3 buçuk yaşındaki Tevriz Dora Adana’da evlerinin yakınında, komşularının kapısının önünde annesinin kucağındayken 11 Ekim 2015 günü ateşli silah sıkılması sonucu başından vurularak yaralandı. Kaldırıldığı Çukurova Dr. Aşkım Tüfekçi Devlet Hastanesinde aynı gün yaşamını yitirdi.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12 Ekim 2015 tarihinde düzenlenen olay yeri keşif tutanağında, olay yerine gidildiğinde cenaze bulunmasından dolayı olay yerinin çok kalabalık olduğu, olay yerine çıkan sokaklarda eylem hazırlığı ve ateş yakıldığı bilgisinin alındığı, bu nedenle TEM Şubede görevli silahlı bir polis memurunun da güvenlik amacıyla refakata alındığı, olay yerinin bulunduğu yere bakıldığında taziye çadırı kurulduğu, olay yerinin müsait olmaması ve olay yerine yakın yerdeki Mithatpaşa Caddesi üzerinde kalabalığın bulunması, olay yerinin eylemlerin yapıldığı bölge arasında olması dolayısıyla bir olay çıkabileceği ve can güvenliğinin tehlikeye düşebileceği gerekçesiyle herhangi bir incelemenin yapılmadığı belirtildi.
Adli Tıp Kurumu tarafından 12 Ekim 2015 tarihinde yapılan otopsi işlemi sonrasında 28 Aralık 2015 tarihli aytıntılı otopsi raporunda; çocuğun ölümünün ateşli silah ürünü yaralanmasına bağlı kafa kemik kırıklarıyla birlikte beyin kanaması ve beyin doku harabiyeti sonucu meydana geldiği belirtildi.
Adana Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13 Ekim 2015 tarihinde olay yerinde gerekli inceleme yapılarak mermi çekirdeği ve kovan araştırılması yapılması, görevli polis memurları ile gösteri yapan şahıslar ve de ölen çocuğun öldüğü yeri gösterir tutanak ve kroki yapılması, ayrıca google earth programı yardımıyla olay yeri ve çevresine ait haritanın çıkarılması hususunda Adana İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespit Şube Müdürlüğüne müzekkere yazıldı.
Cumhuriyet Savcısı ile Tevriz Dora’nın babası, annesi ve avukatlarının katılımı ile 16 Ekim 2015 tarihinde olay yerinde inceleme yapıldı. Olay Yeri İnceleme ve Keşif Tutanağında, müştekilerden Kamile Dora’nın olay anında kendisinin ve ölen oğlu Tevriz’in bulunduğu yeri gösterdiği, olay yerinde bulunan ölenin dedesi R. D. tarafından olayın meydana geldiği yerin kapı eşiğinde bulunan kurumuş kan lekesinin gösterildiği, olay yerinde bulunanlardan kan lekelerinin daha önce yıkanmış olduğunun öğrenildiği, ayrıca müştekiler vekilinin sokağın Mithatpaşa Caddesine çıkış tarafı olan sokak başındaki kovanların toplandığını ve teslim edileceği, olay yeri inceleme ekibi görevlilerince olayın gerçekleştiği yerin fotoğraflarının çekildiği, gerekli mesafe ölçümlerinin yapıldığı, olay yerinde herhangi bir kovan ve mermi çekirdeği olmadığının görüldüğü belirtildi.
Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 09 Kasım 2015 tarihli yazısında giysiler üzerinde ateşli silaha ait herhangi bir deliğe rastlanılmadığı belirtildi.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 12 Ekim 2015 tarihinde olay yerini gösterir mobese kamera kayıtları ile yine olay yerini gösterir işyerleri kamera görüntüleri üzerinde gerekli incelemelerin yapılmasını, ölen çocuğun babası olan Azem Dora’nın otopsi işlemi sırasında kimlik tanığı olarak alınan beyanında oğlunun silahla vurarak öldürenin polisler olduğunu iddia etmesi sebebiyle olay saatinde olay yerinde bulunan tüm polis araçlarının (resmi, sivil, zırhlı) araçların kamera görüntülerinin temini ile incelenerek eylemi gerçekleştiren şahsın tespitine çalışılması, ölen şahsın annesi ile babasının müşteki olarak dinlenmesi amacıyla yine olay günü diğer şahısların da tanık olarak dinlenmesi amacıyla gerekli tebligatın yapılması amacıyla Adana İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğine müzekkere yazıldı.
Adana İl Emniyet Müdürlüğü tarafından verilen cevapta, olay tarihinde görev alan personelin isim, sicil bilgileri ve olaya müdahale eden araçların kamera görüntülerinin gönderildiği, Çevik Kuvvet araçlarında bulunan kamera görüntüleri ve MOBESE kamerası görüntülerinin yapılan incelemesi sonucu düzenlenen 26 Ekim 2015 tarihli tutanaklarda vatandaşların zaman zaman aileleriyle birlikte eylemleri yola çıkarak seyrettikleri, Tevriz Dora’nın ateşli silah ile öldürülmesi olayının ne şekilde meydana geldiğine dair herhangi bir görüntüye rastlanılmadığının, ayrıca 2 Kasım 2015 tarihli tutanakta da olay yeri ve çevresinde bulunan herhangi bir ikamette ya da işyerlerinde güvenlik kamera sistemine rastlanılmadığı yazıldı.
