeniyle hayatını kaybettiği ifade edilen iddianamede, gaz kullanma yetkisine sahip 9 polis memuru ile dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfun Vardarlı, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve Erzurum Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli Müdür Yardımcısı Erol Darcan şüpheli olarak yer aldı.

Lokumcu’nun ölümünden yaklaşık 10 yıl sonra dava açıldı ve 9 polis memuru ile dönemin Artvin İl Emniyet Müdürü Muhsin Armağan, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Tayfun Vardarlı, Hopa İlçe Emniyet Müdürü Fatih Ünlü ve Erzurum Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görevli Müdür Yardımcısı Erol Darcan’nın sanık olarak yargılanmasına başladı.

Davanın, Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde gerçekleşen ikinci duruşmasında mahkeme görevsizlik kararı vererek; dosyayı Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne göndermişti. Davanın Trabzon 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yedinci duruşması 26-27 Ocak 2023 tarihinde görüldü.

Duruşma Öncesi

Adliyenin girişi, daha önceki duruşmalarda olduğu gibi polis bariyerleriyle kapatılmıştı. Duruşma için saat 10.00’da salona alındık. Salona girişte herhangi bir engellemeyle karşılaşmadık, izleyicilerin tamamı salona girebildi.

Duruşmaya Katılım

Sanık müdafileri Av. Celal Karaoğlu, Av. Derya Koyuncu ve Av. Görkem Ünsal salondaydı.

Katılanlar Mete Lokumcu, Ayşe Bekar, Yeter Babalık ve Ulaş Lokumcu ile katılan vekilleri Av. Oya Meriç Eyüboğlu, Av. Sercan Aran, Av. Nagihan Bulduk, Av. Mert Ekinci, Av. Kerem Eser, İzmir Barosu’nu temsilen Av. Özkan Yücel, Av. Şerif Özgür Urfa, Av. Eray Güven, Ekoloji Kolektifi Derneği’ni temsilen Av. Berat Aslı Han ve Av. Bedrettin Kalın katıldı.

HDP İstanbul Milletvekili Ali Kenanoğlu, ANKA Haber Ajansı, AA, Bianet, Sözcü, Gazete Duvar, Uluslararası Af Örgütü de duruşmayı izledi.

Duruşmanın Seyri

Duruşma, olay tutanağında imzası olan ve SEGBİS ile bağlanan polis memurlarının tanık olarak dinlenmesiyle başladı.

Mahkeme Başkanı, tanık olarak dinlenen 10 polis memuruna tek tek tutanağa imza attığını hatırlayıp hatırlamadığını, bu tutanağın nasıl hazırlandığını, olay anında mı yoksa daha sonra mı yazıldığını, tutanakta adı geçen eylemcileri tanıyıp tanımadığını, olay günü nerede görevli olduğunu sordu.

Dinlenen polis memurlarından çoğu alanda değil farklı yerlerde görevli olduklarını, alanda yaşananları doğrudan görmediklerini, gördüklerini de hatırlamadıklarını, tutanağın olay anında değil, daha sonra kamera görüntüleri izlenerek hazırlandığını, kendilerinin yazılma sürecinde orada bulunmadığını ancak hazırlanan tutanağa usul gereği imza attıklarını söyledi.

Av. Meriç Eyüboğlu’nun “Görmediğiniz, bilmediğiniz olayların, tanımadığınız kişilerin yer aldığı tutanağı neden imzaladınız? Siz önünüze getirilen her şeyi imzalar mısınız?” sorusuna tanık polisler, “Bu görev tutanağıdır, o gün görevli olan herkes imzalar, sorgulamayız. Bir görevlendirme yapılır, herkesin görev yeri bellidir. En son da herkes tarafından görev tutanağı imzalanır, bu usuldendir” yanıtını verdi.

“Sabah 5’te Tutanağı İmzalamam İçin İbrahim Atakul Evime Geldi”

Tanık polislerden Ramazan Ceylan, olay günü Hopa girişinde trafik ekibinde görevli olduğunu belirterek, “Bulunduğumuz yer olay yerine 1-1,5 km uzaklıktaydı. Olayları görmedim. Sabaha karşı 5 gibi tutanağı imzalamam için İbrahim Atakul evime geldi. Hatta ‘Niye bu saatte geliyorsun?’ dedim. ‘Herkes imzaladı, bir sen kaldın’ dedi. Baktım hepsi imzalamış, ben de imzaladım” diye konuştu.

Av. Nagihan Bulduk da beyanlarının ardından İbrahim Atakul’a “Tanıklık yapanlardan biri İbrahim Bey sabah saat 5’te bana tutanağı imza için getirdi dedi. Bu imza prosedürünü nasıl yaptınız, evleri dolaştırarak mı yaptınız, yoksa bir araya gelerek mi yazdınız?” diye sordu.

İbrahim Atakul, “Şu an hatırlamam mümkün değil ama İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde hazırlanmıştır, katkıda bulunanlar imza atmıştır. Kaç kişi var bilmiyorum. Tutanağı ben mi yazdım, hatırlamıyorum. Tutanak tutulmuştur, isteyen ‘Ben doğru bulmuyorum’ der ve imzalamaz” yanıtını verdi.

Tanık polis beyanlarının ardından saat 14.30’dan 15.15’e kadar duruşmaya ara verildi.

“Kireçlenme Alanları Kalbin Dolaşımını Bozan Etkiye Sahip Değil”

Aranın ardından Av. Meriç Eyüboğlu, 2011 yılında bilimsel mütalaa alınması için TTB’ye başvurulduğunu hatırlatarak bu raporda imzası olan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın gazla ölüm arasındaki ilişkiyi anlatmak üzere uzman sıfatıyla dinlenmesini istedi.

