Şemdinli Davası’nda Serbest Bırakılan ‘İyi Çocuklar’

Yeni Yaşam

Şemdinli Davası’nda, suçüstü yakalanan üç kişi binlerce delil, belge ve bilgiye rağmen bırakıldı. Dava avukatı Murat Timur, mahkemeden mahkemeye gezdirilen, dosya evrakları posta aracında kaybettirilmek istenen davanın bunca belgeye rağmen iktidar eliyle beraata götürüldüğünü söyledi. 

Yaklaşık çeyrek asırdır devam eden Şemdinli Davası, yüzlerce klasör delil, bilgi, belge, suçüstü ele geçirilmiş bomba, kroki ve ölüm listelerine rağmen üç devlet görevlisinin önce tahliye ve sonuç olarak beraatına doğru bir seyir izliyor. Mahkemeden mahkemeye fırlatılan dosyanın içerisine konması gereken belgelerin posta aracında kaybettirilmek istenmesi, siyasi ve askeri yetkililerin üç zanlıyı sahiplenme açıklamaları, iddianameyi hazırlayan savcının önce ödüllendirilip sonra tutuklatılması ve “FETÖ kumpası” tartışması davanın nereye varacağının işaretleri gibi. Peki, dava 15 yıllık süreçte hangi aşamalardan geçti ve neler oldu?

‘Tanırım iyi çocuktur’

Soruşturmanın başladığı dönemde Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yaşar Büyükanıt’ın Astsubay Ali Kaya için kullandığı “Tanırım iyi çocuktur” sözlerinden sonra Van Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçti. Savcılık, Büyükanıt ve bazı subaylar hakkında “yargıyı etkileme teşebbüsünden” soruşturma başlattı. Genelkurmay Genel Sekreterliği, Büyükanıt ve bazı subaylar hakkında soruşturma açılmasına tepki göstererek, durumu “orduya yargı eliyle darbe girişimi” olarak nitelendirdi. Dönemin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK), Şemdinli Davası savcısı Ferhat Sarıkaya’yı 20 Nisan 2006’da meslekten attı. 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği sonrasında Gülen Cemaati’nin etkili olduğu HSYK, Sarıkaya’yı 26 Nisan 2011’de tekrar mesleğe kabul etti ve Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak atadı.

Silopi savcısına bombalı saldırı

Soruşturma devam ederken savcılığa konuyla ilgili birden çok ihbar geldi. Bu ihbarlardan Yaşar Büyükanıt’a ilişkin iddialar içeren Rıfat Koruhan isimli devlet memuruna ait dilekçe oldukça dikkat çekiciydi. Koruhan, “Askerî yetkililerin ilçede olayların devam ettiği sırada bile Emniyet’te bulunan Veysel Ateş’i alıp götürmek istediklerini, bunun için ilçe Emniyet Müdürü Tacettin Aslan’a baskı yapıldığını, birçok kişi devreye sokularak Veysel Ateş’in serbest bırakılmasını sağlamaya çalıştıklarını, Şemdinli’de meydana gelen bu olaydan bir gün sonra Silopi Cumhuriyet Savcısının aracına bomba konulduğunu, bunun bir mesaj olabileceğini… Yaşar Büyükanıt’ın Diyarbakır’da 7. Kolordu Komutanı olarak görev yaptığı dönemde Ali Kaya’nın da Uzman Çavuş olarak görev yaptığını, Yaşar Büyükanıt’ın kendisi korgeneral iken tanıdığı Uzman Çavuş Ali Kaya gibi kaç tane uzman çavuş tanıdığını, Şemdinli olayı ile ortaya çıkan devlet içerisindeki illegal yapılanmanın izleri iyi takip edilirse Jandarma Genel Komutanı Fevzi Türkeri ile Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Büyükanıt’a kadar uzanacağını” ihbar etti.