Polis Memuru M.S. tarafından tanzim edilen 11.10.2015 tarihli raporda Emniyet Müdürlüğü ekip hizmetlerinde kullanılan 2474 kod nolu ve 01 A 0533 plakalı zırhlı aracın kamerasının 11.10.2015 günü saat 00:45’de kendiliğinden kapandığı, açmaya çalışıldığı ancak faal duruma geçmediği belirtildi.
Polis Memurları M.Y. ve O.O. isimli şahısların TEM Şube Müdürlüğüne yazdıkları 12.10.2015 tarihli yazıda 2474 kod nolu 01 A 0533 resmi plakalı Shortland marka ZPT aracının kamera kayıt sisteminin gayri faal durumda olduğunun, 11.10.2015 tarihli raporda belirtildiği, belirtilen tarihte Bakım Onarım Şube Müdürlüğünün kapalı olmasından dolayı 12.10.2015 Pazartesi günü kademeye götürüldüğü, arıza hakkında bilgi verildiği ve cihazın servise gönderildiği belirtildi.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 13 Ekim 2015 tarihinde Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliğinden dosyanın kısıtlanmasına karar verilmesi talep edildi. Adana 3. Sulh Ceza Hâkimliği 13.10.2015 tarihli ve 2015/4404 D.İş sayılı kararıyla talebi kabul ederek dosyanın kısıtlamasına karar verdi.
Tevriz Dora ailesinin avukatı 2 Aralık 2015 tarihinde kısıtlama kararına itiraz ederek kısıtlılığın kaldırılmasını talep etti. Adana 5. Sulh Ceza Hâkimliği 23.12.2015 tarihli ve 2015/4916 D.İş sayılı kararıyla talebin reddine karar verdi.
16 Ekim 2015 tarihinde Tevriz Dora’nın babası Azem Dora’nın Savcılık tarafından alınan beyanında; “Ben T.Özal Bulvarında Faaliyet gösteren Kebapçı Dede adlı işyerinde ustabaşı olarak çalışmaktayım. Sabah 10:00 da işe başlıyorum. Gece saat:22.00-23.00 sıralarında eve dönüyorum, bu nedenle olay günü olan 11/10/2015 günü oğlu olan Tevriz DORA’nın öldürülmesi olayını ben görmedim, o anda iş yerindeydim, bana telefon ile yengem olan Ş.’nin haber vermesi üzerine Yeni Devlet Hastanesine gittim. Olayın nasıl olduğunu önce komşularımdan öğrendim, öğrendiğime göre polisler cadde başından içeriye doğru girmişler ve yeni taşınan karşı komşumuzun kapısının önünde eşim, yengem, amcamın kızı ve ev sahipleri ile akrabaları oturuyormuş, polis ışık tutunca bunlar içeri girmeye çalışmış, polisler de o esnada ateş etmişler, ne ile ateş ettiklerini yani tabancamı, yoksa uzun namlulu mu bilmiyorum ancak uzun namlulu olduğunu söyleyenler var. Benim oğlumu ateşli silahla vuranların polis olduğunu gören şahıslar vardır, ancak şu an isimlerini bilmiyorum. Ben daha sonra savcılığınıza isimlerini bildireceğim. Ben eşimden öğrendiğim kadarıyla olay anında oğlum eşimin kucağından kayıyormuş tam bu esnada vurulmuş, kaç metreden ateş edildiği konusunda haberim yoktur. Benim duyduğum kadarıyla ateş eden polisler polis karakolunun bulunduğu cadde tarafından içeri girmişler, bu caddenin adını bilmiyorum. Ancak büyük bulvardır. Söylediklerine göre o saatte oğlumun vurulduğu anda bahsettiğim bulvar üzerinde herhangi bir eylem yokmuş. Ben olay ile ilgili olarak oğlumu vuran polislerden şikayetçiyim. Ben oğlumu vuran şahsın tespiti ile cezalandırılmasını istiyorum. Ayrıca olay yerinden bulunan cadde başından yani silah sıkılan noktalardan toplanan kovanları avukatım savcılığınıza teslim edecektir. Söyleyeceklerim bundan ibarettir…” dedi.