Duruşmada dinlenen Fincancı, TTB olarak, kendilerine sunulan otopsiyle ilgili belgeleri incelediklerini, tıbbi belgeler ve otopsi raporu ile sonraki süreçte Genel Kurul raporunu değerlendirdiklerini ve bazı görüntüleri izlediklerini söyledi. Otopside uygulanması gereken yöntemler hakkında bilgi veren Fincancı, Lokumcu’nun otopsisinde bazı uygulamaların yapılmadığını belirtti.

Otopsi raporuna göre; akciğerlerde kanama olduğunu ve kalple akciğerlerin hasar aldığını bildiren Fincancı, “Kalpte özellikle ara bölmede bir kalınlaşma var. 1,1 cm civarında olması beklenirken 1,3 cm var. Çok olmamakla birlikte bir kalınlaşma var. Damarlarda bazı değişiklikler var. Damar tıkanıklığı yok ama damarlarda kısmi olarak yüzde 40-50’ye yol açan kireçlenme alanları var. Bu plak kısımları çatlayabilir ve pıhtılaşmaya neden olabilir, o zaman tehlikelidir. Kanama alanları olabilir, burada yok. Tarif edilen o kireçlenme alanları doğrudan kalbin dolaşımını bozan bir etkiye sahip değil” dedi.

“Renk Değişikliği, Kalp Krizinin Görülmesi Beklenen Katmanda Değil”

Otopsi raporunda kalbin dışında bir beyaz alandan bahsedildiğine dikkat çeken Fincancı, şöyle devam etti:

“Beyaz alan geçirilmiş bir kalp krizini gösterebilir ama kalbin dış katında olmaz. İç katında olur. Acaba bu renk değişikliği nedir, diye düşünmemiz lazım. Gerçekten bir kalp krizini mi gösteriyor? Kalp krizi olsaydı kalpteki plaklarda çatlama ve kanamalar olması beklenirdi. Böyle bir şey yok. Burada yanlış bir tanıyı düşündüren bir durum var. Kalp krizi diye ifade edilmiş ama olaydan yarım saat sonra belirtiler ortaya çıkıyor ve ölüm gerçekleşiyor.

Göz yaşartıcı gazlar, kalbi besleyen damarların daralmasına yol açabilir. Dokuda buna ilişkin bozulmaya yol açması gerekiyor ancak mevcut otopside buna ilişkin bir delil bulunmamış, eski kalp krizi alanı olarak tanımladıkları renk değişikliği ise kalp krizinin görülmesi beklenen doku katmanında değil. Kalpteki beyazlaşma her kalp krizinde olur ama o katmanda değil, 16 saat sonra renk değişimi görülür. Kırmızı olarak başlar, sonra yara kabuğu gibi kabuk ortaya çıkar, beyaz renklidir ama iç katmanda olur, dış katmanda değil. Dıştaki yağ katmanı olabilir, özellikle egzersiz, uzun yürüyüşler, koşular kalınlaşma yapabilir. Bu hastalık değil, kişinin yapısal özelliği olarak tanımlanabilir, kalp kriziyle bağlantılı değil.

Yine bu gazların tek tek ve birlikte olması halinde daha fazla etkili olan kullanımının solunum yollarını daraltmada etkisi oluyor. Bu durum akciğerde sıvı birikimine yol açabilir. Özellikle sağ akciğerinde ağırlığın iki katından fazla arttığını görebiliyoruz. Buradan yola çıkarak da kendisinde mevcut hastalık değil, akciğer ve solunum yolların kasılmasıyla akciğerde sıvı birikmesinden söz etmek mümkün. Hastaneye gidiş sürecinde göğüste yanmadan söz ediliyor. Yani solunum sıkıntısı ortaya çıkmış. İki gazın bir arada kullanılmasının etkisiyle olmuş. Kalpte çarpıntı hissiniz olur ama o hissin çok ötesinde bir durum o. Kalp sürekli titrer, işlevsiz hale gelir. Bu titreme hali de solunum sistemindeki aksaklıkla ilgilidir. Kalbe şok verdiğinde buna bir etkisi olmaz. Solunum yolunu açmak lazım. Solunum yolunu açmak için de tüp sokmuşlar. Ağır akciğer hasarı oluşmuş. Göz yaşartıcı gaz etkisiyle akciğerde sıvı birikimi, doku hasarı ve olayın stresine bağlı kan basıncında yükselme ölüme yol açan etkenler olarak değerlendirilebilir.”

“Kalp Krizi Belirtisi Yok, Solunum Sıkıntısı Ortaya Çıkmış”

Fincancı’ya “Hocam” diye hitap eden Mahkeme Başkanı, “Hekimin teşhise ilişkin doğru tanıları koyma yükümlülüğü var ve tedavi garantisi veremez. Çünkü herkes farklı, vücudunun tepkileri farklı. Orada bir sürü insan var. Bazı insanlarda farklı etki yapmasının sebebi nedir? Mesela her kalp krizinde o beyazlaşma oluyor mu?” diye sordu.

Fincancı, şu yanıtı verdi:

“Evet, kalp krizinden söz ediyorsak her bünyede damarlardaki plakların çatlaması, pıhtı atması beklenir. Kalp krizi olabilmesi için her bünyede böyle olması gerekir. Her bünyede o kalp kasının titrer hale gelmesi durumunda -sorun kalple ilgiliyse- elektrik verildiğinde düzelir ve tüp takma ihtiyacı olmaz. Her bünyede bu kadar ağır bir sonuç olur mu? Olmayabilir. Bazı maddelere artmış duyarlılığı olabilir, daha kolay etkilenebilir ama kasılma özelliği devreye girdikten sonra beklenen her bünyede sıvı birikiminin olmasıdır ve kasılma herkeste bu kadar şiddetli olmayabilir. O yüzden kimyasal gaz kullanıldığında herkes ölmüyor neyse ki. Orada müdahale edilmesi ve maruz kalma miktarı da etkili. Gergin bir ortam belli ki, onların da etkisi farklı, biri stresten daha fazla etkilenir, birisi daha az. Bunların hepsinin bir araya geldiği bir durum var. Otopsi bulgularında kalp krizi belirtisi yok.”