Dosya oradan oraya

Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davada, 19 Haziran 2006 tarihinde sanık astsubaylar Kaya ve İldeniz ile itirafçısı Veysel Ateş’i “İnsan öldürmek”, “Örgüt kurmak” ve “İnsan öldürmeye teşebbüs” suçlarından 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası verdi. Sanık avukatlarının, itirazı üzerine temyiz incelemesini 16 Mayıs 2007’de tamamlayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sanıklar hakkında verilen kararı, usul ve görev yönünden bozdu. 13 Haziran 2007’de yeniden Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye başlanan davanın 14 Eylül 2007’deki duruşmasında, mahkeme heyeti “görevsizlik” kararı vererek, dosyayı Van Askeri Mahkemesi’ne gönderdi. Van Askeri Mahkemesi de 14 Aralık 2007 tarihindeki ilk duruşmada sanıkların tahliyesine karar verdi. Askeri Mahkeme, 22 Ocak 2010 tarihinde dava dosyasını Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderme kararı aldı. Müdahil avukatların itirazı üzerine dosya Uyuşmazlık Mahkemesi’ne gönderildi. Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa’nın bazı maddelerinde yapılan değişikliği göz önünde bulundurarak, 2 Mayıs 2011 tarihinde Şemdinli Davası dosyasını yeniden Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

3 sanığa beraat

Dava dosyasının Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesiyle sanıklar 9 Haziran 2011’de yeniden tutuklandı. 10 Ocak 2012’de Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, sanık astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz ile itirafçı Veysel Ateş’e “İnsan öldürmek”, “Örgüt kurmak” ve “İnsan öldürmeye teşebbüs etmek” suçlarından 39 yıl 5 ay 10’ar gün hapis cezası verdi. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen son duruşmada ise, mahkeme önce tutuklu bulunan 3 sanığa “örgüt kurmak” suçundan beraat, ardından ise 3 sanığın “İnsan öldürmek ve yaralamak” suçundan dosyanın tekrar görülmesine karar vererek, üç sanığı da tahliye etti. Yine davanın seyri içerisinde binlerce avukat görev yaptı. Reddi hakkim talepleri, protestolar ve davadan çekilme gibi birçok eylem yapan hukukçular hakkında onlarca kez soruşturma açıldı.

Belgeler yolda nasıl kayboldu?

Şemdinli Davası’nın en can alıcı noktası ise yıllar sonra ortaya çıktı. Mahkemenin verdiği kararın hemen ertesinde dava dosyaları postaya verilerek Yargıtay’a gönderiliyor. Ancak o arada ilginç bir gelişme yaşanıyor. Evrakları taşıyan kargo aracı hiç geçmemesi gereken ve güzergahı olmayan bir yola giriyor. Gece yarısı PTT’nin kargo aracı çamura saplanarak kaza geçiriyor ve evrakların büyük bir bölümü çamurun içerisine düşerek okunamaz hale geliyor. Daha sonra dosya mahkemeye ulaştığında evrakların yarısının olmadığını ortaya çıkıyor. Ancak yerel mahkemenin sanki böyle bir durumun yaşanacağını tahmin ederek, tüm dosyaları elektronik ortama aktarması bu faili meçhul durumun önüne de geçmiş oluyor. Şemdinli Umut Kitapevi Davası’nı başından sonuna kadar takip eden ve aynı zamanda davanın avukatı olan Murat Timur da bu olayı doğruluyor. Timur, “Evet böyle bir yöntemle tüm belgeler yok edilmek istendi ama belgelerin yedeklenmesi nedeniyle bu operasyon da başarılı olmadı” diyor.

Türkiye’nin en açık davası!