16 Ekim 2015 tarihinde Tevriz Dora’nın annesi Kamile Dora’nın Savcılık tarafından alınan beyanında; “Ben olay günü saat 22.00 sıralarında evimden eltim olan M. ve B. ile birlikte dışarı çıktım, bu sırada oğlum olan Tevriz’de benim kucağımdaydı, dışarıda ayakta bulunduğumuz sırada bizim komşumuzun evinin önünde bulunuyorduk. Önce sokağa bir ışık geldi ve o anda silah sesleri geldi. Kendimizi avluya attık. Çocuk kendini kucağımdan bıraktı. Yani çocuk kucağımdayken vuruldu. Çocuğumun başının arkasından ve sol kaşının üzerinde yara vardı. Anladığım kadarıyla kurşun çocuğumun başının arkasından girmiş, sol kaşının üzerinden çıkmış. Olay esnasında benim yanımda eltim olan Mesude ve Bedia Dora, komşum Ö. ve kocası M. E. ve de Ö.’nin abisi ile yengesi vardı. Bizim bulunduğumuz sokakta herhangi bir eylem yoktu. Bize ışık tutan akrep diye tabir edilen polis aracıydı. Ben o esnada ana cadde de gösteri olup olmadığını bilmiyorum. Sokakta oynayan başka çocuk da yoktu. Bende herhangi bir yaralanma meydana gelmedi. Ancak eltim olan ve benimle birlikte o esnada avluya girmeye çalışan Bedia’da karnının sol tarafından yaralandı. Küçük bir yanma hissetmiş, sonra baktık yaraymış. Ancak yaralandığı merminin benim oğlumdan çıkan mı yoksa başka bir mermi mi bilmiyorum. Oğlum o esnada anne dedi. Ben kucağıma çektiğimde ve elimi başına koyduğumda elime kan geldi yaralandığını anladım ve hemen hastaneye götürdük. Oğluma ateş eden polisti çünkü o ışıktan anladığım kadarıyla polis dışında başka kimse yoktu. Etraftakiler akrepten inen polislerin geldiğini ve sokaklara silah sıktıklarını söylediler. Ben görmedim. Ancak yukarıda belirttiğim gibi silah sesini duyunca avluya koştuk. Ben oğlumu vurarak ölümüne sebep olan polislerin tespitini istiyorum. Kendilerinden şikayetçiyim … ” dedi.
4 Kasım 2015 tarihinde müşteki Bedia Dora’nın Savcılık tarafından alınan beyanında; “Hatırladığım kadarıyla olay günü saat: 21.30 sıralarında komşumuz olan Ö.G.’nin evinin kapısının önünde bayanlar olarak konuşuyor, sohbet ediyorduk. Bu sırada sokağın başından bizim bulunduğumuz tarafa doğru ışık verildi, gördüğüm kadarıyla beyaz renkli panzer denilen araçtı. Biz ışıktan kendimizi bahçeye attık. Bu sırada yani biz bahçeye girdiğimiz esnada ateş edilmeye başlandı, ışık gelen taraftan silah sıkılıyordu. Kamile’nin elinde çocuğu Tevriz vardı. Bahçenin kapısından en son girdi ve bağırmaya başladı. Tevriz öldü dedi. Bunun üzerine hepimiz başına toplandık ve çocuğu hastaneye götürdüler. Bizim yanımız kalabalık olunca, yanımızdakilerden biri içeri girin diye bağırdı. Bizde içeri girdik. Polisler kapımızın önüne kadar geldiler. Korkudan lambalarımızı bile söndürdük. 4-5 dk. Kadar da bekledik. Bizden ses çıkmayınca geri gittiler. Daha sonra biz çıkıp hastaneye gittik. Belirttiğim gibi çocuğu daha önce hastaneye götürmüşlerdi. Bir kaç saat sonra ben karnımın sol tarafımdan yaralandığımı fark ettim, zaten ben Kamile’nin hemen arkasında bulunuyordum. Ben o esnada kendimde bir yanma hissettim ancak çocuğun telaşından o anda bakmadım. Belirttiğim gibi üzerimize doğru ışık tutulunca biz içeri doğru kaçmaya başladık. O anda ateş edilmeye başlandı, etrafımıza bakmaya fırsat olmadı. Bulunduğumuz sokağın başındaki ana caddenin başından bize ışık geliyordu. Ben yaralanmam sebebiyle şikayetçiyim ve rızamla adli raporumu aldım…” dedi.
Müştekiler vekili tarafından 2 Kasım 2015 tarihinde, olay anına ilişkin olarak basın tarafından çekilen görüntüler ile kan izleri ve bazı silahlı kişilerin siluetlerini gösteren fotoğrafları ve ayrıca olay yeri ve çevresinde buldukları (kovanları cadde başındaki sokak girişinde buldukları) sekiz adet kovan Savcılık dosyasına sunuldu. Savcılık tarafından bu 8 adet kovanın niteliğinin tespiti amacıyla Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünden uzmanlık raporu talep edildi. Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü Uzmanlık raporunda; kovanların 2 ayrı silahtan atıldığı ve inceleme konusu kovanların Kriminal Polis Laboratuvarları Müdürlükleri Silahı Tespit Edilemeyen Olaylar Arşivlerinin, Merkezi Balistik Görüntü Analiz ve Tanıma Sisteminde (BALİSTİKA) kayıtlı bulunan, çaplarına ve tiplerine uygun kovanlar ile yapılan karşılaştırılmalarında; mevcut izlere atfen aralarında herhangi bir irtibatın bulunmadığı sonucuna varıldığı belirtildi.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 04.03.2016 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğünden olay günü olay yerinde görevli bulunan polis memurlarının bilgi alma şeklinde ifadelerinin alınması, 31.03.2016 tarihli yazı ile de müşteki vekili tarafından Savcılık dosyasına ibraz edilen olay ile ilgili gönderilen CD ve resimlerin incelenerek izleme tutanaklarının düzenlenmesi, gönderilen kovanlar ile 11.10.2015 tarihinde olay yerinde görevli olan polis memurlarında bulunan uzun namlulu silah ile tabancaların tespiti ile gerekli karşılaştırma işleminin Kriminal Polis Laboratuvarınca yaptırılması hususunda müzekkere yazıldı.