Fincancı, Dünya Tabipleri Birliği’nin yayınlarına ve Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere atıf yaparak, göz yaşartıcı gazların kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

Fincancı’nın sunumunun ardından saat 17.00’de duruşmaya 15 dakika ara verildi.

Mahkeme Başkanı’nın duruşma sırasında avukat ve katılanların sözünü kesmediği, isteyen herkese söz verdiği, tanıklara sorular sorduğu ve herkesi dikkatli şekilde dinlediği görüldü.

Ara Karar

Verilen aranın ardından ara karar açıklandı.

Dosya kapsamında dinlenecek 6 tanığın daha bulunması, dinlenen Uzman Şebnem Korur Fincancı’nın beyanlarına karşı; taraflara, sanık müdafileri ile katılan vekillere henüz söz verilmemiş olması göz önüne alınarak, duruşmaya 27 Ocak 2023 günü saat 10.00’da devam edilmek üzere ara verilmesine oy birliğiyle karar verildi.

Duruşma Sonrası

Duruşma sonrası adliye önünde “Metin Lokumcu İçin Adalet” yazılı pankart açılarak basın açıklaması yapıldı.

Basın açıklamasında konuşan Lokumcu ailesinin avukatlarından Meriç Eyüboğlu, şunları söyledi:

“Tam 12 yıldır söylemiş olduğumuz gibi olay tutanağının daha sonra düzenlendiğini, düzenleyenin kim olduğu bilinmemekle birlikte altında imzası bulunanların birlikte tutanak yazmadığını, hatta sabaha karşı 5.00’te polis lojmanlarına gidilip tutanağa imza attırıldığını öğrendik.

TTB’nin raporu, Metin hocamızın ölümün olayda kullanılan kimyasal gazlarla doğrudan bağlantı olduğunu gösterdi. Bu gazların öldürücülüğünü bu belge ile Türkiye’de ilk defa bilimsel olarak gösterdik.”

***

27 Ocak 2023 

Duruşma Öncesi

Adliyenin girişi yine polis bariyerleriyle kapatılmıştı. Duruşma için saat 10.00’da salona alındık. Salona girişte herhangi bir engellemeyle karşılaşmadık. Bir önceki güne göre katılımın düşük olduğu gözlemlendi.

Duruşmaya Katılım

Sanık müdafileri Av. Fuat Salih Şahin ve Av. Ercan Akçe SEGBİS ile duruşmaya bağlandı.

Sanık müdafileri Av. Celal Karaoğlu, Av. Derya Koyuncu ve Av. Görkem Ünsal salondaydı.

Katılanlar Mete Lokumcu, Ayşe Bekar, Yeter Babalık ve Ulaş Lokumcu ile katılan vekilleri Av. Oya Meriç Eyüboğlu, Av. Sercan Aran, Av. Mert Ekinci, Av. Kerem Eser, Av. Eray Güven, Ekoloji Kolektifi Derneği’ni temsilen Av. Berat Aslı Han katıldı.

ANKA Haber Ajansı, AA, DHA, Sözcü, Gazete Duvar, Uluslararası Af Örgütü de duruşmayı izledi.

Duruşmanın Seyri

Mahkeme Başkanı’nın daha önceki duruşmalarda olduğu gibi avukat ve katılanların sözünü kesmediği, isteyen herkese söz verdiği, tanıklara sorular sorduğu ve herkesi dikkatli şekilde dinlediği görüldü.

“Metin’e Nişan Alarak Gaz Attılar”

Duruşma, tanık Burhanettin Hacıyakupoğlu’nun beyanlarının alınmasıyla başladı.

Hacıyakupoğlu, olay sabahı Hopa’da olağanüstü bir durum olduğunu, her yerde polisler gördüğünü söyledi. “Çok Başbakan gördüm, onlar ellerini kollarını sallayarak Hopa’da gezerdi” diyen Hacıyakupoğlu, şunları anlatı:

“Hopa’da terminalin ilerisinde bir HES binası yapıldı, HES diye tabelası var, bütün dere kuruyacak. Onu protesto ediyordu arkadaşlarımız. Aynı gün Başbakan’ın da mitingi varmış. Aralarında 200 metre var. Halay çekiliyor. O sırada TOMA geldi ve su sıkmaya başladı. Suyu sıktığı gibi delikanlının birini İş Bankası’nın duvarına yapıştırdı. Ben de belediyenin camından izliyordum, bunu görünce aşağı indim. Öyle gaz bulutu var ki gözlerimizden yaş akıyordu. Başbakanlık Koruma Müdürü, polislere gaz attırıyordu. Yağmur gibi gaz fişeği geliyordu. Metin’e doğru gidiyor. Metin’e çok gaz gelince ben yanına gidip ‘Dikkat et’ dedim. Metin Lokumcu olayları yatıştırmak için uğraşıyordu.”

Mahkeme Başkanı, “Gaz kendi kendine gitmez demek ki ona atılıyor. Peki Metin Lokumcu nasıl seçiliyor, neden hedef alınıyor? Metin Lokumcu”nun olayı yatıştırmak istediğini ama polisin ona gaz attığını söylüyorsunuz. Kasıt neydi?” diye sordu.

