24 Kasım 2006’da Muş ili Şenyayla kırsalında 14 PKK üyesi güvenlik güçleri tarafından öldürüldü. Öldürülenlerden dördünün cenazesi Malatya’dan defnedilmek üzere Diyarbakır’a getirildi. 28 Mart 2006’da Diyarbakır’da cenaze töreni sonrası başlayan ve 31 Mart 2006’ya kadar çevre illere de yayılarak devam eden protesto gösterileri sırasında güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesi sonucu 13 kişi yaşamını yitirdi yaklaşık 300 kişi de yaralandı. Enes Ata (8) ve Mahsum Mızrak (17) isimli çocuklar bu gösteriler sürecinde 30 Mart 2006’da polisin açtığı ateşle yaşamını yitirdi. Gösteriler sırasında gerçekleşen ölüm olaylarına ilişkin olarak sadece Ata ve Mızrak’ın ölümü nedeniyle dava açıldı.
Ata ve Mızrak’ın 30 Mart 2006 tarihli otopsi raporlarında ölüm nedenlerinin ateşli silah mermisi (gaz fişeği) yaralanması olduğu ve bedenlerinden gaz fişeği çıkarıldığı belirtildi. Ata ve Mızrak’ın ölümlerine ilişkin CMK’nın 250. maddesiyle yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca iki ayrı soruşturma başlatıldı. Her iki soruşturma dosyası da “otopsi raporlarıyla çocukların gaz fişeği ile öldürüldüğünün anlaşılması, söz konusu mühimmatın toplumsal olayları bastırmak amacıyla güvenlik güçlerince kullanıldığının bilinmesi” gerekçeleriyle 02 Mayıs 2006’da genel yetkili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
Mızrak soruşturması Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2006/8941 nolu soruşturma dosyası ile, Ata soruşturması ise 2006/8945 nolu soruşturma dosyasıyla ayrı ayrı devam etti.
Soruşturmalar sürecinde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü’nden olay günü gaz fişeği kullanılıp kullanılmadığı, kullanılmışsa hangi silahlardan atıldığı, bu silahların 30 Mart 2006’da nerede bulunduğu, kimler tarafından kullanıldığının savcılığa bildirilmesi istendi. Emniyetten gelen yanıtta olay günü kullanılan ve gaz fişeği atan silahların polis memurları Hayrettin Akar, Bilal Özkara ve Nuri Özgenç’e zimmetli olduğu bilgisi yer aldı.
Polis memurlarının önce bilgi alınan sıfatıyla ifadeleri alındı. Üç polis de aynı ifadeleri vererek gaz silahı kullandıklarını ancak olay yerinde hiç bulunmadıklarını belirtti.
Diyarbakır Valiliği, silah kullanan polisler hakkında soruşturma izni vermedi. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi’nin 8 Nisan 2009 tarihli kararıyla polisler için soruşturma izni alınabildi.
Diyarbakır CBS soruşturma izni sonrası 03 Kasım 2009’te Mahsum Mızrak’ın öldürülmesi olayıyla ilgili soruşturmayı tamamladı ve iddianame hazırladı. İddianame ile şüpheli polis memurları Hayrettin Akar, Bilal Özkara ve Nuri Özgenç hakkında “Olası kast sonucu ölüme neden olma” suçundan kamu davası açılması talep edildi. Enes Ata ile ilgili iddianame ise 22 Kasım 2013’te hazırlanabildi.
Yargılama Süreci ve Delillerin Kaybedilmesi
Mahsum Mızrak’a ilişkin 3 Kasım 2009 tarihinde hazırlanan ve aynı gün kabul edilen iddianame sonrası davanın ilk duruşması 14 Ocak 2010 tarihinde Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sanıkların tutuksuz yargılandığı 21 duruşma sonrası Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi 9 Aralık 2013’te Enes Ata ve Mahsum Mızrak davalarının birleştirilmesine karar verdi. Enes Ata Davasının ilk duruşması birleşen dosya olan Mahsum Mızrak Davasının 13 Mayıs 2014 tarihli yirmi ikinci duruşmasında görüldü.
Yargılama sürecine adli emanetteki delillerin kaybolması ve değiştirilmesi damga vurdu. Mahsum Mızrak’ın kafasına saplanarak ölümüne neden olan gaz fişeğinin yerine adli emanette av tüfeği fişeği konulduğu ortaya çıktı. Enes Ata’nın ölümüne neden olan fişeğin ise yine adli emanette kaybolduğu belirlendi. Ata’nın üzerindeki kanlı tişörtün herhangi bir mahkeme kararı bulunmadığı halde polisler tarafından imha edildiği ortaya çıktı. Ayrıca 2015 yılında Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü’nce mahkemeye gönderilen bir yazıyla, olay gününe ait polislerin yaptığı bütün telsiz konuşma kayıtlarının imha edildiği de saptandı. Katılan avukatlarının talebiyle delillerin kaybedilmesine ilişkin açılan soruşturmalarda takipsizlik kararı verildi.