Cumhuriyet Başsavcılığının 04.03.2016 tarihli talimatı gereği olay günü görevli olan kolluk görevlilerinin ifadelerine başvuruldu; çok sayıda kolluk görevlilerinin alınan ifadelerinde özetle; “…gösterilerin meydana geldiği bölgede göstericilere su sıkılması ve gaz kullanılması marifetiyle dağılmaları için müdahale edildiği, ana caddede kalındığı, ara sokaklara girilmediği, ara sokaklardan silah seslerinin duyulduğu, zırhlı aracın lastiğinin patladığı, uyarı amaçlı havaya ateş açıldığı, göstericilere doğru ateş edilmediğini…” belirtildi.
Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 18.04.2016 tarihli Uzmanlık Raporunda “mukayese için gönderilen 10 adet otomatik tüfek, 11 adet makineli tabanca, 36 adet yarı otomatik tabancanın ve 8 adet kovanın incelendiği, 9×19 mm çap ve tipinde (1) adet kovanın (“STR” ibareli), “X07676A-01” numaralı, İtalya yapımı Beretta marka, yarı otomatik tabanca ile atıldığının, 9×19 mm çap ve tipinde (1) adet kovanın (“GFL” ibareli), “4723” numaralı, Türkiye yapımı, MP-5 marka, makineli tabanca ile atıldığının, geriye kalan 7.62×39 mm çap ve tipinde (3-3) tasnifli toplam (6) adet kovanın ise söz konusu silahlar ile atılmadıklarının tespit edildiğinin belirtildiği, Adana İl Emniyet Müdürlüğünün 20.04.2016 tarihli yazısı ile uzmanlık raporunda da belirtilen Baretta marka X07676A-01 seri nolu silahın TEM Şube Müdürlüğünde görevli komiser yardımcısı Özben Güvenç’e ait olduğu, MP-5 marka tabancanın ise 2474 kod nolu TEM ekibine zimmetli olduğunun tespit edildiği” belirtildi.
Uzmanlık raporu sonrasında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Özben Güvenç’in şüpheli sıfatıyla ifade alınması ve 2474 kod nolu TEM ekibinin 11.10.2015 tarihinde olay yerinde görevli bulunan polis memurlarının tespiti hususunda Adana İl Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğüne müzekkere yazıldı.
19 Ağustos 2016 tarihinde polis Özben Güvenç’in şüpheli olarak ifadesi alındı. İfadesinde, “Ben bana söylemiş olduğunuz Ekim 2015 tarihinde TEM Şube Müdürlüğü Ekipler Büro Amirliğinde komiser yardımcısı olarak görevliydim. 11/10/2015 tarihinde ben saat 08.00 gibi o bölgeden yani Denizli ve Mithatpaşa mahallelerinden ben sorumluydum. Benim görevim ekipleri yaşanan toplumsal olayların önlenmesi amacıyla sevk etmekti. Olay gününden önce de yaklaşık 20 gündür aynı bölgede sürekli yoğun bir şekilde izinsiz ve korsan gösteri eylemleri oluyordu. Bu nedenle ben o bölgede çalışıyordum. Hatta ismini daha sonra Tevriz diye öğrendiğim bir çocuğun ölmesi olayından 10 gün sonra da olaylar devam ettiği için ben yine orda görev yaptım. Olay günü olan 11/10/2015 günü saat 22.00 sıralarında daha doğrusu 21.45 e kadar kanalın üst tarafı olan Gürselpaşa 75001 Sokak üzerinde yoğun bir müdahale yaptık. Orada da havaya doğru uyarı ateşi yaptık. Olayın meydana geldiğini söylediğiniz yer olan 58308 sokak ve o sokağın başına hiç gelmedim. Saat 21.45 ten sonra takviye ekiplerinde gelmesi üzerine bahse konu sokağın iki üç sokak gerisinde konuşlandık. Ancak orada silah kullanmadım. Belirttiğim gibi olayın öncesinde ve olayın sonrasında yine aynı bölgede görev yaptığım için tam hatırlamamakla birlikte daha önce o bölge olayların yoğun olduğu bölge olduğu için silah kullanmış olabilirim. Ancak olay günü kesinlikle Tevriz adlı çocuğun öldüğü yerde ve öldüğü yeri gören cadde üzerinde silah kullanmadım. Ancak olaylar sırasında diğer ekiplerde uyarı atışında bulundu, ayrıca sokak içerisinden ateşli silah sesi geliyordu. Bu ateşi korsan gösteriye katılan şahıslar tarafından yapılıyordu. Hatta shortland-11 nolu aracın lastiğinin mermi isabet etmesi sonucu patladı.