Hacıyakupoğlu, “Nedeni, iktidarın ya bendensin ya düşmansın politikasıdır. Metin, polislere de gençlere de öğretmen tavrıyla konuştu. ‘Sizin çocuklarınızı biz okutuyoruz’ dedi. Nedeni Metin Lokumcu’yu o topluluğun önderi görmeleridir. Hopa’da kimse düşman değildir. Hopa’da her ailede bir polis bir öğretmen var. O nedenle Hopa’da siyasi olay olmaz. Hopa’nın tarihinde ilk defa böyle bir saldırı oluyor. Metin’e gaz atıyorlar, nişan alıyorlar. Metin orada insanları yatıştırmak için uğraşıyor. Biz çocukları yatıştırıyoruz, o da o bölgeyi yatıştırıyor. Ben gittim limon aldım, yarısını kestim Metin’e verdim. Fotoğraflarda da elinde görünüyor. O sırada polisin biri dedi ki, ‘Limon sürmeyin gözünüzü yıkayın.’ Ben gittim yıkadım, Metin gidemedi. Benim en son gördüğüm şey, alt geçidin altında dükkanın içine gaz düştü, olduğumuz gibi gazın içine gömüldük. Oradan kaçtım, baktım ki ambulans var. Koştuk gittik, Metin yerde. Sonra ambulansa bindirdiler.”

“2-3 Kilometre Ötedeki İnşaatta Çalışan İşçiler Bile Gazdan Etkilenmiş”

Tanık Aytekin Genç, sabah kahvaltı yapmak için meydana gittiğini, yol boyunca polisleri gördüğünü, o gün Hopa’da başka bir hava estiğini söyledi. “Hopa’da haftada bir basın açıklaması olurdu. Ben de katılırdım bazen. O gün her caddede kalkanlarıyla çok sayıda polis gördüm” diyen Genç, alanda toplananların halay çektiği sırada polislerin bir anda gaz ve su sıktıklarını dile getirdi.

Metin Lokumcu’nun polislerin önüne geçerek, her yere koşarak olayı yatıştırmaya çalıştığını belirten Genç, “Ben ne televizyonda ne herhangi bir eylemde böyle bir saldırı görmedim. Her taraf gaz bulutu oldu. 2-3 kilometre ötedeki inşaatta çalışan işçiler bile gazdan etkilenmiş. Polisler çok agresifti. Polislere ‘Yapmayın, sakin olun’ diyordu. Metin Lokumcu ellerini kaldırmış, teslim olmuş gibi köprü ayağına giderken ona doğru çok sayıda gaz atıldı. Fabrika gibi duman çıkıyordu. Sonra bir arkadaşımız ‘ambulans’ diye bağırdı. Metin hocanın düştüğünü, ne olduğunu görmedim ama gaz bulutunu gördüm. Olay cami meydanına doğru yayıldı. İş merkezinin önüne sıçradı. Sonra da Hopa’nın her tarafına yayıldı. Polisler gençleri kovaladı. Esnaf da tepki gösterdi” dedi.

“Derste Silah Sesi Duyduk, Sıraların Altına Yattık”

Tanık Necati Dişli, olayın olduğu tarihte 10 yaşında olduğunu aktararak, şu ifadeleri kullandı:

“Olay günü her gün olduğu gibi okula gittim. Yolda yüzünde maske elinde silah olan özel harekat polislerini gördüm. Okulum olay yerine 1 kilometre uzaklıkta ve hastanenin yanında. Okulun çevresindeki evlerin çatısında ellerinde silahlı polisler var. Biz cama çıktığımızda içeri girin diye bağırıyordu. Derste silah sesi duyduk ve çığlık attık, sıraların altına yattık. Öğretmenimiz bizi sığınağa indirdi. Silah sesleri uzun zaman devam etti. Öğrenciler ve öğretmenlerde panik vardı. Annem beni almak için okula geldi. Saat 14.00-14.30 gibiydi. Okulun dışına çıktığım anda gözlerim ve genzim yandı. Yeniden silah sesleri gelince annem beni tekrar okula götürdü. Ben gaz atıldığını görmedim. Alanda atılan gaz mı bizim okula kadar geldi, okulun oralara da mı gaz atıldı bilmiyorum. Sonra annem beni komşunun arabasına bindirdi ve eve gittik.”

“Yanımızda Mermiler Sekti, Polis Bana Silah Doğrulttu”

Tanık olarak dinlenen Metin Lokumcu’nun yeğeni Görkem Gürhan da şunları anlattı:

“Olayın hastane kısmına şahit oldum. Çay satarken Metin dayımın fenalaştığını öğrendim. Hastaneye doğru yola çıktım. Yolda polis durdurdu ‘Gidemezsiniz’ dedi. Hastamız olduğunu söyledim, zorluk çıkardılar. Yarım saat, 45 dakika sonra hastaneye gittim. Acile almadılar, dışarıda bekledik. Ben geldikten 15 dakika sonra ölüm haberini aldık. Yaklaşık 1-1,5 saat sonra Başbakanlık konvoyu geçerken Mete dayımın yola doğru koştuğunu gördüm, ‘Nasıl yaptınız?’ diye bağırmaya başladı. Bir anda silah sesleri duydum. Yanımızda, Mete dayımın önünde arkasında mermilerin sektiğini gördüm. Ne yapacağımızı şaşırdık, beni babam aldı.

Sonra hastane ana girişine doğru gittim, Başbakanlık korumaları ve sivil araçların geldiğini gördüm. Hastanenin içine gaz atıldı. İnsanların hastaneden çıktığını, ‘Gaz sıkmayın’ dediğini gördüm. İnsanlar nefes alamıyordu. Kucağında çocuğu olan bir kadına su verdim. ‘Yapmayın, ne yapıyorsunuz’ diyene kadar siyah arabadan inen koruma polislerinden biri bana küfredip 1-1,5 metreden silah doğrulttu. Jandarma karakol komutanı silahı tutup aşağı indirdi, ‘Niye silah doğrultuyorsunuz’ dedi. Ben bayılmışım, gözümü açtığımda hastanedeydim. Çok sayıda insan gazdan etkilendi. Polislerin ufak tefek çiziğini göstererek yaralı dediler ama bir sürü insan gazdan etkilendi hiçbirinin kaydı tutulmadı. Hastanede hiçbirimizin kaydı yok.”