Davanın bundan sonra nereye evirileceği hakkında konuşan Avukat Murat Timur, günün sonunda zanlıların tümünün bu davadan beraat edeceğini ve davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınacağını düşünüyor. Yüksekova Çetesi ve Susurluk’un Şemdinli olayıyla benzer olduğunu tek farkın halkın hukuk dışı faaliyet yürüten bu karanlık güçleri suçüstü yakalaması olduğunu anlatan Timur, “Aslında bu kadar deliliyle birlikte açık, net başka bir olay Türkiye’de yoktur. Şimdi devletin karanlık ama aynı zamanda personeli olan bazı kişiler Seferi Yılmaz ve onunla birlikte belki de birçok kişiye karşı öldürmek kastıyla bir faaliyet yürütüyorlar. Hukuk devletinde böyle bir yöntem yoktur. Şemdinli küçük bir ilçe. Bu kişiler 9 Kasım’dan önce Şemdinli’ye geliyor ve bu durum Şemdinli halkının dikkatini çekiyor. Bombalama olayı yaşandıktan ve bu kişiler yakalandıktan hemen sonra ilgili kurumlar bu şahısların hukuk dışı bir faaliyet içerisinde olmadıklarını belirterek, halkı ikna etmek için çeşitli hukuk dışı yollara başvuruyorlar. Netice itibariyle usullü bir gözaltı işlemi gerçekleştiriyorlar ve şahısları daha sonra serbest bırakıyorlar. Olaydan bir süre sonra, Türkiye kamuoyu ciddi bir şekilde meşgul olduktan sonra o dönemki siyasi iktidar bu olayla ilgili gerekli soruşturma yapılacağını ve bu soruşturma neticesinde şahısların gerekli cezaları alacağı ifade ediyor. Bundan sonra yargı harekete geçiyor, şahıslar tekrar gözaltına alınıyor ve tutuklanıp cezaevine atılıyorlar” dedi.

‘Cezasızlık davası ilk günden devrede’

Şemdinli Davası ile ilgili “cezasızlık politikasının” olayın yaşandığı günün hemen ertesinde aslında devreye girdiğini hatırlatan Timur, “Davanın başından sonuna kadar şahısların ceza almaması yönünde bir çaba harcanıyor. Devletin içerisindeki kamu görevlileri baştan itibaren bu kişilerin ceza almaması yönünde çaba harcadılar. Bu şahıslar ceza alıp hükümleri kesinleştikten sonra yani 40 yıl ceza aldıktan sonra dosyanın savcısı tutuklandı. Bu dosya savcısının FETÖ ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle hazırlanan iddianamenin de hukuk dışı olduğu gerekçesiyle kesinleşmiş kararın bozulması yönünde tarafların mahkemeye talepleri oldu. Mahkeme bunun üzerine yargılanmanın yenilenmesi yönünde karar verdi ve daha sonra infaz durduruldu. Ve en nihayetinde şahısların tahliyesi yönünde karar çıktı. Bu şahıslar sadece istihbarat elemanları olduklarını söylüyorlar. Daha sonra mahkemeye gelen bazı evraklara baktığımızda bu kişilere operasyonel bir kısım faaliyetlere katıldıkları gerekçesiyle ödül mahiyetinde bir takım ödemelerin yapıldığı ortaya çıkıyor. Aslında hukuk dışı bir faaliyet suçüstü yakalanıyor; ancak Türkiye’deki cezasızlık olgusu ile bu dosya önce infazın durdurulması, sonra şahısların tahliyesi ve yakın zamanında da bu dosyada şahısların beraatıyla sonuçlanacak. Bir neticeye ulaşacağımızı düşünüyoruz. Bu yıllardır birçok alanda hukuk dışı faaliyet yürüten kamu görevlilerinin ödüllendirmesi mahiyeti taşıyor. Hatta bunlara benzer kamu görevlerinin de bu durumdan cesaret alarak hukuk dışı faaliyetlerine devam etmeleri anlamı taşıyor” diye konuştu.