Olay günü ben olay yerinde müdahale eden zırhlı araçlara binip sevk ve idare ettim. Olay saatinde ise 2474 kod nolu TEM Ekibine ait shortland zırhlı aracına bindim. Bu araçta bir tane MP-5 iki yada üç tane de kaleşnikof marka silah vardır. Bu MP-5 i bende dahil ekipten herkes kullanır. Hatırladığım kadarıyla 2474 nolu ekip o gün benimle birlikte 4 kişiydi.
Bana okumuş olduğunuz rapordan kovanlardan birinin benim zati tabancamdan atıldığı ve birininde ekibe ait MP-5 tabancadan atıldığını öğrendim. Bu kovanlar olayın meydana geldiği bölgenin yaklaşık 500 metre ilerisinde ve gerisinde toplanmış olabilir. O gece olaydan sonra yoğun bir taşlama ve silah kullanma olduğu için olay yeri inceleme ekibinin gerekli araştırma yapamadığını biliyorum.
Ölenin yakınları bu boş kovanları daha önceki ve o günkü ve daha sonraki uyarı ateşleri sonucu oluşan kovanlardan hatta olay yeri ile ilgili olmayan yerlerden toplamış olabilirler. Belirttiğim gibi saat:22.00 sıralarında benim görev yaptığım yer olayın meydana geldiği 2-3 sokak gerisiydi. Dolayısıyla ölen çocuğun benim ateş etmem sebebiyle ölmesi mümkün değildir. Çünkü gerek ateş mesafesi gerek kullandığım tabancanın tesir mesafesi buna elverişli değildir. Kaldı ki belirttiği gibi o sokak ve o sokağın gören cadde üzerinden de sokağa doğru kesinlikle ateş etmedim. Bu nedenle üzerime atılı herhangi bir suçlamayı kabul etmiyorum.
Sadece ölenin yakınları tarafından nereden toplandığı belli olmayan kovanlarla çocuğun ölümü arasında bağ kurulamaz. Böyle bir inceleme yapılabilmesi için öncelikle çocuğun ölümüne sebep olan kurşunun bulunması gerekir. Olayla ilgili söyleyeceklerim ve savunmam bundan ibarettir…” dedi.
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 15.11.2016 tarihinde şüpheli kolluk görevlileri hakkında Adana Valiliğinden soruşturma izni verilmesi talep edildi. Adana Valiliği yapılan ön inceleme sonucu düzenlenen 09.01.2017 tarihli ön inceleme raporunun sonuç kısmında; “Tüm tahkikat evrakının tetkikinden de anlaşılacağı üzere, müşteki ve dosya içeriğinde bulunan tanıklara ifade vermeleri yönünde, müşteki vekiline ise, müşteki ve tanıkların ifadeleri ve yeni delil ve bilgilerin ön inceleme dosyasına eklenebileceği yönünde tebligat yapılmasına rağmen ifade vermeye gelmedikleri ve yeni delil ibraz etmedikleri, müşteki ve tanıkların Adana Cumhuriyet Başsavcılığında verdikleri ifadelerinde, olayın nasıl, ne şekilde ve kim tarafından hangi silahla gerçekleştirildiği yönünde bilgi veremedikleri, soruşturma kapsamında düzenlenen raporlarda çocuğun ölümüne sebebiyet veren silah ve kullanıcısının tespit edilemediği, aynı yerde başkaca ateşli silah veya silahlarında kullanıldığı, eylemlere müdahale eden personel içerisinde bulunan Polis Memurları Ali Üstüner ve Sedat Taş’ın silah kullandıklarını ifadelerinde belirttikleri, incelenmek üzere Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğüne gönderilen boş kovanların içerisinde Komiser Yardımcısı Özben Güvenç’in zati demirbaş tabancasına ait silahtan da ateş edildiğinin tespit edildiği, ancak Tevriz Dora’nın polis memurları Ali Üstüner, Sedat Taş ve Komiser Yardımcısı Özben Güvenç tarafından kullanılan silahtan çıkan mermi ile yaşamını yitirdiğine dair, beyan, bilgi, belge ve düzenlenmiş rapor bulunmadığı anlaşıldığından” şeklindeki gerekçeyle haklarında soruşturma izni verilmemesine karar verdi.
Polis memurları hakkında soruşturma izni verilmemesi kararına müştekiler vekili itiraz etti. İtirazı inceleyen Konya Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesinin 18.05.2017 tarihli ve 2017/119 esas, 2017/423 karar sayılı kararı ile “dosyanın incelemesinde, bu konuda herhangi bir polisin kusurlu olup olmadığı hususlarının ancak adli tahkikatla aydınlatılabileceği, ayrıca somut hadisede bir ölüm olayının mevcut olması durumunun kamu adına soruşturma yapmayı gerektiren bir husus olması hususu dikkate alındığında soruşturma izni verilmesi gerekirken soruşturma izni verilmemesine ilişkin verilen itiraza konu kararda isabet bulunmadığı” gerekçesiyle müştekiler vekili tarafından yapılan itirazın kabulüne ve soruşturma izni verilmesine karar verildi.