Görkem Gürhan konuşurken Mete Lokumcu’nun duygulandığı ve salondan çıktığı görüldü.

Mahkeme Başkanı, “Siz yakınınızı kaybetmişsiniz, feryat figan hali var ama sanki burası Teksas gibi birileri sağa sola ateş mi ediyor?” diye sordu.

Gürhan, “O sırada Başbakanlık konvoyu geliyordu, belki taş atacak diye mi düşündüler bilmiyorum. Belki taciz ateşi açtılar. Yukarıda keskin nişancılar vardı, oradan gelmiş olabilir, belki Mete dayımın bir şey yapacağını düşünmüşlerdir. Mete dayımla aramda 5-6 metre, konvoyla da 40-50 metre vardı. Dayım daha yakındı ama elinde bir şey olsa dahi ulaştıracak mesafede değildi” dedi.

Mahkeme Başkanı’nın polislerin hastaneye neden geldiği sorusuna Gürhan şu yanıtı verdi:

“Bir polis yaralanmış, sonradan duyduk. Bizim yanımıza değil, onun için gelmişler. Polisler geldiğinde bunu bilmiyorduk, bize müdahale etmek için geldiler sandık. Çok hızlı geldiler, arabalardan iner inmez biber gazı sıkmaya başladılar. Biz de bu yüzden müdahale için geldiklerini düşündük. Yaklaşık 1-2 saat sonra öğrendik, yaralı polis için gelmişler.”

Gürhan’ın beyanlarının ardından saat 12.50’den 13.15’e kadar duruşmaya ara verildi.

“Gayemiz Artık Kimyasal Gazların Ölüme Sebebiyet Vermemesi”

Savcı mütalaasında, beşinci celsedeki bilirkişi raporu alınması talebinin kabulüne ve dinlenmeyen tanıkların dinlenmesini istedi.

Mahkeme Başkanı, Lokumcu’nun ailesine iddia makamının mütalaası ve tanık beyanlarına karşı söyleyecekleri bir şey olup olmadığını sordu.

Metin Lokumcu’nun kardeşi Ayşe Bekar, “Sağlık konusunda yalan yanlış şeyler söyleniyor, üzülüyoruz. Abimin sağlığı gayet yerindeydi, dağ bayır gezerdi. Kalp rahatsızlığı olan insan dağ bayır gezebilir mi? Hastanede 15 gün yattı da bizim haberimiz mi yok, böyle bir şey yok” dedi.

Metin Lokumcu’nun oğlu Ulaş Lokumcu, şunları söyledi:

“Tanık beyanları hakkında yorum yapmak istemiyorum, takdir sizin. Babamın sağlıklı olduğunu hepimiz söylüyoruz. Ben de babamın hedef alındığını düşünüyorum. Babamın önderlik vasfını biraz açayım. O gün Hopa’da babamın öncülük etmesinin nedeni emekli öğretmen olması ve mesela Hopa’da küsenleri barıştıran, hakkaniyetli, adil bir insandı. ‘Demokrasi Metin Hoca’ derlerdi. HES’lerin yapılmasını engellemek isteyen bir insandı. Babam bunu da anlatırdı. ‘Doğaya uyumlu olmak zorundayız, diğer canlıların da yaşama hakkı var.’ Beni ve öğrencilerini böyle yetiştirdi. Gerçekten halkını seviyordu. Belki yüzlerce polis öğrencisi vardır. Bizim polislere karşı düşmanlığımız yok ama devletin yaptığı bir hata var ve babamın ölümüyle sonuçlandı. Babamdan sonra da birçok kişi öldü. Bizim buradaki gayemiz artık kimyasal gazların ölüme sebebiyet vermemesidir.”

Metin Lokumcu’nun kardeşi Mete Lokumcu da “Katılımcılara, avukat arkadaşlara ve size teşekkür ediyorum. Üzerinde durulması gereken en önemli şey bence koşarken motorun durması. O gün yaşananlar üzücü şeylerdi, tarifi mümkün değil. Başka bir şey söylemek istemiyorum” dedi.

“Amacımız Olay Tutanağının Nasıl Hazırlandığıydı”

Katılanlar vekili Av. Sercan Aran, Savcının bilirkişi raporu alınması talebinin reddine karar verilmesini isteyerek, şöyle konuştu:

“Geçtiğimiz celselerde de ‘İç güvenlik uzmanı nedir, kimlerden oluşur?’ sorularını sormuştuk. Bunu yapacak kişiler emniyet personeli olduğu için ve dosyada yargılanan kişiler de kolluk görevlileri olduğu için böyle bir raporun dosyaya katkı sağlamayacağı ve etkili bir yargılamanın ihlali sonucunu doğuracağına inanıyoruz.

Geçen celse kurduğunuz ara kararla şu aşamada tanık olarak dinlenen polis memurlarının yeterli olduğu kanaatindeyiz. Amacımız olay tutanağının nasıl ve neye göre hazırlandığıydı. Ortak beyanlarla olay anında ya da hemen sonrasında değil, birçok polisin video görüntülerini izleyerek hazırladıkları bir tutanak olduğunu görmüş olduk. Yeterli olduğunu, kalanların bir şey katmayacağını düşünüyoruz.”