AİHM Kararı
Yargılama sürerken davada etkin soruşturma yürütülmediği gerekçesiyle Mızrak ailesinin AİHM’e yaptığı başvuru 18 Ekim 2016’da sonuçlandı. AİHM, Türkiye’yi AİHS’in 2. Maddesi uyarınca “yaşam hakkının ihlal etmekten” ve “etkin soruşturma yürütmemekten” suçlu bularak Türkiye’nin Mızrak ailesine tazminat ödemesine karar verdi.
Beraat Kararı Verildi
26 Nisan 2018 tarihli 40. duruşmada sanık polisler Hayrettin Akar, Bilal Özkara ve Nuri Özgenç için “yeterli delil elde edilemediği” gerekçesiyle olası kastla öldürme suçundan beraat kararı verildi. Mahkeme beraat kararının gerekçesini şöyle ifade etti: “Söz konusu gaz fişeklerin bulunamaması, adli emanetten kaybolması sebebiyle, suç konusu delillerin atıldığı silah ya da silahların tespit edilememesi, sanıkların tüm aşamalarda tutarlı ve ısrarlı bir biçimde suçlamaları inkar etmeleri, ölümlere neden olan kapsüllerin sanıkların silahlarından ateşlendiğine dair tanık beyanı, kamera görüntüsü, uzmanlık raporu gibi somut, maddi deliller elde edilememesi mevcut delillerden sanıkların beyanına itibar edilmiştir. Mevcut şüphe sanıklar lehine değerlendirilerek, müsnet suçun sanıklar tarafından işlendiği sabit olmadığından müsnet suçtan ayrı ayrı beraatine karar vermek gerekmiştir.”
Katılan avukatları beraat kararı sonrası istinaf mahkemesine başvurdu. İstinaf talebini inceleyen Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, yerel mahkeme kararını usul yönünden eksikler olduğu gerekçesiyle 2019 yılının Şubat ayında bozdu. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın davadan haberdar edilmemesi; olay tarihinde reşit olan Mahsum Mızrak’ın kardeşleri Cigerxwin, Derya ve Deniz Mızrak’ın davadan ve duruşmalardan haberdar edilmemesi, gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmemesi bozma gerekçeleri arasında yer aldı. İstinaf Mahkemesi’nin bozma kararı sonrası dava Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görülmeye başlandı.
16 Mayıs 2019’da görülen 1. duruşmada sanıkların bozma ilamına karşı SEGBİS ile alınacak olan beyanları, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi talimat duruşmasını 31 Mayıs’a ertelediği için alınamadı. 31 Mayıs 2019 günü sanık ve avukatlarının beyanları SEGBİS ile alındı. Mahkeme başkanının İstinaf Mahkemesi’nin bozma ilamını okumasının ardından sanıklara beyanları soruldu. Söz alan sanık polisler ve avukatları “Bozma ilamına karşı bir diyeceğimiz yoktur” dediler. Dosyanın, araştırmanın derinleştirilmesi talebi yoksa esas hakkında mütalaasını sunmak üzere iddia makamına gönderilmesine, mütalaanın sunulması halinde taraflara tebliğ ile gelecek celseye kadar süre verilmesine karar verildi.
26 Eylül 2019 günü görülen davanın ikinci duruşmasında, savcı değişti. Savcı Tanju Çatlı, kovuşturmanın derinleştirilmesi yönünde taleplerinin olmadığını belirterek, daha önce sanıklar hakkında verilen beraat yönündeki mütalaayı tekrar ettiğini söyledi. Mahkeme Heyeti, katılan vekiline esasa ve mütalaaya karşı beyanlarını sunmak üzere bir sonraki celseye kadar süre verilmesine karar verdi.
10 Ekim 2019 tarihinde görülen karar duruşmasında, Sanıklar Hayrettin Akar, Bilal Özkara ve Nuri Özgenç hakkında “işledikleri iddia olunan olası kastla çocuğu öldürme” suçlarının sanıklar tarafından işlendiği sabit olmadığından, ayrı ayrı beraatlerine karar verildi.
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, 15 Ekim 2020 tarihinde katılanların istinaf başvurusunun reddine karar verdi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi ise 1 Kasım 2023 tarihinde temyiz itirazlarının reddine karar vererek beraat hükmünün onanmasına karar verdi. Katılan vekilleri Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
Daha detaylı bilgi edinmek isterseniz takip ettiğimiz duruşmaların izleme raporlarına ve basında çıkan ilgili haberlere de göz atabilirsiniz.