Savcılık tarafından 15.06.2017 tarihinde şüpheli polis Özben Güvenç’in yeniden ifadesi alındı.
Diğer şüpheli Ali Üstüner’in de 15.06.2017 tarihinde alınan ifadesinde; “Ben bu olayla ilgili 12/03/2016 tarihinde bilgi sahibi sıfatıyla, 23/12/2016 tarihinde de hakkında ön inceleme yapılan sıfatıyla beyanda bulunmuştum. O ifadelerim doğrudur. Aynen tekrar ederim. Tevriz Dora isimli çocuğun öldüğü tarihte ben PKK/KCK silahlı terör örgütü yandaşlarınca Adana ilinde gerçekleşen sokak olaylarına müdahale amacıyla Seyhan ilçe emniyet müdürlüğünde görevliydim. O tarihte Hürriyet mahallesi, Güneykuşak bulvarı, Barbaros mahallesindeki eylemcilere müdahaler de bulundum. Denizli mahallesindeki göstericilerin direncini kıramadıkları için takviye ekip olarak çağırılmam üzerine Denizli Mahallesine görevli olduğum zırhlı araç ve ekibimle gittim. Denizli Mahallesi Mithatpaşa caddesi üzerinde göstericilerin bizlere karşı molotof kokteyli, el yapımı patlayıcı, havai fişek ve uzun namlulu silahlarla saldırıda bulunmaları üzerine gösterici grubun dağılması amacıyla zırhlı aracın kulesinden MP5 silah ile havaya üç dört el uyarı ateşi yaptım. Ben bu uyarı ateşlerini söylediğim gibi Mithatpaşa caddesi üzerinde yaptım ve kesinlikle hedef gözeterek gösterici grubun üzerine değil, gösterici grubun dağılması amacıyla havaya ateş ettim. Ayırca sonradan öğrendiğim kadarıyla Tevriz Dora isimli çocuğun vurulduğu yer sokak arasıymış. Bunu da bir gün sonra Cumhuriyet Savcısı tarafından olay yerinde inceleme yapılması amacıyla gidileceğinden güvenlik önlemleri almak amacıyla gittiğimde öğrendim. Benim görev aldığım Vural10 isimli zırhlı aracın dar yerlede ve sokak aralarında manevra kabileyeti fazla olmadığı için sokak arasına girmiyoruz. Olay tarihinde de Mithatpaşa caddesi üzerinden her hangi bir sokağa girmedik. Olaydan sonra olay yeri inceleme ekibi ve Cumhuriyet Savcısının olay yerinde inceleme yapmasına eylemci grup taş ve molotflarla karşılık vererek olay yeri inceleme yapılamadığı, ve daha sonradan müşteki vekillerince olay yerinden toplandığı belirtilerek dosyaya sunulan kovanların yukarıda belirttiğim gibi eylemci grubun dağılması amacıyla havaya uyarı ateşi yaptığım sırada çıkan kovanlar olduğunu düşünüyorum. Ancak ben bu ateşleri havaya yaptım. Tevriz Dora isimli çocuğun ne şekilde öldüğünü bilmiyorum. Zaten öldüğü saatlerde benim öyle bir olayın meydana geldiğinden haberim yoktu. Yanlış hatırlamıyorsam çocuğun öldüğünü ertesi gün öğrendim. Bu çocuğun öldürüldüğü sokakta da bulunmadım. Suçlamaları kabul etmiyorum…” dedi.
Şüpheli Sedat Taş’ın Van Emniyet Müdürlüğünce alınan 20.06.2017 tarihli ifadesinde; “Bana sormuş olduğunuz soruyu ve konuyu anladım. Belirtilen olayın meydana geldiği tarihte 11.10.2015 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğü TEM Şube Müdürlüğü kadrosunda 2478 kod nolu ekipte çalışıyordum. Olay günü ben istirahatliydim. Fakat olayların yoğun bir biçimde olmasından dolayı takviye olarak 2479 kod numaralı ekibe takviye olarak Bomba İmha Şube Müdürlüğünde öğlen saat: 12:00 gibi görev aldım. Bu sırada gerek Çukurova Caddesi üzerinde gerekse Mithat Paşa Caddesi üzerinde yoğun bir biçimde terör konulu olaylar yaşanmakta ve gerekli müdahaleler yapılmaktaydı. Mithat Paşa Caddesi üzerindeki olaylara müdahale eden ekipler yetersiz kalınca 2460 ın talimatı ile akşam saat:21:00 sıralarında Denizli Mahallesinde ki olaylara müdahale etmek üzere Bomba İmha Şubesinden 2479 kod nolu ekip olarak ayrıldık. Ayrıca belirtmek istiyorum normalde Adana TEM Şube Müdürlüğünde olayların yoğun olduğu zamanlarda istihiratlı olan personel göreve çağırılarak 2479 kod numaralı ekip olarak görev alınır. Haber Merkezinin anonsu ile Adana ili merkez Seyhan ilçesi Gürsel Paşa Caddesinde terör örgütü mensuplarınca cadde üzerine barikatların kurulduğu, barikatların arkasında lastiklerin yakıldığı ve toplanan hatırladığım