“Görüntülerin Kesintisiz Haline Ulaşamıyoruz”

Katılanlar vekili Av. Oya Meriç Eyüboğlu da mütalaadaki iki talebe de katılmadıklarını vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:

“Müfettiş raporunda kullanılan gazların mevzuata uygun kullanılmadığı ifade ediliyor. Veri olarak bakacağımız şey, gaz kullanma yetkisine sahip çevik kuvvetin ne kadar gazla geldiği ve sonunda ellerinde ne kadar kaldığıdır. Bilirkişi tarafından oluşturulan raporları biliyoruz. İl Emniyet Müdürlüklerine yazılar yazılıyor. Sadece Erzincan bilgi veriyor. Diğerleri yanında ne kadar gaz olduklarını, dönüşte ne kadar kaldığını ‘bilmiyorlar’ ve bununla ilgili bir işlem yapılmıyor. Ama telsiz konuşmalarını biliyoruz. İçişleri Bakanlığı müfettiş raporunda telsiz konuşmalarında ellerinde gazın bittiğini söyleyip birbirinden istiyorlar. Bunu isteyen Erzurum Çevik Kuvvet ve kendilerine yeni gaz getiriliyor. Farklı şehirlerden gelen en az 3 kişinin kullandıkları gaz stoğunun bittiğini ve kendilerine takviye gaz verildiğini söylüyor. Sanıklar da dahil istisnasız herkes olağanüstü bir güvenlik önlemi olduğunu söylüyor. Özel hareket, çevik kuvvet, jandarma dışında Başbakanlık korumalarının da orada olduğunu biliyoruz. Olağanüstü bir durum olduğu için yanlarında her zamankinden daha fazla gaz taşıdıklarını da biliyoruz. Gazlar usulüne uygun kullanılmış mı, atılmış mı, kapalı alanda kullanılmış mı? Bunların cevabına ihtiyacımız var.

Birbirinden kopuk görüntüler var. Bir sivil polisin çekim yaptığını görüyoruz. Orada zaten çekim yapılacağı tartışmasız. Tanıklardan kimi ‘Görüntüleri izledim’ dedi, kimi ‘İzlemedim’ dedi. Biz görüntülerin kesintisiz haline ulaşamıyoruz. Bu görüntülerin ham haline ihtiyacımız var. Bu görüntüler olmaksızın bu boşuna bir çaba olacak.”

“O Tarihte Hopa’da Kardiyolog Yokmuş”

Metin Lokumcu’nun taşikardi şikayetiyle 15 gün hastanede yattığı iddialarını anımsatan Eyüboğlu, şöyle devam etti:

“15 gün yatarak tedavi olmak ciddi bir mesele, uzun bir süre. Bu sürede onlarca tahlil yapılır ve taşikardi ise EKG çekilmesi lazım. Biz araştırdık, o tarihte Hopa’da kardiyolog yokmuş. 15 gün bu şikayetle kardiyolog olmayan bir hastanede yatıyor olmak da mümkün değil, sevk edilmesi lazım. Damar yolu açılması dışında bir kayıt olmaması da kayıtlarda bir hata olduğu anlamına geliyor. Zaten elle yazılan zamanlar. Herhalde elle yazıldı, bilgisayara geçirilirken bir hata oldu. 2008’de Hopa Devlet Hastanesi’nde bir kardiyolog görev yapıyor mu, bunun da açığa kavuşması gerekir.

Keşif konusu şu açıdan önemli, küçük bir alandan bahsediyoruz fakat keşfin anlatılan alanın görülmesi, neyin nerede olmasının anlaşılması için ve maddi gerçeklik açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Yetki açısından bakarsak zaten yetkili olmayan bir mahkemedeyiz çünkü olay yeri Hopa. Güvenlik gerekçesiyle taşındı. Zaten yetki alanınız dışında, özel bir kararla buraya gelmiş durumda. Dolayısıyla olay yerinde keşif yapılması talebimizin kabul edilmesini talep ediyoruz. Hem tanıkların anlattıklarının doğru olup olmadığı hem de Metin Lokumcu’nun nerede olduğunun anlaşılması için keşif talebimizi yeniliyoruz.”

“Kolluk Görevlisi ‘Dağılın’ Dediği İçin Dağılmak Zorunda Mıyız?”

Katılanlar vekili ve İzmir Barosu’nu temsilen söz alan Av. Özkan Yücel, bu davanın sadece Metin Lokumcu’nun katledilmesi değil, demokrasiye ve özgürlüklere yönelik müdahalenin davası olduğunu söyledi. Hiçbir tanık ya da sanığın Metin Lokumcu’nun saldırgan davranışlarda bulunduğunu söylemediğine dikkat çeken Yücel, şunları dile getirdi:

“Şairin tarif ettiği gibi, ‘Metin Hoca devlet dersinde öldürülmüştür’. Tanıklar ‘Çok taş geliyordu’ diyorlar. Ben bununla ilgilenmiyorum, lütfen siz de ilgilenmeyin. İlgilenilmesi gereken tek yer var; müdahale ne zaman ve nasıl başladı? Müdahale başlamadan önce taş atıldı mı, buna bakılmalı. Müdahaleden sonra insanların can havliyle taş atması, kalaslarla karşı koyması ya da başka bir eylem gerçekleştirmeleri benim için değer taşımıyor. Yalnızca halay çeken, protesto eylemi yapan, ‘Karadeniz’in asi çocukları toprağına sahip çıkıyor’ pankartını asmaya çalışan insanlara eğer kolluk görevlileri gazla, copla, TOMA ile saldırmışsa, altını çizerek söylüyorum saldırmışsa benim için bitmiştir. Barışçıl bir toplantı yalnızca izin alınmadığı gerekçesiyle dağıtılamaz, dağıtılırsa ifade özgürlüğüne açık bir saldırı vardır. Asıl suçlu orda bulunan kolluk güçleridir. Kolluk müdahale edene kadar o gösteri yasaldır, müdahale ettikten sonra yasa dışıdır. Dağılın dedik, dağılmadılar diyorlar. Niye dağılayım? İktidar bir yerde mitingini yaparken bir tarafta başka söz söyleyemeyecek miyiz? Bir parti bana dağılın dediğinde dağılmak zorunda mıyım? Böyle bir ülke mi olduk? Bir yerde basın açıklaması yaparken, hiç kimseye karşı bir şiddet eylemi gerçekleştirilmemişken kolluk görevlileri dağılın deyince dağılmak zorunda mıyız? Bir basın açıklamasının yasa dışı olmasının yegane yolu şiddet kullanılmasıdır. Anayasa böyle diyor.