‘İktidar adım adım beraate taşıyor’

Bu kişilerin suçüstü yakalanmalarının ardından bölgede bombalama olaylarının bir anda kesildiğini hatırlatan Timur, davanın cezasızlıkla sonuçlanmasının en önemli nedenin ise siyasi iktidarın başta gösterdiği iradeyi sonrasında tam tersine çevirmesi olarak yorumluyor. Suçüstü yakalanan bu kişilerin yakın zamanda beraat edecekleri kaygısını taşıdıklarını paylaşan Timur, “Siz bu kadar belge ve bilgiyi hangi savcıya teslim ederseniz o savcı ister dosyayı hazırlayan savcı olsun, ister başka bir savcı olsun dava açması gerekiyor. Mesele burada savcının kim olduğu değil ortaya konan delillerdir. Yaklaşık 100 klasöre ulaşmış bir dosyada delilin olmamasından bahsetmek mümkün mü? Ama siyasi iktidarın bu dönemde göstermiş olduğu farklı tavır, bu dosyanın beraata doğru gitmesinde ön açıcı bir yol almış durumda. Biz bu davaya başladığımızda Türkiye’nin kendi içerisindeki hukuk dışı yapılanmaları bu davayla temizleneceğini düşünüyorduk. Ancak gelinen aşamada Türkiye’deki iç hukuk içerisinde hukuk dışı yapılanmaların cevap bulmayacağı, yani burada hukuk dışı faaliyet yürütenlerin cezalandırılmayacağını net olarak gördük. Bu dosya aslında 3 kişiyle sınırlı bir dosya değil. Bunu ben değil, milletvekillerinin hazırladığı Şemdinli Araştırma Raporu söylüyor.  Yine mahkemenin gerekçeli kararı söylüyor. Ancak maalesef gelinen aşamada da izlenen yöntemin bu dosyanın sorunlarını ortaya çıkarılmayacağı yönünde bizde bir kanı oluştu. 40 yıl ceza almış sanıkların bu delillerle hiç ilgileri yokmuş gibi derhal infazın durdurularak serbest bırakmaları ve yakın gelecekte de beraat etme olasılıklarını da göz önüne aldığımızda, bu dosyayı hazırlamış savcının sanık olması durumuyla açıklanacak bir durum değil” ifadesinde bulundu.

‘Kumpasla açıklanacak bir dosya değil’

Yaklaşık 15 yıldır devam eden bu hukuk mücadelelerinin artık Türkiye mahkemelerinde bir çözüme kavuşamayacağının altını çizen Timur, davanın artık sonuçlanması ve AİHM’e gitmesi gerektiğini söylüyor. Şemdinli Davası’nı “geçmişle yüzleşme” olarak gördüklerini vurgulayan Timur, konuşmasını şöyle noktaladı: “Mahkemeler önüne gelen dosyayla ilgili değerlendirme yaparlar. Politik değerlendirmeler yargılamaların dışında olan şeylerdir. Bu dosyanın iddianamesini hazırlayan savcı tutuklu, ancak bu dosya sadece savcıyla sınırlı değil. Bu dosya, askeri mahkemeden, Yargıtay’dan, Uyuşmazlık Mahkemesi’nden geçti. Yani 100 küsur klasörün olduğu bir dosyanın iddianameyi hazırlayan savcının tutuklu olması gerekçe gösterilerek farklı yöne çekilmesi yapılacak en basit şeydir. Bu dosyaya ‘FETÖ kumpası’ diyerek geçiştirmekle olay bitmiyor. Bu dosya kumpasla değerlendirilebilecek bir dosya değil. Eğer o dosyada iddianameyi hazırlayan savcı hukuk dışı bir yapılanmanın içerisindeyse en ağır ceza neyse cezalandırılması gerekiyor. Bu dosyada ölen şahıslar var, bu dosyada yaralanan insanlar var, bu dosyada canına kast edilen bir vatandaş var. Sonuç olarak; bunca delili bu mahkeme görmüyorsa, Anayasa Mahkemesi görür, o görmüyorsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bunu mutlaka görecek ve mutlaka adalet bir sonuca varacaktır.”

MA / Adnan Bilen 

Yayınlanma tarihi

6 November 2019

Kategori Listesi