kadarıyla aklaşık olarak 100 kişilik gurubun ellerinde Molotof, havai fişek, EYP olduğu bildirildi. Bunun üzerine Çevik Kuvvet unsurları ile beraber olay yerine vardık. Olay mahalline intikal eder etmez üzerimize yoğun bir şekilde Molotof atılmaya başlandı. Bunun üzerine Çevik Kuvvet unsurları tazyikli su ve gaz ile müdahale etti ve grup dağıtıldı. Bunun üzerine daha büyük bir gurubun ellerinde Molotof, EYP, havai fişek ve uzun namlulu silahlar ile Mithat Paşa Caddesi üzerinde toplanarak barikat kurup lastik yaktıkları konusu haber merkezi tarafından anons edilmesi üzerine 2479 kod nolu ekip olarak Gürsel Paşa Caddesi üzerinden ayrılarak Kıyı Boyu Caddesi üzerine intikal ettik ve burada Çukurova Caddesi üzerinde müdahaleyi bitiren ekiplerimizin gelmesini bekledik. Onlar gelince Mithat Paşa Caddesi üzerindeki olaya karşılıklı olarak müdahale etmeye başladık. Grupta bize Molotof, havi fişek. EYP ve silahla ateş etmek sureti ile karşılık vermeye başladı. Grup tarafından içinde bulunduğum araca ateş edilmesi sonucunda isabet meydana geldi, aracın lastiği patladı. Çevik Kuvvet unsurları ve TEM Şube Müdürlüğü unsurları olarak yapmış olduğumuz müdahale ve uyarılara rağmen grup dağılmadı. Grubun açtığı ateş neticesinde benim de içerisinde bulunduğum URAL 11 zırhlı aracın lastiği patladı. Bu sırada olay yerinde bulunan TEM Şube ekipleri ile iletişime geçerek çelik yeleklerimizi giydik araçlardan inmemiz yönünde üst amirlerden gelen emir üzerine aşağıya indik ve grubun dağılması için gazlı müdahalede bulunan ekiplerimizce uyarı amaçlı olarak havaya ateş açıldı. Bunun üzerine gurup ara sokaklar dağıldı, Bizde hemen ekipler olarak sokak başlarını tuttuk. Bu sırada üç sokak ileride bulunan terör örgütü yandaşları da bizim hareketlerimizi gözlüyordu. Ben bu sırada sokakta bizi gözetleyen ve diğer molotoflu gruplara bizim ile alakalı haber veren bir grubu fark ettim ve kendilerini “Dağılın evlerinize gidin” diyerek defalarca sözlü olarak uyarıda bulundum. Uyarılarımıza uymayarak arkalarında molotoflu şahısların bize yönelik Molotof atmaları üzerine elimde bulunan MP- 5 tabanca ile havaya bir defa uyarı maksatlı olarak caddenin geniş olması ve kimsenin zarar görmeyeceği bir yerden kontrollü bir şekilde havaya bir el ateş açtım. Bu sırada terör örgütü mensuplarınca üzerimize yoğun bir biçimde pompalı av tüfekleri ve Molotoflar ile saldırıya devam ediyorlardı. Bu şekilde gece yarısı saat 24:00- 01:00 e kadar müdahalemiz devam etti. Müdahale biter bitmez gelen emir üzerine Denizli Polis Merkezi Amirliğine intikal ettik. Biz olaylara müdahale bulunanlara olaylar sırasında küçük bir çocuğun müdahale esnasında ateşli silahla yaralanıp hastaneye kaldırıldığını söylediler. Kesinlikle ben küçük çocuğun öldüğü Mithatpaşa Mahallesi 58308 sokak içerisinde ve çevresinde herhangi bir müdahale de bulunmadım. Uyarı amacı ile kontrollü bir şekilde MP-5 tabanca ile havaya ateş ettiğim silahı, ben takviye olarak görevlendirildiğim 2479 ekibe idari büro amirliğinde almış olduğumuz silah ile ateş etmiştim. Kesinlikle 24-74 kod nolu ekibin silahını kullanmadım. Bana atılı suçlamaları kesinlikle kabul etmiyorum. Olay günü benim gibi birçok görevli polisler havaya uyarı amaçlı olarak ateş ediyordu. Ben kesinlikle herhangi bir şahsı hedef gösterecek şekilde ateş etmedim, ifademin akışında da beyan ettiğim üzere uyarı amacı ile kontrollü bir şekilde havaya bir el ateş ettim. Benim bu konu ile alakalı olarak söyleyeceklerim bunlardan ibarettir…” dedi.
Savcılık tarafından 07.11.2017 tarihinde kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararı verildi. Müştekiler vekili tarafından Savcılık tarafından verilen takipsizlik kararına itiraz edildi. Adana 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 13.02.2018 tarihli ve 2018/1355 D.İş sayılı kararıyla müşteki vekili tarafından yapılan itirazın reddine karar verildi.