Tutanak imzacılarının ortaya koyduğu şey, biz görmedik bilmiyoruz, önümüze getirdiler imzaladık. Böyle bir tutanağa itibar etmek mümkün mü? Madem görüntü kayıtlarından bu sonuca ulaşıldı, göndersinler o görüntüleri olduğu gibi, kesmeden. O zaman tanığa da ihtiyaç yok. Müdahalenin ne zaman başladığını görürüz. Bakacağım tek şey var; Metin Hoca öldürülmeden önce topluluktan polise saldırı olmuş mu?

Sahte bir tutanağın altına atılmış imzalar için diğer polislerin tanık olarak dinlenmesine ihtiyaç yok. Sadece ‘Sahtecilik yapmışsın’ demek için dinlenebilir. Getirsin kolluk kuvvetleri görüntüleri bakalım. Müdahale ne zaman başlamış, ilk taş ne zaman atılmış? Onun dışında gazın açısı neymiş, kaç tane atılmış… Metin hocayı gazlarla öldürdükten sonra açısını doğru kullansalar neye yarar?”

Ekoloji Kolektifi Derneği’nden Müdahil Olma Talebi

Av. Berat Aslı Han da Karadeniz’in talan altında olduğunu, yapılmak istenen HES’lerin dereleri kurutup toprağı çölleştirebileceğini kaydederek, “Metin Lokumcu buna karşı çıkmak için ordaydı, doğayı savunuyordu. Doğaya sahip çıkmak için sokakta fikir ve ifade hürriyetini kullanan Metin Lokumcu’nun öldürülmesi çevre mücadelesinde yer alan bütün kurum ve kuruluşlarını ilgilendiriyor. Biz Ekoloji Kolektifi Derneği olarak, bu davaya müdahil olma talebinde bulunuyoruz. Meslektaşlarımın beyanlarına katılıyorum” dedi.

“Fincancı’nın Değerlendirmeleri Objektiflikten Uzak”

Sanıklar müdafi Av. Celal Karaoğlu, tutanakta imzası bulunan her tanık polisin olayın farklı anlarına tanıklık ettiğinin anlaşıldığını vurgulayarak, şöyle konuştu:

“Tek bir polisin tüm anlara tanık olması mümkün değil. Müştereken tutulmuş bir olay tutanağı var. Görüntülerin kullanıldığı da söylendi, ‘Eylemciyi ben tanımasam arkadaşım tanıyordu’ da denildi. Olay tutanağında çok sayıda isim geçiyor. ‘Ben orada değildim’ diyecek kimse yok. Olay tutanağı gerçekliği yansıtmıyor demek, hiçbir verinin doğru olmadığı demektir. Yaralı polislerin isimleri de tutanakta yazıyor. O anda yaralıların tespit edilmesi mümkün değil, sonradan eklenmesi gerekiyor.

Şebnem (Korur Fincancı) hocanın değerlendirmesinin, kendisi zaten TTB’nin raporunu yazdığı ve ondan yola çıktığı için tarafsız bir değerlendirme olmadığını düşünüyoruz. Adli tıp raporunu hazırlayanlar da uzman. Anlattıkları kıymete değer, ihtimal dahilinde ancak objektiflikten uzak olduğu kanaatindeyiz.

Hastane sürecinde havaya ateş edildiği, gaz atıldığı anlatıldı. Biz burada Metin Lokumcu’nun ölümünün nedenlerini tartışıyoruz. Bunlar bu davanın konusunu teşkil etmiyor. Biz sadece bu insanların bu sorumluluğu olmadığını savunabiliriz, sorumluluğu olup olmadığını araştırabiliriz. Biz polis memurlarının avukatı olarak buradayız. Bunlar söylenebilir ama bu davanın konusuyla ilgili değil.”

“Mevcut Delillere Göre Değerlendirme Yapılmalı”

Sanıklar müdafi Av. Görkem Ünsal da olayın gerçekleştiği yer, zaman ve orada bulunan kişilere bakıldığında olay tutanağının hemen orada tutulmasının mümkün olmadığını belirtti. Ünsal, şunları kaydetti:

“Çok erken saatlerden beri ordalar, bir tarafta Başbakan’ın mitingi var, bir tarafta kendini ifade etmek isteyen insanlar var. Olay bitmeden hemen orada tutulması mümkün değil. Tutanak akşam 22.00’de tutulmuş. Çok fazla görevli var ve hepsi her an her yerde değiller. Herkes bir kısmına şahit oluyor. Olayın üzerinden 12 yıl geçmiş, tanıkların bazı şeyleri hatırlamamaları çok normal. Metin Lokumcu’nun da ‘Taş yok, sopa yok’ dediği görüntüler, polise bir saldırı olduğunu gösteriyor. Ama bazı polis memurları bunu hatırlamıyor olabilir. Ama maddi gerçekliğin ortaya çıkması için diğer polis memurlarının da dinlenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Otopsi raporuna bakıyoruz, ‘Bir kimyasal tespit edilememiştir’ diyor. Bu çok önemli bir veri. Bunula ilgili kıymetli hocamız (Şebnem Korur Fincancı), ‘96 saate kadar tespit edilebilecek yöntemler var, bunlar yapılmamış’ dedi. Bunlar yapılsaydı tespit edilebilecek miydi, sorusunun yanıtını bilmiyoruz. Yapılsaydı çıkar mıydı? Belki çıkmayacaktı. Bu ceza dosyasında mevcut delillere göre değerlendirme yapılmalıdır.

ATK’nin Genel Kurul raporunda diyor ki, eğer yakın mesafeden yoğun gaza maruz kaldığının kabulü halinde -bununla ilgili mevcut veri yok ama kabul edilse bile- mevcut kalp ve damar rahatlığı ile stres ve efor faktörleri var. Yani stres ve efor faktörleri yine göz ardı edilmemiş. Kaldı ki, kıymetli hocamız (Şebnem Korur Fincancı) da bu faktörlerin etkili olduğunu söyledi.”

Mahkeme Heyeti, saat 15.00’da kararı açıklamak üzere duruşmaya ara verdi ve izleyiciler salondan dışarı çıkartıldı. Yaklaşık 15 dakikalık aranın ardından izleyiciler yeniden salona alındı ve ara karar açıklandı.

Ara Kararlar

-Olay tutanağında ismi geçen şahıslarla ilgili Hopa 1. Asliye Ceza Mahkemesi’ne müzekkere yazılarak 2021/505 Esas, 2011/521 Esas ve 2011/439 Esas Sayılı dosyalarına ait duruşma tutanakları, ifade tutanakları, iddianame ile varsa gerekçeli karar ve kesinleşme şerhlerinin gönderilmesinin istenilmesine,

-Olay tutanağında imzası bulunan polislerin bir sonraki celse tanık olarak dinlenilmeleri için açık kimlik bilgilerinin ve adreslerinin tespiti için kolluğa müzekkere yazılmasına, Trabzon’da bulunuyorsa davetiye çıkarılmasına, bulunmuyorsa SEGBİS ile dinlenmesi için talimat yazısı yazılmasına,

-İddia makamının dosya kapsamında sanıklar tarafından kullanılan biber gazı türleri bakımından uyulması gereken kullanım mesafesi, kullanım açısı ve kullanım yoğunluğu kurallarına uyulup uyulmadığının tespit edilmesi amacıyla iç güvenlik uzmanlarından oluşan en az 3 kişilik bir heyetten bilirkişi raporu alınması yönündeki talebinin reddine,

-Olay günü Hopa’ya gelen değişik illerdeki tüm İl Emniyet Müdürlüklerine müzekkere yazılarak (Artvin ve Hopa dahil) olay anına ilişkin gerek MOBESE gerek görevli memurlar tarafından yapılan kamera görüntülerinin ham hallerinin mahkememize gönderilmesinin istenmesine,

-Hopa Devlet Hastanesi’ne müzekkere yazılarak Metin Lokumcu’ya ait taşikardi teşhisine ilişkin 15 günlük yatış yapıldığı belirtildiğinden bu teşhis ve tedaviye ilişkin tahlil, röntgen, EKG ve tüm tedavi evraklarının mahkememize gönderilmesinin istenmesine, ayrıca 31 Mayıs 2011 tarihi ve önceki tarihler itibariyle Hopa Devlet Hastanesi’nde uzman kardiyolog bulunup bulunmadığı hususun sorulmasına,

-Katılanlar vekillerinin keşif yapılması hususundaki taleplerinin reddine,

-Ekoloji Kolektif Derneği’ni temsilen Av. Berat Aslı Han’ın katılmaya yönelik talebinin “suçtan zarar görmediği” gerekçesiyle reddine oy birliğiyle karar verildi.

Duruşma saat 15.25’te sona erdi. Bir sonraki duruşma 25 Mayıs 2023 saat 10.00’da görülecek.

Duruşma Sonrası

Duruşma sonrası adliye önünde “Metin Lokumcu İçin Adalet” yazılı pankart açılarak basın açıklaması yapıldı.

Lokumcu ailesinin avukatlarından Meriç Eyüboğlu, Metin Lokumcu’nun 2008 yılında taşikardi yani kalp çarpıntısı şikayetiyle Hopa Devlet Hastanesi’nde 2 hafta yattığı iddiasını anımsatarak, şöyle konuştu:

“İddia diyorum, bu belgeyi doğrulayacak hiçbir kayıt gönderilmemişti. Mahkemeye gönderilen 1 sayfalık yazıda da herhangi bir laboratuvar tetkiklerinin yapılmadığı, kan tetkiklerinin yapılmadığı kayıtlıydı. Bu belgenin tıbbi olarak dikkate alınmasının mümkün olmadığını söyledik ve mahkeme bu konudaki tartışmamızı haklı buldu. Oluşturduğu kararlardan bir tanesi de şu Hopa Devlet Hastanesi’ne yazı yazarak şunu soruyor mahkeme, ‘bu dönemde bu kişi 2 hafta kaldıysa hangi tetkikler yapıldı, bu tetkiklere ilişkin tıbbi kayıtları gönderin’ diyor. Böylece tıbbi kayıt olmadığı, tetkik yapılmadığı ortaya çıkmış olacak.

Dosyada ilk andan itibaren var olan görüntü kayıtların tamamı, polis kamerasından çekilen görüntülerin tamamı bir bütün olarak dosyaya hiçbir aşamada sunulmadı 11 yıldır 8 aydır. Görüntü kayıtları bugüne kadar mahkemeye polisin uygun gördüğü şekilde parçalara bölünmüş, kesilmiş, sırası karıştırılmış ve oynanmış şekilde sunuldu. Mahkeme bu konudaki tartışmamızı haklı buldu ve o gün çeşitli illerden gelen 7 ayrı ilin Emniyet Müdürlüğüne yazı yazılarak polis kamerasıyla çekilen görüntülerin ham halini, üzerinde hiçbir işlem yapılmamış halinin istenmesine karar verdi. Ham kayıtlar gelsin gerçek neyse ortaya çıksın.”

Yayınlanma tarihi

2 February 2023

Kategori Listesi

Etiket Listesi