Savcılık tarafından 19.02.2018 tarihinde “tüm araştırmalara rağmen olay fail ya da faillerinin tespit edilememiş olması nedeniyle atılı suçu işlediği iddia edilen kimliği tespit edilemeyen şüphelilerin çok sıkı bir şekilde araştırılarak kimliklerinin belirlenmesi, yakalandıkları takdirde mevcutlu olarak savcılığımıza sevk edilmeleri, aksi halde zamanaşımı tarihine kadar sürekli olarak araştırmaya devam edilmesi ve tekide mahal verilmeksizin yılda bir kez Ocak ayının sonuna kadar Cumhuriyet Başsavcılığımıza bilgi verilmesi” gerekçesiyle dosya daimi aramaya alındı.
Takipsizlik kararına itirazın reddi sonrasında müştekiler Azem Dora ve Kamile Dora vekili tarafından 23.03.2018 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunuldu.
Anayasa Mahkemesi yaptığı inceleme sonucunda, 28.12.2021 tarih, 2018/9578 başvuru numaralı kararı ile; yaşam hakkının ihlal edildiğine karar vererek yeniden soruşturma yapılması için dosyanın Adana Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verdi.
Anayasa Mahkemesi kararı sonrasında Adana Cumhuriyet başsavcılığı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasının ve dosyanın kısıtlanmasına ilişkin kararın kaldırılmasını talep edildi. Dosyadaki kısıtlılık kararı kaldırıldı ve Adana 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26.01.2022 tarihli ve 2022/499 D.İş sayılı kararıyla da Ek Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın kaldırılmasına karar verildi.
Adana Cumhuriyet başsavcılığı tarafından, Ali Üstüner, Özben Güvenç, Sedat Taş isimli polisler hakkında olası kastla adam öldürme ve yaralama suçundan 19 Ağustos 2022 tarihinde iddianame düzenlendi ve dava açılması istendi.
Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın 30 Aralık 2022 günü görülen ilk duruşmasına, Tevriz Dora’nın anne babası ve avukatları Av.Yasemin Dora Şeker ve Av.Funda Buyruk müşteki Bedia Dora, sanıklar Ali Üstüner ve Özben Güvenç müdafi Av.Derya Göksuçukur, sanık Sedat Taş katıldı. Duruşma sonunda, müşteki vekillerinin sanıkların tutuklanması talebinin reddine ve sanıklar Ali Üstüner ve Özben Güvenç’in zorla getirilmesine karar verildi.
16 Mayıs 2023 tarihinde görülen 2. duruşmada, sanık Sedat Taş, Özben Güven, Ali Üstünüer’in savunması alındı. Sanık Sedat Taş, olay günü Tevriz Dora’nın olduğu sokağın yaklaşık 100-150 metre ötesinde havaya ateş açtığını söyledi. Sanık Ali Üstüner, protesto gösterilerinin yapıldığı yerde olayın meydana geldiği yerden 3-4 sokak ileride havaya 3-4 el ateş açtığını söyledi. Sanık Özben Güvenç, olay günü beylik silahıyla hiç ateş açmadığını söyledi. Beyanı alınan tanık Ö.G., kendi evlerinin önünde Tevriz Dora’nın annesi Kamile Dora ile birlikte başka komşularıyla otururken bir panzer ışığının geldiğini ve kendilerine doğru ateş açıldığını ve sonrasında kendilerini evlerinin avlusuna attıklarını ve Tevriz Dora’nın vurulduğunu fark ettiklerini söyledi. Tanık M.E.G., eşi Ö.G. ile komşularının kapı önünde oturduklarını ve polis aracının far ışıklarının görüldüğünü ve silah sesi duyduğunu, sonrasında çığlık sesi geldiğini ve Tevriz Dora’nın vurulduğunu anladıklarını söyledi. Tanık polis Ş.T., olay günü ekip araçlarından ateş edildiğini görmediğini söyledi. Tanık polis S.Ç., silah sesi duyduğunu ancak bu atışın göstericilerden mi polis ekiplerinden mi yapıldığını görmediğini söyledi. Olay günü görev alan dinlenmeyen polis memurlarının dinlenmesine, olay yerine ait mobese kayıtlarının araştırmasının yapılmasına, olay günü kullanılan TOMA ve diğer araçların kamera sistemelerinin takılı olup olmadığının araştırmasının yapılmasına, polis ekiplerine ait telsiz kayıtlarındaki konuşma dökümlerinin çıkartılması için emniyet mensubu olmayan bir bilirkişiden rapor alınmasına, tanık M. E. G.’ye ait hattın 11 Ekim 2015 tarihindeki baz istasyon bilgilerinin bildirilmesi için BTK’ya yazı yazılmasına karar verildi.
14 Kasım 2023 tarihinde görülen duruşmada Mahkeme’ye gönderilen kamera görüntülerinin yanlış ya da eksik gönderildiği anlaşıldı ve Adana Emniyet Müdürlüğü’nden olayla ilgili tüm kamera kayıtlarının istenmesine, telsiz görüşmelerinin dökümünün yapılmasına karar verildi.
4 Nisan 2024 günü görülen son duruşmada heyetin izinli olması nedeniyle yalnızca erteleme kararı verildi. Bir sonraki duruşma 15 Ekim 2024 günü saat 10.30’da yapılacak.